Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2474
Karar No: 2020/944
Karar Tarihi: 25.11.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2474 Esas 2020/944 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2474 E.  ,  2020/944 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla)


    1. Taraflar arasındaki “markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men ve refi ile maddi ve manevi tazminat” davasının yapılan yargılaması sonucunda Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın reddine dair 13.10.2015 tarihli ve 2015/449 E., 2015/779 K. sayılı kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    2. Davacı vekili 02.11.2004 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin üreticiden aldığı yaş çayı işleyip çeşitli markalar altında piyasaya sürdüğünü, müvekkilinin tescilli ambalaj tasarımı ve çay emtiasında tescilli birçok tanınmış markasının bulunduğunu, davalının müvekkilinin yıllardır üretip piyasaya sunduğu maruf ve meşhur hâle getirdiği tescilli çay paketlerinin benzerini müvekkilinin markaları da taklit edilmek suretiyle basımını yaptığını, gerçekleştirdiği bu eylemi ile markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden eylemlere iştirak ettiğini ve 556 sayılı KHK’nin 61/e maddesi gereğince sorumlu olduğunu ileri sürerek davalının eyleminin markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, men ve ref’ine, şimdilik 2.000,00TL maddi ve 1.000,00TL manevi tazminatın temerrüt faizi ile davalıdan tahsiline ve tecavüz teşkil edecek şekilde çay poşetlerini üretmeye yarayan araç, gereç, cihaz ve makine gibi vasıtalara el konularak imhasına karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında maddi tazminat talebini 45.786,28TL olarak ıslah etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    3. Davalı vekili 26.11.2004 tarihli cevap dilekçesinde; davacının 05.09.1989 tarihli ihtarı sonrasında müvekkilinin davacının ürünleriyle iltibasa meydan verecek şekilde baskı işini yapmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesi Birinci Kararı:
    4. Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) 09.03.2009 tarihli ve 2006/436 E, 2009/158 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından davalı aleyhine daha önce de dava açıldığı ve bu dava kapsamında davalı işyerinde 10.06.1993 ve 06.07.1993 tarihlerinde yapılan arama ve kontrollerde konusu suç teşkil edecek davacı ambalajlarıyla benzer ambalaj ve klişelere rastlanmadığı, davalının ürettiği ambalajların gıda üretim sertifikalarının bulunduğu, davacı tarafından dava konusu ambalajların sahibi olan ... San. Tic. ve Gıda Paz. A.Ş.’ye karşı açılan hukuk davasının dava tarihinin 1999 yılı olduğu, bu nedenle davacının davalının eylemine karşı uzun süre sessiz kalması sebebiyle hak kaybına uğradığı, davalının İzmir"de olması nedeniyle Rize"de bulunan davacıya ait hangi markaların tescilli olduğunu hangilerinin olmadığını bilme imkânından uzak olduğu, diğer yandan dava konusu ambalajların kullanımı ile ilgili dava dışı ... San. Tic. ve Gıda Paz. A.Ş. yasal temsilcileri aleyhine açılan ceza davasının beraat ile sonuçlandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Birinci Bozma Kararı:
    5. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    6. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.02.2010 tarihli ve 2009/7115 E, 2011/1156 K. sayılı kararı ile; "…Dava, davacı markasını taşıyan çay poşetlerinin benzerlerinin davalı yanca üretilerek davacının rakibi firmalara satıldığı iddiasına dayalı haksız rekabetin men"i, marka hakkına tecavüzün giderilmesi, maddi ve manevi tazminatın tahsili, üretimde kullanılan makine ve benzerlerinin imhası istemlerine ilişkindir.
