11. Hukuk Dairesi 2016/76 E. , 2016/5537 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada .... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 28/04/2015 tarih ve 2014/1096-2015/327 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, bir dönem müvekkili şirketin çalışanı olan davalının, iş sözleşmesinin 10. maddesinin b bendi ve sözleşmeye ek olarak tanzim edilen Rekabet Yasağı Sözleşmesi"nin 2. maddesi uyarınca faaliyet alanı aynı olan bir başka şirkette çalışmama taahhüdünde bulunmasına rağmen, 06.12.2013 tarihinde istifa etmek suretiyle iş sözleşmesini feshettikten sonra müvekkili şirket ile aynı işi yapan dava dışı şirkette haksız rekabet oluşturacak şekilde çalışmaya başladığını ileri sürerek, şimdilik 4.000,00 TL cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin haklı sebeple feshettiğini, bu nedenle rekabet yasağının geçerli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davalının, davacının işyerinde hizmet veren bir işçi konumunda olup kritik bir görev yapmadığı ve işveren için önemli teknik sırlara vakıf konumda olmadığı, somut olarak davalının işverene karşı rekabet yasağı ile yükümlendirilmesini gerektirecek haklı bir sebep ortaya konmadığı ve kanıtlanmadığı, bu durumda sözleşmenin 2. maddesinde öngörülen cezai şartın genel işlem şartı niteliği taşıdığı ve hakkaniyet ile bağdaşmadığı, Anayasa"nın 48. maddesi ile teminat altına alınan çalışma özgürlüğünün, anılan sözleşme şartı ile görmezden gelindiği ve meşru olmadığı, öte yandan davalının iş sözleşmesini haklı olarak feshettiğini ileri sürdüğü ve savunmasını belgelediği, buna göre TBK"nın 447. maddesine göre rekabet yasağının işverene yüklenebilen sebeplerle feshedildiğinden artık geçerli de olmadığı, yine BK"nın 19. maddesinin de aynı değerlendirmeyi desteklediği, TBK"nın 444. maddesinde rekabet yasağının uygulama koşullarının düzenlendiği ve belli şartlara bağlandığı, müşteri çevresi, üretim sırları ve işverenin yaptığı işler hakkında bilgi sağlanması ve aynı zamanda bu bilginin kullanımının işverenin önemli bir zararına sebep olması halinde öngörülmesi ve kabulünün mümkün olduğu, davacının ise salt ekonomik durumu nedeni ile işe alınabilmek için sözleşmeyi imzalamak zorunda olan işçi ile yapılmış sözleşmedeki hükme dayandığı, ancak gerek temel hukuk ilkeleri ve gerekse TBK"nın 444. maddesindeki yazılı koşullara uygunluğun ispatlamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacının, aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmi dava denir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir (Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, Ankara, 2011, s. 286).
Kısmi dava, 6100 sayılı HMK"nın 109. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin birinci fıkrası “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.”, ikinci fıkrası ise “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” hükmünü amirdir.
Davacının, kısmi dava açabilmesi için, hukuki yararının olması şarttır. Hukuki yarar bir dava şartı olup, 6100 sayılı HMK"nın 115. maddesi gereğince, taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemece kendiliğinden davacının dava açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir.
Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasında imzalanan Rekabet Yasağı Sözleşmesi"nin 7. maddesinde 25.000 EURO cezai şart öngörüldüğü halde, davacı, sözleşmenin bu hükmüne dayalı olarak 4.000,00 TL"nin hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalı tarafından kısmi dava açılamayacağı yönünde itirazda bulunulması üzerine, davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde, sözleşmede 25.000 EURO cezai şart belirlendiğini ancak netice-i talebinin 4.000,00 TL olup bu miktarın üzerinde bir talepleri olmadığını beyan etmiştir. Mahkemece ön inceleme tutanağında, davalının cevaba cevap dilekçesindeki beyanıyla işbu usuli eksikliğin tamamlandığı belirtilmiş ise de davacı tarafça gerek cevaba cevap dilekçesinde gerekse ilerleyen aşamalarda talep edilen miktarın üzerindeki miktardan açıkça feragat edildiği yönünde bir beyanda bulunulmadığı gibi harç tamamlanmadığından mahkemenin bu husustaki değerlendirmesi yerinde görülmemiştir.
