Esas No: 2017/2289
Karar No: 2020/939
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2289 Esas 2020/939 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki "boşanma ve bağımsız tedbir nafakası” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mersin 1. Aile Mahkemesince verilen her iki davanın da kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı her iki taraf vekilince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Birleşen Davalı İstemi:
4. Davacı-birleşen davalı vekili 26.04.2010 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 01.11.2008 tarihinde evlendiklerini, müşterek bir çocuklarının bulunduğunu, davalının 2009 yılı Mayıs ayında evi terk ettiğini, bunun üzerine Mersin 1. Aile Mahkemesince 21.01.2010 tarihinde davalıya eve dönmesi yönünde ihtar kararı verildiğini, kararın 01.02.2010 tarihinde tebliğ edildiği hâlde davalının ortak konuta dönmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, birleşen davaya verdiği 17.05.2010 tarihli cevap dilekçesinde ise; tüm iddiaları inkârla, kusurlu olan tarafın kadın eş olduğunu, haklı bir sebep olmaksızın evi terk ettiğini, usule uygun ihtarnamenin tebliğine rağmen eve dönmemesi nedeniyle boşanma davası açtıklarını beyanla davanın reddine ve müvekkili yararına 20.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Birleşen Davacı İstemi:
5. Davalı-birleşen davacı vekili 19.04.2010 tarihli birleşen dava dilekçesinde; tarafların 01.11.2008 tarihinde evlendiklerini, kısa bir süre sonra erkek eşin sağlıklı olmayan davranışlar sergilemeye başladığını, evi yakmaya teşebbüs ettiğini, hamile kalan müvekkilini doktora götürmediğini, eve yiyecek almadığını, birlikte intihar etmeyi teklif ettiğini, hamileliğin son aylarında hakaret ederek eşini evden kovduğunu, kadın eşin ailesinin yanına sığınmak zorunda kaldığını ve ailesinin evinde doğum yaptığını, geçen sürede eşini ve çocuğunu arayıp sormadığı gibi ihtiyaçlarını da karşılamadığını ileri sürerek müşterek çocuk için aylık 350,00TL ve müvekkili için aylık 500,00TL olmak üzere toplamda 850,00 TL nafaka ödenmesini, asıl dava olan boşanma davasına verdiği 24.03.2011 tarihli cevap dilekçesinde ise; her ne kadar boşanma davası terk nedeniyle açılmış ise de, erkek eşin akıl sağlığının yerinde olmadığını, sürekli olarak hakaret ettiğini, müvekkilini intihara teşvik ettiğini, müvekkilinin hamile iken kovulması nedeniyle evi terk etmek zorunda kaldığını, bu nedenlerle tarafların boşanmalarına ve birleşen davadaki nafaka talepleriyle birlikte müvekkili yararına 50.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Mersin 1. Aile Mahkemesinin 20.11.2013 tarihli ve 2010/510 E., 2013/786 K. sayılı kararı ile; erkek eşin vesayet altına alınmasını gerektirir rahatsızlığının evlendikten sonra ortaya çıkmadığı, daha öncesinde de mevcut olduğu, ancak ailesinin korumacı ve gizleyici tavrı nedeniyle bu rahatsızlığının çevreye belli edilmediği, rahatsızlığın kadın eş tarafından başlangıçta fark edilmemesi nedeniyle bir anlamda yanılarak evlendiği, erkek eşten kaynaklanan sebeplerle geçimsizlik başladığı, eşine dengeli olmayan davranışlarda bulunduğu ve kadın eşin hamileyken evden ayrılmak zorunda kaldığı, tarafların yaklaşık dört yıldır ayrı yaşadıkları, erkek eş hakkında alınan 08.10.2012 tarihli heyet raporuna göre “medeni haklarını kullanamayacağı, başkalarının bakımına muhtaç olduğu, vesayet altına alınması gerektiği ve mahkemece dinlenmesinde fayda olmadığının” belirtildiği, bu nedenle Mersin 4. Sulh Hukuk Mahkemesi 2012/1044 E. ve 2013/132 K. sayılı kararı ile kısıtlanarak vesayet altına alındığı, kadın eşten bu şekilde rahatsız olan ve kısıtlanan bir kişi ile birlikte yaşamasını beklemenin yasal mevzuata, hakkaniyete ve evlilik kurumunun yapısına uygun olmayacağı, TMK’nın 164. maddesine göre terk eden eşi terke zorlayan tarafın da terk etmiş sayılacağı, dosya kapsamına göre çektiği sıkıntılar nedeniyle henüz hamile iken evden ayrılmak zorunda kalan kadın eşi terke zorlayan tarafın erkek eş olduğu ve