    Dava tarihinde yürürlükte olan 556 Sayılı KHK"nin 61/(e) bendine göre "(a) ve (c) bentlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak marka hakkına tecavüz sayılır"
    Mahkemece alınan bilirkişi asıl ve ek raporlarında dosyada mevcut fatura tarihleri itibariyle davalının marka hakkına tecavüz oluşturan eylemlerini 1999-2004 yılları arasında devam ettiği belirlendiğine göre, devam eden tecavüz eyleminden dolayı dava tarihi olan 02.11.2004 tarihine kadar geçen sürede sessiz kalma yoluyla hak kaybının oluşacağından söz edilemeyeceği gibi, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 1995/690 Esas sayılı dosyasında davacı tarafından davalı aleyhine açılan davada Mahkemenin kesinleşen 27.12.1996 tarih ve 690/1330 sayılı kararıyla davalının tecavüz oluşturan eyleminin önlenmesine karar verildiğine göre, davalının başka bir şehirde faaliyette bulunması ve uyuşmazlık konusu döneme ilişkin olarak davalı tarafından ürün ambalajlarının basımı için dava dışı Karali Firmasından izin belgesi istenilmesi de TTK 20. maddesi anlamında davalının basiretli bir tacir olarak gerekli hassasiyeti gösterdiği ve bu suretle 556 Sayılı KHK"nin 61/(e) bendine göre iştirak eyleminden sorumlu tutulamayacağı sonucunu doğurmaz.
    Bu durumda, mahkemece, yukarıda açıklanan bu hususlar nazara alınmadan, davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle karar oy birliğiyle bozulmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi İkinci Kararı:
    7. Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) 08.03.2012 tarihli ve 2011/2844 E, 2012/284 K. sayılı kararı ile; Özel Daire bozma kararına uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
    8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.02.2014 tarihli ve 2012/10322 E, 2014/3518 K. sayılı kararı ile; "...1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
    2- Dava, davacı markasını taşıyan çay poşetlerinin benzerlerinin davalı tarafından üretilerek davacının rakibi firmalara satıldığı iddiasına dayalı haksız rekabetin men"i, marka hakkına tecavüzün giderilmesi, maddi ve manevi tazminatın tahsili istemlerine ilişkindir.
    Somut olayda, davacı vekili tarafından müvekkiline ait FİLİZ, HEDİYELİK, RİZE ve TOMURCUK ibareli markalar ile iltibas oluşturacak şekilde davalı tarafından ambalaj üretilerek piyasaya sürüldüğü iddia edilmiş, davalı taraf ise üretimi yapılan KARALİ RİZE HARMAN, KARALİ HEDİYELİK, KARALİ TOMURCUK ve KARALİ FİLİZ ibareli çay ambalajlarının dava dışı firmaya ait marka için üretildiğini, bu nedenle markaya tecavüz ve haksız rekabet olgusunun mevcut olmadığını savunmuş ve buna ilişkin marka tescil belgelerini dosyaya sunmuştur. Gerçektende, hükümsüz kılınıncaya kadar tescilli bir markanın tescil kapsamında kullanımı markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmez. Ancak, davalının ambalaj üretimini yaptığı dava dışı firmaya ait markalar hakkında Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nce tescilin kötüniyetli olduğu gerekçesiyle hükümsüzlük kararı verilmiş ve verilen karar Dairemiz incelemesinden geçerek 10.01.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Markanın kötüniyetli tescil edilmesi durumunda verilen hükümsüzlük kararı geriye doğru etkili ise de, bu durum, markayı kötüniyetli olarak tescil eden için geçerli olup, iyiniyetli 3. kişiler için geçerli değildir.
    Davalının, üretimini yaptığı ambalajlara ilişkin markanın sahibi olmadığı, bu markaların dava dışı Karali firmasına ait olduğu, davalı ile dava dışı bu firma arasındaki sözleşmeye gereği davalının davaya konu ambalajları ürettiği göz önüne alındığında 3. kişi konumundaki davalının dava dışı firmanın markayı tescil ettirmesindeki kötüniyetini bilebilecek durumda olmaması nedeniyle bu markalara ilişkin ambalajları üretmesi markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmez.
    Bu itibarla, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda taraflar arasındaki uyuşmazlık ele alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar oy birliğiyle bozulmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Üçüncü Kararı:
    10. Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) 13.10.2015 tarihli ve 2015/449 E, 2015/779 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
    11. Kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın niteliğine göre, dosyanın temyiz incelemesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 373/6 maddesi gereğince Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması gerektiği gerekçesiyle dava dosyasının Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    12. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacıya ait tasarım ile markaları içerdiği iddia edilen ambalajların davalı tarafından basımının yapılması karşısında haksız rekabet ve markaya tecavüz eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediği ve buradan varılacak sonuca göre maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
    Birinci Ön Sorun:
    14. Birinci ön sorun; mahkemenin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususudur.
    14.1. Öncelikle belirtilmelidir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada: “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.
