20. Hukuk Dairesi 2016/1254 E. , 2017/10606 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi dahili davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı 04/05/2009 tarihli dava dilekçesiyle; müvekkilinin... köyünde bulunan 1336 parsel sayılı taşınmazı tapu kayıtlarına güvenerek 09/01/1996 tarihinde 16000 m² yüzölçümü ile ..."dan satın aldığını, tapu müdürlüğünce taşınmazın tapuda yazdığı gibi 16000 m² değil 3550 m² olduğunun bildirildiğini ve dava sonra tapu kaydında bu düzeltmenin yapıldığını, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğunu belirterek şimdilik 10000,00.-TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5 Hukuk Dairesinin 21.01.2014 tarih ve 2013/15708 E. - 2014/1159 K. sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “...tapu işlemleri tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan da TMK’nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Hal böyle olunca, Devletin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan bir zararın oluştuğu ve kadastro işleminden kaynaklanan bu zararında tazmini gerektiği muhakkak olup davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddi yolunda hüküm kurulması ve TMK’nın 1007. maddesine dayanarak açılan tazminat davasında husumetin Hazineye yöneltilmesi gerekirken, Hazine yerine tapu müdürlüğünün davalı olarak davada yer aldığı, bu durumun temsilcide yanılma kabul edilerek Hazinenin davaya dahil edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi doğru görülmemiştir...” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında davacı vekili 24.07.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talep ettikleri tazminat bedelin 2.241,000.00.-TL"ye artırmış dava tarihinden işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, tamamlama harcını da yatırmıştır. Mahkemece davanın kabulü ile 2.241,000,00.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm dahili davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, TMK’nın 1007. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; davacı vekili, dava dilekçesinde 10.000,00.-TL tazminat isteminde bulunmuş,daha sonra Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma kararından sonra yapılan bilirkişi incelemesi sonucu ıslah dilekçesiyle toplam 2.241,000.00.-TL tazminat istemiştir. Mahkemece bozma sonrası verilen ıslah dilekçesi esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176. ve devam eden maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 176. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 177. maddede, ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Sonraki hükümler, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 147. ve izleyen maddeleri hükümlerine göre, tahkikat evresi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların duruşmaya çağırmasıyla başlar; tarafların veya vekillerinin duruşmada dinlenmelerinden sonra, gerektiğinde çekişmeli hususlar hakkında tarafların delillerinin toplanmasıyla ve bunların incelenmesiyle sona erer. Tahkikat evresinin ardından, sözlü yargılamanın da (Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 186 ve devamı) tamamlanmasından sonra, davanın hüküm verilecek derecede aydınlanmış olması halinde hüküm verilir ve tefhim edilir. Buna göre, tahkikat kavramı, layihalarla yeterince aydınlanmamış olan bir davada, tarafların duruşmaya çağrılmalarıyla başlayıp, çekişmeli yönlere ilişkin taraf delillerinin toplanmasıyla biten ve uygulamada, davaların tamamına yakın bölümünde gerçekleşen bir evreyi ifade etmektedir. Vurgulanmalıdır ki; tahkikat evresi, bozmanın içerik ve kapsamına göre, bazı hallerde bozmadan sonra da gerçekleşebilir. Ancak, 177. maddedeki "Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir" ifadesinden, Kanunun, tahkikat ve hüküm arasında düzenlediği sözlü yargılama evresinde ıslaha izin vermediği sonucu çıkarılabilmektedir. Islah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla, 177. maddenin soyut iznine bakılarak, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hallerde, işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O halde, ıslahla ilgili kuralların, yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanması; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur. 04.02.1948 tarih ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca da soruşturma ve yargılama bitinceye kadar bir defaya mahsus olmak üzere ıslah yapılabilir. Yargıtayca karar bozulduktan sonra bu yoldan yararlanmaya olanak yoktur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177/1. maddesi ile mülga 1086 sayılı HUMK"nın 84. maddesi aynı doğrultuda olup ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği hükümlerini içermektedir. Bozmadan sonra ıslahın olanaklı olduğuna dair açık ya da örtülü bir hüküm de yasada yer almamaktadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı halde bozma sonrasında verilen ıslah dilekçesine değer verilerek işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Bundan başka, davacı vekili dava dilekçesi ile 10.000,00.-TL tazminat talep etmiş ise de maktu harç yatırmıştır.
Tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nisbi harca tâbi davalardandır.492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır" hükmüne yer verilmiştir.Harçlar Kanununda, harç alınması veya tamamlanması yanların isteğine bırakılmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesi hükme bağlanmış ve yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Nitekim bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 gün ve E: 2011/3-629, K: 2011/613 ile
23.10.2013 gün ve E: 2013/7-31, K: 2013/1481, 24.12.2013 gün ve 2013/21- 445 E. - 2013/1625 K. sayılı ilâmlarında da benimsenmiştir.
Davacı taraf, 492 sayılı Kanun kapsamında kendisi harçtan muaf olmadığı gibi, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir. Davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, dava değeri üzerinden nisbi tarifeye göre dava harcı ödenmedikçe eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi dava harcının alınması gerekir.Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek, dava harcı tamamlanmadan yargılamaya devamla işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.Bu durumda mahkemece; yürürlükteki harçlar tarifesi uyarınca dava edilen değer üzerinden dava harcını ödemesi konusunda davacıya usulünce süre verilip harç tamamlanırsa dava edilen miktar üzerinden hüküm kurulması gerekirken, harcı tamamlanmayan dava dilekçesine ve Yargıtay bozma kararından sonra yapılan ıslaha değer verilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; dahili davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün açıklanan nedenden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 14/12/2017 günü oy birliği ile karar verildi.