davalı-birleşen davalı kadın eşinde artık boşanmak istediğini belirtmesi nedeniyle yeniden kurulma imkânı kalmayan mevcut evliliğin resmi olarak sonlandırılması gerektiği gerekçesiyle boşanma ve birleşen nafaka davalarının kabulüne, tarafların TMK"nın 164. maddesine göre boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, birleşen nafaka dosyasında dava tarihinden başlamak üzere, kadın eş yararına 250,00TL tedbir-yoksulluk, çocuk yararına ise 250,00TL tedbir-iştirak nafakası ödenmesine, çektiği manevi sıkıntılar göz önünde bulundurularak kadın eş yararına 10.000,00TL manevi tazminat takdirine, ayrıca esas davada kusurlu olan ve terke zorlayan tarafın davacı olması nedeniyle davalı kadın eş yararına yargılama gideri ile vekâlet ücretine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.09.2014 tarihli ve 2014/7479 E., 2014/18599 K. sayılı kararı ile; “…Hüküm davacı-davalı (koca) tarafından; kusur belirlemesi, diğer taraf yararına hükmedilen manevi tazminat ve nafakalar ile yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden, davalı-davacı (kadın) tarafından ise; lehine hükmedilen manevi tazminat ve nafakanın miktarları yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı (kadın)"ın tüm, davacı-davalı (koca)"nın ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan yönlere ilişkin temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece; koca tarafından açılan terk (TMK.m.164) sebebine dayanan boşanma davası kabul edilerek tarafların bu sebeple boşanmalarına karar verilmiştir. Bu halde, kadının evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla eşini terk ettiği ve usulüne uygun ihtar tebliğine rağmen haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmediği kabul edilmiş demektir. Bu durumda boşanmaya sebep olan terkte davalı-davacı (kadın) kusurludur. Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat talep eden tarafın boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu olması ise zorunludur. (TMK.m.174/2) Davalı-davacı (kadın), kabul edilen boşanma sebebiyle kusurlu olduğuna göre, lehine manevi tazminata hükmedilemez. Bu husus nazara alınmadan kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru bulunmamıştır.
3-Tarafların Türk Medeni Kanununun 164"nci maddesinde yer alan sebeple boşanmalarına karar verildiğine göre, boşanmaya davalı-davacı (kadın)"ın kusuru ile sebebiyet verilmiş demektir. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden tarafın tam ya da ağır kusurlu olmaması gerekir. (TMK.m.175) Davalı-davacı (kadın) tamamen kusurlu olduğuna göre, lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
4-Koca tarafından açılan boşanma davası kabul edildiğine göre, davada vekille temsil edilen koca yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin gerektirdiği miktarda vekâlet ücreti tayin edilmesi ve koca tarafından yapılan yargılama giderlerinin diğer taraftan tahsiline karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan, "terke zorlayanın koca olduğu" gerekçesiyle vekâlet ücreti tayinine yer olmadığına karar verilmesi ve yargılama giderlerinin de üzerinde bırakılması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Mersin 1. Aile Mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ve 2015/122 E., 2015/199 K. sayılı kararı ile davanın esasına ilişkin ilk hükümdeki değerlendirmenin mevzuata ve davanın niteliğine aykırı olmadığı gerekçesiyle kesinleşen yönler hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına, yargılama gideri ve vekâlet ücreti yönlerinden bozma kararına uyulmasına, kadın eş yararına hükmedilen yoksulluk nafakası ve manevi tazminat yönlerinden ise önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde her iki taraf vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların TMK’nın 164. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği dikkate alındığında, davalı eş yararına, boşanmanın ferisi niteliğinde olan yoksulluk nafakası ve manevi tazminata hükmedilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.