    14.2. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
    14.3. Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun görevi davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
    14.4. Bu nedenle, nihai karar kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
    14.5. 6100 sayılı HMK"nın 294/1 maddesinde mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (HMK m. 115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır.
    14.6. Esasa ilişkin kararlar ise hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK m. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m. 303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, C: 3, s. 3005).
    14.7. Mahkemece, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin oluşmadığı, ayrıca sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğranıldığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, Özel Dairece sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğranıldığından bahsedilemeyeceği, dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK"nin 61/(e) maddesine göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece, birinci bozma kararına uyularak bu sefer davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekilince temyiz edilen ikinci karar Özel Dairece, bu kez de önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde dava konusu markaların dava dışı ... San Tic. ve Gıda Paz. A.Ş. adına tescilli olduğu, ancak anılan markaların kötüniyetli tescil nedeniyle hükümsüz kılındığı, markanın kötüniyetli tescil edilmesi durumunda verilen hükümsüzlük kararı geriye doğru etkili ise de, bu durum, markayı kötüniyetli olarak tescil eden için geçerli olup, iyiniyetli üçüncü kişi konumundaki davalıya ileri sürülemeyeceği, bu nedenle davalının bu markalara ilişkin ambalajları üretmesinin markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği gerekçesiyle yeniden bozulmuştur. Yerel mahkemece, ikinci bozma kararına da uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
    14.8. Görüleceği üzere Özel Dairenin sonraki bozma kararı önceki bozmayı ortadan kaldıracak niteliktedir. Böyle olunca yerel mahkemece sonraki bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.
    14.9. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılabilmesi için her şeyden önce Özel Dairenin birinci ve ikinci bozmasının kesin bozma olması gerektiği, somut olayda Özel Dairenin birinci ve ikinci bozmasının kesin bozma niteliğinde olmadığı, bu nedenle ön sorunun bulunduğu ve temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    14.10. O hâlde yukarıda içeriğine yer verilen hukuki olgular karşısında, mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğuna oy çokluğuyla karar verilerek birinci ön sorun aşılmıştır.
    İkinci Ön Sorun:
    15. İkinci ön sorun ise; mahkemece birinci bozma ilâmına uyulmakla davacı yararına usulü kazanılmış hakkın oluşup oluşmadığı hususudur.
    15.1. Öncelikle, usulü kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
    15.2. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    15.3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1960/5 K. ve 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.
    15.4. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
    15.5. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960/9 K. sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
    15.6. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, s. 4738 vd.).
    15.7. Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
    15.8. Öte yandan 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Kanun ile 1086 sayılı HUMK’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm ile Yargıtay Dairesinin iki bozma kararı arasındaki çelişkinin giderilmesi için temyiz inceleme yetkisi Hukuk Genel Kuruluna verilmiştir. Böylelikle aynı Yargıtay Dairesinin birbiriyle çelişen kararlarının Hukuk Genel Kurulunda incelenerek giderilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenleme birinci veya ikinci bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme ile somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına üçüncü defa Özel Daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu düzenleme, üçüncü karar¬ların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir. Bu itibarla 1086 sayılı HUMK’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrası olarak eklenen hüküm de esasında usulü müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturmaktadır.
    15.9. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 1086 sayılı HUMK’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm ile temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılmasının öngörülmesi Özel Dairenin daha önceki kararlarının yok sayıldığı anlamına gelmeyeceği, esasında bu maddenin ihdas nedeninin usulü kazanılmış hakların korunması ve pekiştirilmesi olduğu, bu maddenin usulü kazanılmış hakların istisnası olarak kabul edilmesinin maddenin amacına ve gerekçesine aykırı olduğu, bu nedenle ön sorunun bulunduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    15.10. O hâlde 1086 sayılı HUMK’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hükmün usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil etmesi nedeniyle davacı yararına usulü kazanılmış hak doğduğundan söz etmenin mümkün olmadığına oy çokluğuyla karar verilerek ikinci ön sorun da aşılmıştır.

