Abaküs Yazılım
23. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/212
Karar No: 2014/3938
Karar Tarihi: 20.05.2014

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2014/212 Esas 2014/3938 Karar Sayılı İlamı

23. Hukuk Dairesi         2014/212 E.  ,  2014/3938 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Alanya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 15/03/2013
    NUMARASI : 2011/329-2013/118

    Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

    -K A R A R-
    Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı S.S. M... Konut Yapı Kooperatifi"nin üyesi olduğunu, A Blok 9 no"lu bağımsız bölümün verileceğinin bildirilmesine rağmen müvekkiline dairenin tapusunun verilmediğini, dairenin kooperatif başkanı A.. B.. ve yardımcısı A.. Y.."nın talimatı ile arsa sahibi S. Ç. tarafından davalı Y.. K.."ya devredildiğini, kooperatif kayıtlarında ve karar defterinde Y.. K.. isimli bir şahsın üyeliğine rastlanmadığını, daha sonra bu dairenin Y.. K.."nın borcundan dolayı cebri icra yolu ile satıldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla dairenin bedeli olan 20.000,00 TL ile müvekkilinin uğradığı manevi zararlarının giderilmesi için 25.000,00 TL tazminatın, zararın meydana geldiği satış tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davalı A.. B.. vekili, mahkemenin yetkili olmadığını, talebin zamanaşımına uğradığını, davalı Y.. K.."nın davacının eniştesi olduğunu, kooperatifçe tapu dağıtımı sırasında davacıya ulaşılamadığını, davalı Y.. K.."nın tapuyu üzerine almak istediğini, arsa sahibi hakkında girişilen takipler nedeniyle dairelere haciz konulmasını önlemek amacıyla iyiniyetli olarak davalı Y.. K.. adına tescil edildiğini, davacının da bu durumu bildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Davalı A. Y., davacının tapu devri için gönderdiği vekaletnameye rağmen vatandaşlıktan kaynaklanan nedenlerden dolayı tescilin davacı adına yapılamadığını, bunun üzerine Y.. K.."nın başvurusu üzerine, koopertif başkanının talimatı ve davacının bilgisi dahilinde dairenin kooperatif üyesi olmayan Y.. K.."ya devredildiğini, devirde kendisinin hiçbir kusuru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Davalı Y.. K.., davaya cevap vermemiştir.
    Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacıya ait dairenin tüm işleri ile Y.. K.."nın ilgilendiği, Y.. K.."nın davacının kız kardeşinin eşi olduğu, davacıya ait dairenin Y.. K.. adına tescil edildiği 17.05.2007 tarihinden, icrada satışının yapılarak tapuda devrin gerçekleştirildiği 27.03.2009 tarihine kadar, davacı tarafından dava dışı kooperatiften herhangi bir talepte bulunulmadığı ve mevcut davanın da cebri satıştan sonra 20.05.2011 tarihinde açıldığı, Y.. K.."ya tapuda devir işleminin yapıldığı 17.05.2007 tarihinde aynı yevmiye ile davacının kardeşi olan N.K. ait dairenin de tapusunun Y.. K.."ya devredildiği, arsa sahibi S. Ç. haciz baskısı altında davacıya ait taşınmazla birlikte 14 adet taşınmazı daha tapuda aynı tarihte devrettiği, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde söz konusu satış işleminin davacının bilgisi dahilinde yapıldığının kabulü gerektiği, bundan dolayı kooperatif yöneticilerinin ve Y.. K.."nın mevcut satış işleminde davacıyı zarara uğratmaya yönelik herhangi bir kast ve ihmallerinin olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    Dava, kooperatif eski yöneticilerinin haksız eylemlerine dayanan maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
    1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu"nun 98. maddesi yollaması ile TTK"nın 336. maddesi uyarınca, genel olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yapmış oldukları sözleşme ve işlerden dolayı şahsen sorumlu değildir. Aynı maddede beş bent halinde sayılan durumlar, bu genel ilkenin istisnaları olarak gösterilmiştir. Anılan istisnalardan olan 5. bent ""idare meclisi azaları şirket namına gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden ve ihmal neticesi olarak yapılmamasından gerek şirkete, gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler"" hükmünü içermektedir. Kural, 336/1. maddesi uyarınca yöneticiler arasında müteselsil sorumluluk olup, BK"nın 142/1. maddesi uyarınca alacaklı müteselsil sorumlulardan birinden ya da tamamından zararın tazminini istemek hakkını haizdir. TTK"nın 336/son maddesi uyarınca, yetki ve sorumluluk alanlarının ayrılması halinde, sorumluluğun buna göre belirlenmesi gerekir. Kural olarak, yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlar, ancak, öğretideki baskın görüşe göre, TTK"nın 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe müteselsilen sorumlu olurlar. 818 sayılı BK’nın 41, 50 ve 51. madde hükümleri ile yukarıda anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde, yöneticilerin ve temsile yetkili şahısların zarar doğuran eyleminden dolayı, yöneticiler ve kooperatif müteselsilen sorumludurlar. Anasözleşmesinin 48. maddesi de bu hükümlere paralel hükümler içermektedir. Yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucu meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul edilmiştir. TTK"nın 338. maddesi uyarınca kusursuz olduklarını kanıtlayamamaları halinde zarardan sorumludurlar. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3 maddesinde; "Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur" hükmüne yer verilmiş, 62/1. maddesinde ise yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş, yönetim kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, anasözleşme hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre işleri titizlikle yürütecekleri ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmıştır. 62/3 maddesinde ise; "Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar" hükmüne yer verilmiştir. Bu sorumluluklarının saptanması için doğrudan
