Hukuk Genel Kurulu 2017/1181 E. , 2020/948 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tespit ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli 4. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 12.11.2014 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin eşinin 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanun’u (5434 sayılı Kanun) kapsamında sigortalı iken 2003 yılında vefatı üzerine ölüm aylığı aldığını, babasının ise 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (1479 sayılı Kanun) kapsamında sigortalı iken 1976 yılında (30.12.1975) vefat ettiğini, annesinin 2006 yılında vefat etmesi sonrası babadan aylık talebi üzerine her ikisinden de hak sahibi sıfatıyla ölüm aylığı aldığını, ancak davalı Kurumun 11.08.2014 tarihli yazısında müvekkilinin eşinden dolayı aldığı aylığın, brüt asgari ücretin üstünde olması nedeniyle babasından aldığı aylığın kesildiğini bildirdiğini, Kurum işleminin iptali ile 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken vefat eden babasından dolayı tekrar ölüm aylığı bağlanmasına maaşından kesilen 1300,00TL’nin yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (.../Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminde hata bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Denizli 4. İş Mahkemesinin 25.06.2015 tarihli ve 2014/715 E., 2015/318 K. sayılı kararı ile; muris babanın vefat ettiği tarih itibariyle yürürlükteki 1479 sayılı Kanun’un 46. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye göre, davacıya 4-c"li eşi üzerinden bağlanan aylığın asgari ücretten fazla olduğundan geçimini sağlayacak gelirinin bulunduğu, bu nedenle davacıya babası nedeniyle bağlanan aylığın iptaline ilişkin talebin reddi gerektiği öte yandan davacının aylık bağlanmasında gerçeğe aykırı beyanı veya kastı sözkonusu olmadığı, kurumun hatalı işlemi sonucu aylık bağlandığı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 96. maddesi uyarınca, Kurum tarafından hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürede (01.04.2009 - 01.04.2014 tarihleri arasında ödenen ek ödemeler dâhil 26.062,66TL) ödenen aylıklar toplamının faizsiz olarak talep edildiği ve bu yöndeki Kurum işleminin mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Denizli 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 06.06.2016 tarihli ve 2015/17354 E., 2016/9224 K. sayılı kararı ile; “Somut olayda; davacının babasının ölüm tarihindeki mevzuata göre gelirinin bulunması nedeni ile davacıya aylık bağlanması mümkün değilse de, 1479 sayılı Yasa"nın 45. maddesine 24.07.2003 tarih 4956 sayılı Yasa"nın 23. Maddesi ile eklenen (c) fıkrasında bulunan “onsekiz yaşını, orta öğrenim yapması halinde yirmi yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde yirmibeş yaşını doldurmayan ve (18 yaşını doldurmayanlar hariç) bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malul olan çocuklarla, yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan ve veya dul kalan ve bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25"inden az aylık bağlanamaz” hükmü uyarınca kız çocuklarına aylık bağlanması mümkün hale gelmiştir. 24.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren yasa hükmü önceki yasal düzenlemeye göre lehe olup davacı hakkında uygulanmasının gerektiği ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
9. Denizli 4. İş Mahkemesinin 13.10.2016 tarihli ve 2016/253 E., 2016/539 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 06.07.2003 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aldığı ölüm aylığının yanında ayrıca 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 30.12.1975 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı alıp alamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasası"nda güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo – ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır. (Arıcı, K., Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s. 95).
13. Ölüm ise gerçekleşmesi mutlak, ancak ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen tipik bir sosyal güvenlik riskidir (Arıcı, s. 386). Bu risk hak sahibi konumunda olan dul eş ve yetim çocuk yönünden etkili olacaktır. Sigortalının ölümü ile birlikte sağ kalan hak sahibi aile bireyleri gelir kaybına uğrayacak bu nedenle sosyal güvenlik yönünden bir korumaya gereksinim duyacaklardır. İşte bu noktada ölüm sigortası ile risk altında olan hak sahiplerinin sosyal güvenlik hakları koruma altına alınmıştır.
14. Ölüm sigortasından aylık bağlama koşulları değerlendirilirken temel kural olarak hakkı doğuran ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte olan yasal düzenlemenin uygulanması, bununla birlikte, Kanun koyucu tarafından daha sonra gerçekleştirilen lehe yasal değişikliklerden de hak sahiplerinin faydalandırılması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2012 tarihli ve 2012/21-21 E., 2012/223 K., 25.04.2018 tarihli ve 2018/21-427 E., 2018/949 K. sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
15. Bu durumda, davacının 30.12.1975 tarihinde vefat eden babasından dolayı ölüm aylığı alıp alamayacağı konusunda 1479 sayılı Kanun kapsamında ayrıntılı inceleme yapılması gereklidir.
16. 1479 sayılı Kanun"un “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45. maddesinin 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanunla değişik ikinci fıkrasının (c) bendinde, sigortalının; 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması hâlinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması hâlinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malul bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, bu Kanun ile “diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kapsamdaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiştir.
17. Öte yandan 619 sayılı KHK ile 1479 sayılı Kanun"un “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46. maddesinin ikinci fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiştir. Ancak söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 tarihli ve 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bu durumda söz konusu KHK’nın iptali nedeniyle eski kanun hükümlerinin aleyhe olan kısımlarının somut olayda uygulanması mümkün değildir.
18. 24.07.2003 tarihinde kabul edilen 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun"un 45/c maddesi “yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25"i oranında aylık bağlanır...” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı Kanun ile 1479 sayılı Kanun"un 46/2 maddesine de, “Ancak, evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olan ödenir.” hükmü getirilmiştir. Kurum 4956 sayılı Kanun ile 02.08.2003 tarihinde yapılan değişiklikten sonra, 45/2. madde hükmünde yer alan "...bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine aylık bağlanır..." hükmünü dikkate alarak, 02.08.2003 tarihinden sonra hak sahipleri yararına getirilen yasal düzenleme uyarınca bu tarihten önce ölen Bağ-Kur sigortalılarının kız çocuklarına da ölüm aylığı bağlamıştır. Kurum, farklı sigortalılık kanunlarına göre bağlanan aylıklar söz konusu olduğunda 1479 sayılı Kanun"un 46/2 maddesini hiçbir zaman uygulamamıştır. Zira, 1479 Kanun"un 46/2. maddesi aynı kanun kapsamında hem ana veya baba ile kocadan hak edilen aylıklardan fazla olanının bağlanacağını ifade etmektedir.
19. Somut olayda; davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 06.07.2003 tarihinde vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı aldığı ayrıca 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 30.12.1975 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı bağlanması talebi sonrasında 01.08.2006 tarihinden itibaren babasından da ölüm aylığı bağlandığı, davalı Kurumun 11.08.2014 tarihli yazısı ile davacının eşinden dolayı aldığı aylığın, brüt asgari ücretin üstünde olması nedeniyle kesildiği ve davacıya 5510 sayılı Kanun’un 96.maddesi uyarınca, Kurum tarafından hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru 5 yıllık sürede ödenen aylıklar toplamının faizsiz olarak talep edildiği anlaşılmaktadır.
20. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgulara göre davacının babasının vefat ettiği tarih dikkate alındığında kanun koyucu tarafından aranan tek şart “sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kapsamdaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olup, dosya kapsamından da davacının kendi çalışmasından dolayı gelirinin bulunmadığı; bu nedenle de bozma kararının doğru olduğu, direnme kararının bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
21. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.11.2020 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.