    IV. GEREKÇE
    16. Dava, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, meni ve ref’i istemlerine ilişkindir.
    17. Taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözümü için ilk önce markanın korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
    18. Bilindiği üzere, dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK) ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ise 556 sayılı KHK’nin dava tarihi olan 02.11.2004 tarihinde yürürlükte olan 9. maddesinde (anılan madde 21.01.2009 tarihli ve 5833 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir) sayılmıştır. Anılan madde;
    “Aşağıda belirtilen hâllerde, marka sahibinin, izni alınmadan markasının kullanılmasının önlenmesini talep etme yetkisi vardır:
    a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması,
    b) Tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması,
    c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal veya hizmetlerle benzer olmayan mal veya hizmetlerde kullanılması halinde, tescili istenen işaretin kullanılmasıyla tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
    Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra uyarınca yasaklanabilir:
    a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması,
    b) işareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret alanda hizmetlerin sunulması veya sağlanması,
    c) İşareti taşıyan malın ithali veya ihracı,
    d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarda kullanılması.
    Markanın sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibariyle hüküm ifade eder. Markanın tescili için yapılacak başvurunun yayınlanmasından sonra doğabilecek durumlarla ilgili olarak tazminat talebi yapılabilir. Ancak başvurunun yayını ile doğan haklar, tescilin yayınıyla birlikte tescilli markadan doğan hakların kapsamı içinde değerlendirilir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.” şeklinde düzenleme içermektedir.
    19. 556 sayılı KHK’nin dava tarihi olan 02.11.2004 tarihinde yürürlükte olan 61. maddesinde (anılan madde 21.01.2009 tarihli ve 5833 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir) ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. Anılan madde;
    “Aşağıda yazılı fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:
    a) 9 uncu maddenin ihlali,
    b) Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek,
    c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak,
    d) Marka sahibi tarafından sözleşmeye dayalı lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devir etmek,
    e) (a) ilâ (c) bendlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak,
    f) Kendisinde bulunan ve başkası adına tescilli bir markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini taşıyan ürünün veya ticaret alanına çıkarılan malın nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak.” şeklinde düzenleme içermektedir.
    20. Görüleceği üzere, 556 sayılı KHK’nin 9 ve 61. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir. Karıştırılma (iltibas) ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Başka bir deyişle, tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve sesçil (fonetik) yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, halk bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır. 556 sayılı KHK’nin 9/1-b maddesinde “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım ve bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bununla birlikte halk, aldığı mal veya hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bilse fakat güvendiği işletme ile mal veya hizmet aldığı işletme arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu zannetse bile “karıştırılma ihtimali” olduğunun kabulü gerekmektedir (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 434). Buradaki “halk” kavramından ortalama niteliklere sahip olan tüketicilerin anlaşılması gerekir.
    21. 556 sayılı KHK’nin 61/1-c maddesi yalnızca “ayırt edilemeyecek kadar benzer” olan yani “taklit” markayı taşıyan malların üçüncü kişiler tarafından ticari amaçla elde bulundurulması ya da bu mallar üzerinde ticari amaçla tasarrufta bulunulması hâlinde uygulanabilir.
    22. Taklit marka kullanımı söz konusu olmayıp herhangi bir nedenle karıştırılma (iltibas) ihtimaline neden olacak şekilde benzer marka kullanımının söz konusu olduğu hâllerde ise bu malları piyasaya süren ya da stoklayan kişilerin eylemleri 556 sayılı KHK’nin 61/1-c maddesine göre değil, 61/1-a maddesindeki gönderme nedeniyle 556 sayılı KHK’nin 9/2-b maddesine göre marka hakkına tecavüz oluşturur.