    Yönetim kurulu üyelerine husumet yöneltilmesi mümkündür. Kooperatif yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğunu gerektiren eylemin varlığının tespiti gerekir. Anılan hükme göre yönetim kurulu üyelerinin sorumlu tutulabilmeleri için;
    Meydana gelmiş bir zarar bulunmalıdır. Burada zararın varlığını kanıtlamak, zarara uğradığını iddia eden davacı ortağa düşmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu için davacının zararının gerçekleşmesi gerekir.
    Bu zarar, yönetim kurulu üyelerinin kendi kusurlarından ileri gelmiş olmalıdır. Kusurun, kasıt veya ihmal sonucu meydana gelmesi önemli değildir, yani kusurda kasıt aranmamaktadır. Kusursuz olduklarını ve yükümlülüklere aykırı hareket etmediklerini kanıtlama yükümlülüğü yönetim kurulu üyelerine aittir (TTK m. 338). İlgililerin hukuki sorumluluğuna gidebilmek için yukarıdaki iki şartın aynı anda tahakkuk etmesi gerekir. Bu şartın herhangi biri tahakkuk etmediği takdirde hukuki sorumluluk da doğmaz.
    Anasözleşmenin 48. maddesinin son fıkrasına göre, görevi sona eren yönetim kurulu üyelerinin iş gördüğü zamana ait sorumlulukları, ayrılış tarihinden itibaren beş yıl devam etmekte, bu sürenin dolmasıyla sorumlulukları ortadan kalkmaktadır.
    Yönetim kurulu üyeleri;
    a) Kusur olmadığının ispat edilmesi, b) Yönetim kurulu kararında imzalarının bulunmaması ya da ret oyu vermiş olmaları, c) Mazereti dolayısıyla toplantıda hazır bulunmamaları, ç) Genel kurulda TTK"nın 380. maddesi kapsamında açık ve seçik biçimde aklanmaları (ibra), d) Sorumlulukta zamanaşımı hallerinde hukuki sorumluluktan kurtulabilirler.Somut olayda, bu hallerden a bendi koşulları tartışılmalıdır.
    Somut olayda, davacıya ait A blok 9 no"lu bağımsız bölümün davalı kooperatif başkanı A.. B.. ve başkan yardımcısı A.. Y.. tarafından davacının herhangi bir vekaletnamesi ya da yazılı talimatı olmaksızın 17.05.2007 tarihinde davalı Y.. K.. adına tapuda tescil edilmiş olduğu mahkemece isabetli olarak tespit edilmiş olduğu halde, davanın, davaya konu taşınmazın cebri icra yoluyla satılmasından sonra açılmış olması gerekçe gösterilerek ve diğer soyut değerlendirmelere de dayanılarak, sadece bu nedenlerle söz konusu satış işleminin davacının bilgisi dahilinde yapıldığı sonucuna ulaşılması doğru olmamıştır.
    Öte yandan, dosya kapsamından kooperatif yöneticileri A.. B.. ve A.. Y.. hakkında Alanya 2. Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2012/159 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığı anlaşılmaktadır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir. Karar tarihinden önce yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 74. maddesinde de benzer düzenlemeye yer verilmiştir. Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan beraat kararının” hukuk hakimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, diğer anlatımla beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hakimini de bağlayacağı, ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini
    bağlamayacağı hususları doktrinde ve Yargıtay"ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmektedir. Bunun yanında, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (YHGK"nın 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 esas, 1985/21 karar sayılı ilamı). Bilindiği gibi ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır. (Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd; Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, S. 844; YHGK"nın 28.03.2012 gün ve 19-24 esas, 243 karar sayılı ilamı). Böylece, kural olarak hukuk hakimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nın 53. maddesi ile bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir.
    Bu itibarla, mahkemece öncelikle Alanya 2. Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2012/159 esas sayılı dosyası ile davalılar hakkında açılan kamu davasına konu eylem ve işlemler ile işbu davaya konu eylem ve işlemlerin kısmen veya tamamen aynı olup olmadığı araştırılıp 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 53. maddesi (TMK"nın 74. m.) kapsamında bir değerlendime yapılmak suretiyle, ceza yargılaması sonuçlanmamış ise heriki davaya konu eylem ve işlemlerin kısmen veya tamamen aynı olduğunun tespiti halinde ilgili ceza mahkemesi kararının işbu davanın sonucunu etkileme olasılığı bulunduğundan kesinleşmesi beklenmelidir. Karar verilmiş ise de ceza dosyası ve kesinleşmiş ilamı getirtilerek, aynı kapsamda inceleme yapılmalı, yukarıda açıklanan ilkelere göre, ceza yargılaması sonunda hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte bir kararın ortaya çıktığı inancına varıldığı takdirde, orada saptanan hususlar doğrultusunda bir karar verilmeli, aksi halde, yani hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte bir hükme varılmaması halinde ise, taşınmazın devrinin davalı Y.. K.."ya davacının bilgisi dahilinde yapıldığı hususunun ispat edilemediği, cebri satış ile dava tarihi arasındaki sürenin davacının satış işlemine icazet verdiğini gösterdiğinin kabulü için yeterli bir süre olmadığı hususları gözardı edilmemelidir. Açıklanan nedenlerle, eksik incelemeye, soyut değerlendirmelere dayalı olarak yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 20.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi