8. Hukuk Dairesi 2018/5273 E. , 2019/1387 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, dava konusu 102 ada 118 parsel sayılı taşınmazda tarafların paylı malik olduklarını, taşınmazı davalının kullanmasına rağmen müvekkiline herhangi bir bedel ödemediğini belirterek şimdilik 10.000,00 TL ecrimisile karar verilmesini talep etmiş, 26/07/2015 tarihli dilekçe ile talebini 47.015,09 TL olarak arttırmıştır.
Davalı vekili, dava konusu binanın müvekkili tarafından yapıldığını, taraflar arasında fiili taksim bulunduğunu, dairelerden üç tanesini kardeşine verdiğini, iki daire ve üç dükkanı kendisinin kullandığını, taşınmazın bütün bakım,onarım ve masraflarının kendisi tarafından karşılandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 10.000,00 TL ecrimisil bedelinin dava tarihi olan 05/03/2015 tarihinden itibaren, 37.015,09 TL ecrimisil bedelinin ıslah tarihi olan 29/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki, dava konu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenilmesini ve/veya ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz.
Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 tarihli ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı kararı).
Öte yandan, gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ile kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK"nin 25.02.2004 tarihli ve 2004/1- 120-96 sayılı kararı) 25.05.1938 tarihli ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtayın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Hemen belirtelim ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere uygun şekilde HMK’nin 266 vd. maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.
İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.
Somut olayda, dava konusu 102 ada 118 parsel sayılı taşınmazın tapuda avlulu kargir üç katlı ev, kargir tek katlı depo vasfında ve yüzölçümünün 1.243,00 m2 olduğu sabittir. Dosya içinde yer alan 01/06/2015 tarihli fen bilirkişi raporundan da dava konusu taşınmazın 210,00 m2 sinde üç katlı bina, 31,00 m2 sinde odunluk, 82,00 m2 sinde ekmek evi, 11,00 m2 sinde kümes bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerek taraf anlatımları, gerekse tanık beyanlarından davalıların yapmış oldukları fiili taksim neticesinde üç katlı binada yer alan üç dükkanın ve anayola bakan iki dairenin davalıya, anayola bakmayan üç dairenin davacıya bırakıldığı, davacının kendisine bırakılan ve orta kısımda yer alan daireyi kullandığı, bu dairenin altında ve üstünde kalan dairelerin boş olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalının kullanımına bırakılan iki daire ve üç dükkan için toplam 94.031,80 TL ecrimisil bedelinin tespit edildiği, Mahkemece davacının tapu payı dikkate alınarak 47.015,09 TL ecrimisil bedeline hükmedildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında mevcut fiili taksim sonucu davalı kullanımına bırakılan iki daire ve üç dükkan için yukarıda izah edilen ilkeler uyarınca ecrimisil talep edilemeyeceği açıktır. Bu noktada uyuşmazlık davacının kullanımına bırakılan ve boş olduğu belirtilen iki dairenin boş kalmasında davalının müdahalesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Zira, davacı tanığı ...; bu dairelerle davalının ilgilendiğini, davacı tanığı ... ise; bu daireleri kiralamak için gelen kiracılara davalının kiraya vermediğini beyan etmiştir. Bu durumda, Mahkemece, davacı tanıkları ve mahalli bilirkişi yeniden dinlenerek bu hususa ilişkin bilgilerine başvurulmak suretiyle davalının müdahalesinin bulunup bulunmadığının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/1 maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 13/02/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.