    23. 556 sayılı KHK’nin 61/1-e maddesi gereğince (a), (b), (c) bentlerinde öngörülen tecavüz fiillerine iştirak veya yardım etmek veya bu fiilleri teşvik etmek veya yapılmasını kolaylaştırmak bağımsız bir marka hakkına tecavüz fiili olarak kabul edilmiştir. Bu maddenin kapsamına ise tecavüz fiili işlendikten sonra kanıtların ortaya çıkmasına engel olan kişi, markayı basan matbaacı, klişeyi hazırlayan, markanın bulunduğu malları piyasaya sürüleceği yere taşıyan, bu malları deposunda bir süre saklayan ve dağıtımına yardımcı olan komisyoncu, simsar gibi kişiler girmektedir.
    24. Marka hakkı tecavüze uğrayan kişi, 556 sayılı KHK’nin 61. maddesindeki tecavüz fillerinden birini işleyen mütecavize karşı 556 sayılı KHK’nin 62. maddesi gereğince; marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması; tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini; marka hakkına tecavüz dolayısı ile üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el konulması; el konulan ürünler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması; el konulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası ve mahkeme kararının ilanı taleplerinde bulunabilir.
    25. Diğer taraftan, haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilen kurallardır. Bu kurallar genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara, 2018, s. 350).
    26. Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Olay ve dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nin 56. (6102 sayılı TTK’nin 54.) maddesinde haksız rekabete ilişkin amaç ve genel hükme yer verildikten sonra, aynı Kanun’un 57. (6102 sayılı TTK’nin 55.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.).
    27. 6762 sayılı TTK’nin 57/1-5 maddesine göre; "Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalariyle iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak" dürüstlük kuralına aykırı haksız rekabet hâli olarak belirtilmiştir. Bu durumda, kişinin bir başkasının haklı olarak kullandığı mal veya iş ürününün ya da ticaret unvanı veya markasının aynısını ya da benzerini kendi iş ve faaliyetinde ticari amaçla kullanması, ilgili malı veya iş ürününü piyasaya sunması iltibasa yol açar ve haksız rekabet teşkil eder. O hâlde 556 sayılı KHK’nin 61. maddesindeki tecavüz fillerinden birini işleyen mütecavizin eylemi aynı zamanda haksız rekabet teşkil etmektedir.
    28. Bu aşamada taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözülmesi için markanın hükümsüzlüğü kararının etkisinden de bahsedilmesi gerekmektedir.
    29. Kural olarak tescilli bir markanın daha sonra başkaları tarafından tekrar tescil ettirilmesi hâlinde bu ikinci tescil, ilk tescil yaptıran marka hakkı sahibinin haklarını etkilemez. Tescil sırasında mevcut olan mutlak veya nispi red nedenlerinin varlığına rağmen markanın tescil edilmesi durumunda ilk tescil yaptıran marka sahibi 556 sayılı KHK’nin 42. maddesi gereğince hükümsüzlük davası açabilir. Ancak hükümsüzlük davası sonuçlanmadan tescil yolsuz olsa dahi sonraki markanın kullanımı engellenemeyecektir (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet; Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s.79-80).
    30. 556 sayılı KHK’nin 44. maddesinde markanın hükümsüzlüğünün sonuçları düzenlenmiştir. Anılan madde;
    “Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi hâlinde, kararın sonuçları geçmişe etkilidir.
    Marka sahibinin kötü niyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere, hükümsüzlüğün geriye dönük etkisi, aşağıdaki durumları etkilemez:
    a) Markanın hükümsüz sayılmasından önce, bir markaya tecavüz sebebiyle verilen hukuken kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar,
    b) Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce, yapılmış ve uygulanmış sözleşmeler. (Ancak, hâl ve şartlara göre, haklı sebepler ve hakkaniyet düşüncesi ile sözleşme uyarınca ödenmiş bedelin kısmen veya tamamen iadesi mümkündür.)
    Bir markanın hükümsüzlüğüne ilişkin kesinleşmiş karar, herkese karşı hüküm doğurur.” şeklindedir.
    31. Buna göre maddenin ilk fıkrasında genel olarak markanın hükümsüzlüğüne ilişkin kararın sonuçları itibariyle geçmişe etkili olduğu belirtilmiş, ikinci fıkrada ise marka sahibinin kötüniyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere hükümsüzlük kararının geriye dönük etkisi yönünden iki istisna belirtilmiştir.