Dava, 25.06.2014 tarihinde ikame edilmiş olup, talep konusu bölünebilir bir alacak ise de dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6100 sayılı HMK"nın 109/2. maddesi gereğince, talep konusu “belirli” olduğundan, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. İşbu eksiklik hüküm verilmeden önce de ikmal edilmediğinden, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesi hatalı ise de sonucu itibariyle doğru olan kararın değişik bu gerekçeyle onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile sonucu itibariyle doğru olan hükmün açıklanan değişik bu gerekçe ile ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 01,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 23/05/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Somut uyuşmazlıkta, Taraflar arasında düzenlenen Rekabet Yasağı Sözleşmesinde kararlaştırılan 25.000 EURO cezai şarttan, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması kaydıyla 4.000.00 TL"nin tahsili istemi ile davacı tarafından davalı aleyhine eldeki dava, kısmi dava olarak açılmıştır.
Davacı vekili 14.08.2014 tarihli dilekçesi ile taleplerinin 4.000.00 TL ile sınırlı olduğunu, bu miktarın üzerinde herhangi bir talebinin olmadığını bildirmiştir.
Davacı vekilinin 14.08.2014 tarihli dilekçesindeki bu talebi nedeniyle, ileride artık davacının 4.000.00 TL dışında kalan cezai şartla ilgili herhangi bir istemde bulunması mümkün değildir.
HMK 109/2 maddesi gereğince, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli olması nedeniyle HMK 114/h maddesi gereğince hukuki yarar yokluğundan kısmi dava açılması mümkün olmamakla birlikte, HMK 115/3 maddesine göre davacının 14.08.2014 günlü dilekçesi ile dava şartı noksanlığı giderildiğinden, artık bu aşamadan sonra davanın usulden reddi mümkün bulunmamaktadır.
Nitekim yerel Mahkemece de bu nedenle davaya tam dava olarak devam edilmiştir.
Diğer taraftan, sayın çoğunluğun onama kararına gerekçe yaptığı HMK 109/2 maddesi, karar tarihinden önce yürürlüğe giren 6644 sayılı yasanın 4 maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup, karar tarihinde yasal düzenleme ile dava şartı noksanlığı giderilmiştir.
Açıklanan nedenlerle sayın çoğunluğun onama kararındaki değişik gerekçesine katılamıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Dava, rekabet yasağı sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, Dairemiz çoğunluğunca, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6100 sayılı HMK"nın 109/2. maddesi gereğince, talep konusu belirli olduğundan, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı, bu eksikliğin hüküm verilmeden önce de ikmal edilmediğinden, davanın, dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmesi hatalı olduğu belirtilerek, sonucu itibariyle doğru olan kararın değişik gerekçeyle onanmasına karar verilmiştir.
Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartıdır. HMK 114/1 h.
Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. HMK 115/1.
Dairemiz kararında açıklanan bu düzenlemelerde her hangi bir tereddüt yoktur. Çözümlenmesi gereken husus, davacının, somut olarak bu davayı açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı belirlenmesidir.
HMK"nın dava şartlarını düzenleyen 114. maddesinin gerekçesinde, maddede belirtilen hukuki yarardan, ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Gerekçeye göre, burada sözü edilen hukuki yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında, hali hazırda hukuken korunmaya değer bir yararının bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hali hazırda mahkeme kararına muhtaç konumda değilse, onun hukuki yararından söz etmek mümkün değildir.
Şimdi bu gerekçeye göre somut olayı değerlendirdiğimizde, davacının sübjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında, hali hazırda hukuken korunmaya değer bir yararının bulunmadığı veya davacının hakkına kavuşmak için, hali hazırda mahkeme kararına muhtaç konumda olmadığı söylenebilir mi, bu sorunun cevabını bulmak gerekecektir. Bunu söyleyebilmek için, dava açmadan da, davacının, dava konusu ettiği hakkına kavuşmasının mümkün olması gerekir. Bu da mümkün olmadığına göre, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğunu kabul etmek gerekir.
Ayrıca, talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz şeklindeki HMK"nın 109/2. maddesi, 6644 sayılı Yasanın 4. maddesi ile ilga edilmiş ve bu Kanun 11.04.2015 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, yerel mahkemenin karar tarihi itibariyle, talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamayacağına ilişkin bu hüküm, yürürlükte değildir.
Somut olayda, dava dilekçesi ile fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 4.000 TL talep edilmiş ve bu miktar harçlandırılmıştır. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde de, taleplerinin 4.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, bu miktarın üzerinde bir taleplerinin bulunmadığını beyan etmiştir. Bu durumda da, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı yok demek mümkün değildir.
Bu nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının esastan incelenmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun değişik gerekçe ile onama kararına katılmıyorum.