12. Boşanma sebepleri 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 161 ve 166. maddeleri arasında özel ve genel boşanma sebepleri olarak düzenlenmiştir. Genel boşanma sebebi TMK’nın 166. maddesi ile düzenleme altına alınan evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumudur. Özel boşanma sebepleri ise kendi içinde mutlak özel boşanma sebepleri (zina-TMK m. 161, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış-TMK m. 162, suç işleme-TMK m. 163 ve son olarak terk-TMK m. 164) ve nispi özel boşanma sebepleri (haysiyetsiz hayat sürme-TMK m. 163 ve akıl hastalığı TMK m.163) şeklinde ayrıma tabidir. Bu ayrımların asıl önemi; hâkimin, somut olayda evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini incelemesinin gerekip gerekmediği noktasında kendini gösterir. Kanun koyucu özel mutlak boşanma sebepleri konusunda belirli bir olayın gerçekleşmesi şartını aramıştır. Özel mutlak boşanma sebebine dayalı bir davada “kanunun aradığı belli şart” gerçekleştiği takdirde artık hâkim, genel boşanma ve özel nispi boşanma sebebine dayalı davaların aksine “evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini” incelemeksizin boşanma kararı vermek zorundadır. Zira kanun koyucu; özel mutlak boşanma sebeplerinden birinin varlığı hâlinde, ortak hayatın çekilmez hâle geldiğini kabul etmiştir. Burada iddia edilen özel boşanma sebebinin varlığının ispatlanmış olması, boşanmaya karar verme hususunda yeterli olup, hâkim; tarafların bunun dışında ileri sürdükleri bir iddia ve savunmaya değer vererek hükme esas alamayacağı gibi boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların diğer kusurlu davranışlarını da dikkate alamayacaktır. Bunun doğal sonucu olarak; özel boşanma sebebiyle aleyhinde yürütülmekte olan bir davada ayrıca bağımsız bir boşanma davası bulunmayan davalının, kusur esasına dayalı boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerini (TMK m. 174/1-2 ve 175) ileri süremeyeceği tartışmasızdır.
13. Evlilik “birlik ilkesi” üzerine kurulmuştur. Evlenme ile eşler arasında “evlilik birliği” kurulmuş olur ve tarafların evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirme görevleri başlar. Bu görevlerin en önemlisi ise evliliğin amacıyla uyumlu şekilde eşlerin birlikte yaşamalarıdır. Bu bağlamda birlik süresince kural olan; zorunlu nedenler dışında eşlerin birlikte yaşamasıdır. Asıl kuralın aksine eşlerden birinin bu birliktelikten haklı bir sebep olmaksızın özgür iradesi ile ortak yaşamdan ayrılması ise “terk” olarak kabul edilir. Terk mutlak ve özel bir boşanma sebebi olarak 4721 sayılı Kanunu’nun 164. maddesinde;
“(1) Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. (2) Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
14. Terk sebebiyle açılan boşanma davaları kendine has özellikleri nedeniyle bu davalarda “dava koşulları ile yargılama usulü” iç içe geçmiş hâldedir. Dava çok sıkı maddi ve şekli şartlara bağlanmış olup titizlikle incelenme gerektirmektedir. Buradan hareketle söylenmelidir ki; hâkim, terk sebebine dayalı boşanma dava şartlarının oluşup oluşmadığını maddi hukuk ve usul hukuku açısından olmak üzere iki ayrımda inceleyerek karar vermelidir. Maddi hukuk açısından “terk eylemi” evlilik birliğinin yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeme maksadı ve ortak hayata son verme kastı taşımalı, haklı ve hukuka uygun bir nedene dayanmamalı ve son olarak altı ay süreyle devam ediyor olmalıdır. Maddenin ikinci fıkrasında ise usul hukuku açısından üzerinde dikkatle inceleme yapılması gereken “ihtar müessesesi” açıklanmıştır.
15. Nitekim öğretide de terk; “…ortak hayatın kesilmesidir. Bunun için eşlerden birinin ortak konuttan ayrılması ve konuta geri dönmemesi gerekir. Eşlerin aynı evde yaşamakla birlikte, oturma ve yatak odalarını ayırmaları, birbirleriyle hiç konuşmamaları terk sayılmaz; çünkü burada durumun daima normale dönmesi ihtimali ve imkânı vardır. Ortak konuttan ayrılma, isteyerek olabileceği gibi, eşlerden birinin diğerini evden atması sonucunda, yani zorla da olabilir. Bu durumdu eşin evden ayrılmasında hukuka aykırılık unsuru yoktur. Bu takdirde terk eden eş, ötekini kovan eştir. Eşlerden biri nikâhtan sonra birlikte seçtikleri ortak konuta hiç gelmezse, yine terk vardır. Buna karşılık eşlerden birinin diğerinin yakınlarıyla oturmayı reddetmesi terk değildir” (Prof. Dr. Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Bası, Ankara 2015, s. 667) şeklinde açıklanmaktadır. O hâlde, ortak konutu terke zorlayan veya eve dönmeyi engelleyen eşin, gerçekte terk eden eş olması nedeniyle, terke dayalı boşanma davası açma hakkı bulunmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan bu sonucun, yasanın konuluş amacına da uygun olduğu anlaşılmaktadır. Aksine görüşün kabul edilmesi hâlinde; ortak konuttan kovulan, fiilen ayrılmaya zorlanan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesi engellenen eşe karşı, haksız konumda bulunan eşin boşanma davası açma hakkı olduğunun kabulü ile boşanma kararı elde edebileceğinin düşünülmesi, hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
16. Anlatılanların yanında, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK"nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesi;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü taşımaktadır.