    32. 556 sayılı KHK’nin 44/2 maddesi gereğince marka sahibinin kötüniyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri istisnalar kapsamına alınmamış, böylece kötüniyetli marka sahibine yöneltilecek tazminat taleplerinde hükümsüzlüğün geçmişe yönelik etkisi mutlak olarak kabul edilmiştir. Bu durumda markanın tescili anından itibaren zamanaşımı süresi içerinde kötüniyetli marka sahibi aleyhine marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetten dolayı tazminat talep edilebilecektir. Buna karşılık marka sahibi kötüniyetli değilse marka sahibinden hem marka hakkına tecavüz dolayısıyla hem de haksız rekabet hükümlerine dayanarak tazminat talep edilemeyecektir (Karan/ Kılıç, s. 415). Görüldüğü üzere 556 sayılı KHK’nin 44. maddesinde özellikle “marka sahibinin” kötüniyetinden bahsedilmiş olup, hükümsüz kılınan markanın diğer kişilerce kullanılmasında kötüniyet aranmamıştır. Bu durumda hükümsüz kılınan markayı 556 sayılı KHK’nin 61. maddesinde belirtilen diğer kişilerin kullanımı nedeniyle bu kişilerden marka hakkına tecavüzden dolayı veya haksız rekabet hükümlerine dayanarak tazminat talep edilemeyecektir.
    33. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı tarafından dava dışı ... San Tic. ve Gıda Paz. A.Ş. için ürün (çay) ambalajı basımının yapıldığı, bu ürün ambalajında ise davacıya ait markaların benzerlerinin davacıdan izin alınmadan kullanıldığı anlaşılmaktadır.
    34. Davacıya ait tescilli ambalaj tasarımı ve bu tasarımın yer aldığı “şekil” markası bulunduğu, ayrıca davacıya ait tescilli “Tiryaki Çayı+Şekil”, “Rize Harman+Şekil”, “Hediyelik+Şekil”, “Tomurcuk+Şekil” ve “Filiz+Şekil” ibarelerini asli unsur olarak taşıyan çok sayıda markasının bulunduğu ve bu markaların 30. sınıfta çay emtiasını da kapsar şekilde tescilli olduğu, ayrıca davacının bu markaları fiili olarak çay emtiasında kullandığı, davalının “Rize Harman+Şekil”, “Hediyelik+Şekil”, “Tomurcuk+Şekil” ve “Filiz+Şekil” ibarelerinin asli unsur olarak yer aldığı ürün (çay) ambalajlarının basımını dava dışı ... San. Tic. ve Gıda Paz. A.Ş. için yaptığı dosya kapsamı ile sabittir. Ancak davalı tarafından “Tiryaki Çayı+Şekil” ibareli markayı taşıyan ürün (çay) ambalajının basımının yapıldığı hususu ispatlanamamıştır.
    35. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporu ile davalının “Rize Harman+Şekil”, “Hediyelik+Şekil”, “Tomurcuk+Şekil” ve “Filiz+Şekil” ibarelerinin asli unsur olarak yer aldığı ürün (çay) ambalajlarının basımını yaptığı ürün ambalajlarında yer alan markalar ile davacı markaları arasında iltibas oluştuğu, ancak “Hediyelik+Şekil” ibareli markanın dava dışı şirket adına tescilli olduğu için bu marka yönünden tecavüz oluşmayacağı, bu nedenle davalı eyleminin diğer markalar yönünden 556 sayılı KHK’nin 61/1-e maddesi gereğince marka hakkına tecavüz oluşturduğu şeklinde görüş bildirilmiştir. Gerçekten de dava konusu ürün ambalajlarında kullanılan markaların, özellikle davacının şekil markasının ve “Rize Harman+Şekil”, “Hediyelik+Şekil”, “Tomurcuk+Şekil” ve “Filiz+Şekil” ibareli markalarındaki asli unsurların ön plana çıkarılması suretiyle kullanıldığı anlaşılmakta olup, bu durumun ortalama tüketici nezdinde markalar arasında iltibasa yol açacağı aşikardır. Öte yandan dava konusu “Hediyelik+Şekil” ibaresi dava dışı ... San. Tic. ve Gıda Paz. A.Ş. adına 2000/08125 sayı ile tescilli olduğu için bu marka yönünden haksız kullanımdan bahsedilemeyecektir. Bu itibarla davalının davacıya ait olan şekil markası ile “Rize Harman+Şekil”, “Tomurcuk+Şekil” ve “Filiz+Şekil” ibarelerinin asli unsur olarak yer aldığı ürün (çay) ambalajlarının basımı eyleminin 556 sayılı KHK’nin 61/1-e maddesi gereğince markaya tecavüz oluşturduğu ve ayrıca haksız rekabet teşkil ettiği açıktır.
