10. Hukuk Dairesi 2016/10608 E. , 2018/8454 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamda belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı Kurum, 04.11.2013 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sigortalıya bağlanan gelir ve geçici iş göremezlik ödeneği ve yapılan masraflardan oluşan kurum zararının rücuan tazminini talep etmiştir.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21 ve 76. maddeleridir.
1-Davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesinde; “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır…” düzenlemesi getirilmiştir.
Kaçınılmazlık olgusundan ise, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda geçerli mevzuat hükümleri çerçevesinde, doğabilecek olası zararlı sonuçların önlenmesi yönünde, duruma ve koşullara göre ilgililerden beklenebilecek tüm özenli ve dikkatli çabaya karşın sigortalıyı bedence veya ruhça arızaya uğratan iş kazasının meydana gelmesi durumunda söz edilebilir. Günümüz teknolojisinde bir takım olayların sonuçlarının kısmen kaçınılmazlık/kötü rastlantılarla açıklanması, alınabilecek önlemler düşünüldüğünde olanaksızdır.
Kaçınılmazlık/kötü rastlantı olarak adlandırılan olguların birçoğunun temelinde insan yanılgı ve savsamaları, özen eksikliği bulunduğu bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki; her birey, zararlı sonuçların önlenmesi için durum ve koşulların kendisine yüklediği özen ve dikkat yükümünü göstermek zorundadır. Öngörülebilir sonuçlar karşısında kaçınılmazlık/kötü rastlantı yönünde değerlendirme yapılamaz.
Anayasanın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra “yaşama hakkı” güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde, iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir. Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; iş yerleri ve eklerinde bulunması gereken sağlık koşullarını, kullanılacak alet, makineler ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olarak alınacak önlemleri, aynı şekilde iş yerinde iş kazalarını önlemek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alınacak güvenlik tedbirlerinin neler olduğunu belirtmektedir. Burada amaçlanan, yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engellerin giderilmesidir. Uygulamada önemli olan, işverenin iş kazasına neden olmuş hareketinin işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı bulunup bulunmadığının belirlenmesi işidir. Bu konuda yapılacak ilk yargı işlemi, mevcut hükümlere göre alınacak önlemlerin neler olduğunun saptanmasıdır. Mevzuat hükümlerince öngörülmemesine karşın, alınması gerekli başkaca bir tedbir varsa, bunların da tespiti zorunluluğu açıktır. Anılan önlemlerin işverence tam olarak alınıp alınmadığı (=işverenin koruma tedbiri alma ödevi), alınmamışsa zararın bundan doğup doğmadığı, duruma işçinin önlemlere uymamasının etkili bulunup bulunmadığı (=işçinin tedbirlere uyma yükümlülüğü) ve bu doğrultuda tarafların kusur oranı belirlenecektir. Sorumluluğun saptanmasında kural, sorumluluğu gerektiren ve kanunda belirlenmiş bulunan durumun kendi özelliğini göz önünde bulundurmak ve araştırmayı bu özelliğe göre yürütmektir.
Eldeki davada, mahkemece aldırılan kusur raporunda, tertip edildiği sarmaya doğru bir elinde balta, diğer eli boş vaziyette giden sigortalının,ayak başında ıslak zeminde iki sarmalık kılavuz kısmına geldiğinde, ayağının kayması ile sağ omuzu üzerine düşerek yaralanmasında kaçınılmazlık bulunduğu belirtilmiş ise de, olayda kaçınılmazlık olgusunun varlığının kabul edilmesi doğru değildir. Zira, alınması gereken tüm tedbirlerin davalı işveren tarafından alındığı söylenemez. Kaçınılmazlık olgusunun var olabilmesi için öncelikle tüm tedbirler alınmalı, buna rağmen beklenmedik olaylar nedeniyle kaza meydana gelmelidir. Her ne kadar mahkeme kararına esas alınmamış olsa da kusur raporu bu yönüyle hatalıdır. Bu nedenle kusur oranları yönünden ... 2. İş Mahkemesince sigortalının açtığı tazminat davası kapsamında alınan rapor ile çelişkiyi giderir şekilde yeniden rapor aldırılmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
2-Somut durumda kusur raporu sonrası aldırılan 09.03.2016 hesap raporunda, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre kurumun rücu alacağı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olduğundan mahkemece gerçek zarar hesabı yaptırılmıştır. Hesap bilirkişi raporunda sigortalının yeraltı maden işçisi olması nedeni ile işçinin gerçek zararının tespitinde; 50 yaşın ikmaline kadar yeraltındaki koşullar nazara alınarak yapılan ücretlerle, 50 ile 60 yaşları arasında ise yer üstünde asgari ücretle çalışıp gelir elde edeceği nazara alınarak hesap yapılması gerekirken ve davacının maluliyet oranı % 60" ın altında olduğundan pasif dönem hesabı yapılmaması gerektiği halde bilirkişi tarafından bu dönemler için fazla hesap yapılması, aynı zamanda sigortalının doğum tarihi 11.06.1980 olmasına karşın hesap raporunda 01.08.1973 alınması bu nedenle aktif dönem hesabının eksik yapılmış olması, isabetsiz bulunmuştur.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda davalının kusurunu irdeleyen yeni bir kusur raporu alarak ve denetime elverişli gerçek zarar hesabı yapmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum ile davalı ...’nün vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 24.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.