17. Yasal düzenlemeye göre bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
18. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olmasının yanında, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyan, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösteren nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
19. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.03.2008 tarih, 2008/15-278 E. ve 2008/254 K.; 21.10.2009 tarih, 2009/9-397 E. ve 2009/453 K.; 07.05.2014 tarih, 2013/4-1121 E. ve 2014/626 K.; 13.04.2016 tarih, 2014/11-638 E. ve 2016/501 K.; 31.05.2017 tarih, 2017/12-1151 E. ve 2017/1053 K.; 08.11.2017 tarih ve 2017/13-1699 E., 2017/1300 K.; 04.04.2018 tarih, 2015/9-2883 E. ve 2018/675 K. sayılı kararlarında yazılı hususlar aynen benimsendiği gibi 07.06.1976 tarih ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Karar gerekçesinde yer alan “…Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir,…” şeklindeki açıklama ile gerekçenin önemine vurgu yapılmıştır. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Anılan hususlar kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
20. Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece direnme kararı öncesinde verilen 20.11.2013 tarihli ve 2010/510 E., 2013/786 K. sayılı kararını hüküm kısmında “davacının davasının kabulü ile tarafların TMK’nın 164. maddesi gereğince boşanmalarına” karar verildiği, hükmün gerekçesinde ise “davalı eşi terke zorlayan tarafın davacı eş olduğu, ancak davalı eşin de artık boşanmak istediğini belirtmesi gerekçesiyle” davanın kabulüne karar verildiği, Özel Daire tarafından yapılan temyiz incelemesinde ise “mahkemece, hüküm ile gerekçe arasında oluşturulan çelişki” gözetilmeksizin işin esasına girildiği ve tarafların temyiz sebepleri yönünden inceleme yapılarak kararın bozulduğu, yerel mahkemenin de bozma kararına karşı direndiği anlaşılmıştır. Bozulan ilk kararın gerekçesinde davacı eşin terk eden eş olduğu belirtildiği hâlde hüküm kısmında yazılan gerekçenin aksine davacının terke dayalı boşanma davasının kabul edildiği, oysaki TMK’nın 164. maddesinde açıkça “…terk edilen eş, boşanma davası açabilir…” dediği, mahkemenin gerekçesine göre davacının dava açma hakkı olmadığı halde hüküm fıkrasında davasının kabul edildiği, bu hâliyle HMK’nın 297/2. maddesinde yazılı açıklamaya aykırı, gerekçe ve hüküm fıkralarının birbiri ile çelişkili bir hüküm yaratıldığı ortadadır.
21. O hâlde, ortada yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda Hukuk Genel Kurulu tarafından üzerinde inceleme ve denetleneme yapılabilecek nitelikte bir ilk derece mahkemesi kararı, bozma kararı ve direnme kararının olmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
22. Öyleyse; yerel mahkemece yapılacak iş gerekçenin tespit edilen maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında köprü görevi yapıyor olduğu gözetilerek, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir nitelikte, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe ile hüküm kısımlarının birbiri ile çelişkisiz, Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut düzenleme içeren HMK’nın ilgili maddelerine uygun hüküm kurmak olmalıdır.
23. Hâl böyle olunca direnme kararının, açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Gerekçe-hüküm çelişkisi nedeniyle Mersin 1. Aile Mahkemesinin 20.11.2013 tarihli ve 2010/510 E., 2013/786 K. sayılı kararı ile bu karara ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.09.2014 tarihli ve 2014/7479 E., 2014/18599 K. sayılı kararların KALDIRILMASI ile, Mersin 1. Aile Mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ve 2015/122 E., 2015/199 K. sayılı direnme kararının yazılı değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre işin esasına yönelik tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.11.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.