    36. Davacı tarafından kendisine ait markalar ile iltibas yaratacak şekildeki markaları taşıyan ambalajların davalı tarafından basıldığı ileri sürülerek davalı aleyhine 17.09.1990 tarihinde İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde tecavüzün men’i ile maddi ve manevi tazminat davası açılmış, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.1996 tarihli ve 1995/690 E., 1995/1330 K. sayılı kararı ile davalının davacıya ait markaları çay poşetlerinde, kutularında, ambalajlarında basmak suretiyle tecavüzde bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin anılan kararı Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Dolayısıyla davalının 556 sayılı KHK’nin 61/1-e maddesi kapsamındaki işbu davaya konu eyleminde asıl mütecavizin fiilinin tecavüz oluşturduğunu bildiği veya bilebilecek durumda olduğu ve kusurlu bulunduğu kabul edilmelidir.
    37. Bununla birlikte davacı tarafından dava dışı ... San. Tic. ve Gıda Paz. A.Ş. aleyhine bu şirket adına tescilli 2000/18732 sayılı “...+Şekil” ibareli, 2000/18731 sayılı “...+Şekil” ibareli ve 2000/08125 sayılı “Hediyelik Çay+Şekil” ibareli markaların hükümsüzlüğü istemli 05.03.2002 tarihli dava açılmış, Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) 19.01.2006 tarihli ve 2002/96 E., 2006/5 K. sayılı kararı ile kötüniyetli tescil nedeniyle markaların hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Anılan mahkeme kararı Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Hükümsüzlük kararı verilen 2000/08125 sayılı “Hediyelik Çay+Şekil” ibareli marka işbu dava konusu markalardan birisidir. Dava konusu diğer “Rize Harman+Şekil”, “Tomurcuk+Şekil” ve “Filiz+Şekil” ibareli markalar ise dava dışı şirket adına tescilli değildir. Mahkemece 2000/08125 sayılı “Hediyelik Çay+Şekil” ibareli markanın kötüniyetli tescil nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verildiğine göre bu karar, marka sahibi yönünden geçmişe etkili olarak sonuç doğuracaktır. Ancak davalı, marka sahibi olmadığından davalıya karşı hükümsüzlük kararının geriye etkisi söz konusu olmayacaktır. Bu kapsamda “Hediyelik Çay+Şekil” ibareli marka yönünden davalıya karşı markaya tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle tazminat talebi ileri sürülemeyecek, ancak diğer markalar yönünden ileri sürülebilecektir.
    38. Dosya kapsamında yer alan ve denetime elverişli olan ek bilirkişi raporu ile “Hediyelik Çay+Şekil” ibareli marka yönünden davalıya karşı markaya tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle tazminat talebinin ileri sürülemeyeceği belirtilmiş ve diğer markalar göz önüne alınarak davacının davalıdan marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle 16.303,74 TL maddi tazminat talep edebileceği hesaplanmıştır.
    39. O hâlde mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek davalının “Rize Harman+Şekil”, “Tomurcuk+Şekil” ve “Filiz+Şekil” ibareli markaları taşıyan ürün (çay) ambalajı basma eyleminin 556 sayılı KHK’nin 61/1-e maddesi gereğince davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğu ve ayrıca haksız rekabet teşkil ettiği kabul edilip sonucuna göre karar verilmelidir.
    40. Hâl böyle olunca mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.

    V. SONUÇ:
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
    İstek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi