
Esas No: 2016/7926
Karar No: 2018/8168
Karar Tarihi: 17.10.2018
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/7926 Esas 2018/8168 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ödeme emri iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacılardan ... ile davalı Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, temyiz eden tarafların aşağıdaki bentler dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine ( fiil ehliyetine ) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı ) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı ) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru - Ramazan Arslan - Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, ... 1995, s. 231).
Bu nedenle, davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani, bir davada taraf olabilmek için, ya, hakiki şahıs; ya da, hükmi şahıs olmak gerekir. Zira, taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder ( Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, ... 2000, s.288).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2007 tarih, 2007/10-358 Esas, 2007/337 Karar sayılı kararında da benimsendiği üzere; ticari şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile ilgili şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır. Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek taraf teşkili sağlanmak suretiyle yargılamanın devamının sağlanması gerekir.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, her ne kadar mahkemece, davacı ... San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. hakkında, “dava tarihi itibari ile tüzel kişilik sıfatının bulunmadığı, bu davacıya ait usulüne uygun düzenlenmiş vekaletname sunulup dava açılmadığı anlaşıldığından ve tüzel kişilik ortadan kalktığından vekaletname sunulmasınında mümkün olmadığı gözetilerek usulüne uygun açılmış bir dava olmadığından karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmiş ise de, davacı şirket hakkında ihya yapılması için yasal prosedür işletilmek suretiyle ihyasına dair karar alındıktan sonra, usulüne uygun şekilde taraf teşkilinin sağlanması ve sonrasında karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi yerinde görülmemiştir.
3- Davacı ... yönünden hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle red kararı verilmiş ise de, davacıya yapılan ödeme emri tebliği incelendiğinde, evrakın, davacının mernis adresine gönderildiği, ne var ki, işyerinde daimi işçiye tebliğ edildiği (ilgili şahsın Tebligat Kanununun 16. maddesinde sayılan şahıslardan olup olmadığı tebliğ evrakına şerh düşülmemiştir.) şerhi karşısında söz konusu tebliğin, Tebligat Kanunu"nun 16 ve 21. maddelerine uygun yapılmadığı belirgin olduğundan, mahkemece bu davacı yönünden de davanın esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacılardan ... ile davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılardan ..."a iadesine, 17/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.