12. Ceza Dairesi 2016/3205 E. , 2018/6402 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : 2863 sayılı Kanuna aykırılık
Hüküm : Beraat
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın işletmeciliğini yaptığı restoranda tarihi eser bulundurduğu ihbarının alınması üzerine kolluk kuvvetleri tarafından olay yerine gidildiğinde, bağımsız bilirkişi raporu ile 2863 sayılı Kanun kapsamında kaldığı tespit edilen bir adet amphoranın müşterilerin oturdukları bölümde üzerine yapay çiçekler konulmak suretiyle sergilendiğinin görüldüğü, sanığın aşamalardaki savunmalarında, sahile vuran amphorayı süs olarak kullanmak amacıyla iş yerine getirdiğini, tarihi eser niteliğinde olduğunu bilmediğini beyan ettiği anlaşılmakla, sanığın, anılan Kanunun 67/1. maddesi gereğince “haber verme sorumluluğuna aykırılık” suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, savunmasına itibar edilmek suretiyle beraatine dair hüküm tesisi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 07/06/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK" nın "Hata" başlıklı 30. maddesi üç fıkra halinde; "Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır" şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 4. maddesi ile eklenen, "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz" biçimindeki dördüncü fıkra ile son halini almıştır.
Maddede çeşitli hata halleri düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir. İkinci fıkra ile kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüştür. Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup, fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için, bulunduğu şartlar bakımından hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
Maddeye 5377 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Maddenin birinci fıkrasının gerekçesinde; "Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kastıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır...." açıklamalarına yer verilmiştir.
Yukarıda arz ve izah edilen hususlar dikkate alındığında, sahilde bulduğu amphorayı işyerine getirip üzerine çiçek koyarak sergileyen bir esnafın bu materyalin tarihi eser niteliğinde olduğunu bilmesi beklenemez. Cumhuriyet savcılığı veya mahkeme bile bu objenin tarihi nitelik taşıyıp taşımadığına doğrudan kendisi karar vermemekte, bu konuda yetkin bilirkişilerden rapor temin ederek statüsünü belirlemektedir.
Ayrıca, sanık bulduğu amphorayı satmak ya da saklamak gibi bir eyleme girişmemiş, tam tersine herkesin göreceği bir yerde sergileme yoluna gitmiş, ihbar üzerine işyerine gelen görevlilere eseri teslim etmiştir.
Amphora olarak adlandırılan tarihi eserin benzerlerinin sahil bölgelerinde toprak kaplar üreten esnaf tarafından imal edildiği, tarihi bir hava vermek maksadıyla bir süre suda bekletildiği bir vakıadır. Sanıkta bu objeyi bir yerlerden almamış deniz kenarında yürüyüş yaptığı sırada (bulunduğu asıl yerden sahile nasıl geldiği belli değil) bulmuş ve bir süs eşyası olarak alıkoymuştur. Eylemin bulunan tarihi eserin yetkili mercilere bildirilmemesi suçunu oluşturduğunu kabul ederek sanığı cezalandırma yoluna gidecek olursak, bulunan her objenin niteliğine bakılmaksızın idari birimlere teslimi gibi bir yol açılmış olur ki, bunun hiç bir kıymeti olmayan pek çok objenin niteliğinin belirlenmesi gibi bir yükümlülük doğuracağı ve kurumlara büyük yük getireceği açıktır.
Bunun yanında, sanığın kastının tarihi eser olduğunu bildiği bir objeyi ilgili kuruma bildirmemesi olduğu yönünde her türlü şüpheden uzak delil ve emare bulunmadığı gibi sanığın bulduğu cismin tarihi nitelik taşıyıp taşımadığını bilmediği, sahile zaman zaman bu tür eşyaların deniz tarafından taşındığı yönündeki anlatımları da dikkate alındığında, kastın maddi unsurlarındaki bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumunun TCK’nın 30. maddesinde zikredilen maddî unsurlarda hata olarak değerlendirilmesinin adil ve hukuka uygun olacağı sanığın yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile, kanunda atfedilen suçun ancak kasten işlenebileceği belirtildiği için böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle; mahkemenin sanığın beraatı yönündeki kararının yerinde olduğu düşüncesiyle, eylemin 2863 sayılı Kanunun 67/1. maddesi gereğince haber verme sorumluluğuna aykırılık suçunu oluşturduğuna dair çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum.