21. Ceza Dairesi 2016/1408 E. , 2016/2131 K.
"İçtihat Metni"
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün ...... gün ve .......sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ..... gün ve KYB......sayılı ihbarnamesi ile;
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda .... Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen .... tarihli ve .... soruşturma .... sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin .... Sulh Ceza Hakimliğinin ... tarihli ve ...değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;
5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müştekinin şüphelinin resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunduğu iddiasından dolayı şikayet dilekçesi vermesi üzerine herhangi bir araştırma yapılmaksızın ....Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli hakkında delil yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, müştekinin şikayet dilekçesinde bahsi geçen ön inceleme raporunun getirtilerek incelenmesi ve şüphelinin beyanına başvurularak sonucuna göre şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yargısal denetimi CMK’nun 173. maddesinde düzenlenmiş olup, maddeye göre; suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimliğine itiraz edebilir. Her ne kadar maddede yasa yolu itiraz olarak adlandırılmışsa da ortada dar ve teknik anlamda bir hakim kararı bulunmadığı için, vaki başvuru teknik olarak itiraz olmayıp, öğretide “kovuşturma davası” olarak da adlandırılan, idari bir makamın kararına karşı açılan tali bir ceza davası niteliğinde bulunmaktadır.
Bu aşamada kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edebilecek olan “suçtan zarar görenin” kim olduğu hususunun da açıklanması gerekmektedir. Suçtan zarar gören kavramı, başta Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere pek çok Kanunda yer almış, fakat açıklanmış değildir. Gerçekten “suçtan zarar gören” kavramıyla, suçtan sadece doğrudan zarar gören mi, yoksa dolaylı zarar görenlerin mi kastedildiği kanun metninden anlaşılamamaktadır.
Her suçtan az veya çok gerçek kişiler de zarar görür. Devletten ayrı topluluklar, bakanlık gibi resmi makamlar, yabancı devletler ve uluslararası örgütler ile kuruluşlar da bu anlamda fert olarak sayılmaktadır. Ceza Muhakemesi Hukukunda genel olarak zarar gören; “mağdur”, “şikayetçi” veya “suçtan zarar gören şahıs” olarak adlandırılmıştır. Her zaman zarar gören ferdin tespiti mümkün olmamakla birlikte, bu durum onun mevcut olmaması demek değildir.
Öğretide, suçtan doğrudan doğruya zarar görenin, yani suçun maddi unsuruna muhatap olanın ve bu nedenle suç ile korunan hukuksal yararı zedelenen kişinin, dar anlamda suçtan zarar gören olduğu, bir başka deyişle suçun mağduru olduğu ileri sürülmüştür. Buna karşılık, bir kimsenin haklı çıkarı, işlendiği iddia olunan suç ile ağır biçimde zedelenmiş olması durumunda, bu haklı çıkarı zedelenmiş kişinin geniş anlamda suçtan zarar gören kişi olduğu, hakimin, böyle bir ölçütü somut olaya uygun olarak, genel yaşam tecrübelerine dayanarak değerlendirmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu nedenle suçtan doğrudan doğruya zarar görmenin dar, dolayısıyla zarar görmenin ise geniş anlamda suçtan zarar görmeyi ifade ettiği belirtilmiştir.
Zarar gören fert durumunda kimin olacağı, bir başka ifade ile suçtan zarar görenin nasıl belirleneceği önem arz etmektedir. Çoğu kez “tecavüz olunan şahıs”, “suçtan zarar gören kimse” veya “mağdur veya şikâyetçi” olarak adlandırılan zarar gören ferde, ceza muhakemesinde bazı haklar tanınmış, ödevler verilmişken, her hak veya ödevde kanun koyucunun değişik ölçütler ile davranması olanaklıdır. Mesela; şikayet hakkı tanınırken veya kamu davasına katılma hakkı verilirken değişik ölçütlerin kullanılması mümkündür. Gerçekten de “suçtan zarar gören” kavramı ihtiyaca göre belirlenmelidir. Örneğin; hakimin davaya bakamayacağı halleri düzenleyen CMK’nun 22. maddesinin söz konusu olması durumunda, hakimlerin objektifliğini en iyi sağlama amacı, en geniş yorumu gerektirir. Buna karşın kamu davasına katılmanın sakıncalarını en aza indirmek içinse dar yorum yolu seçilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 15.07.2008 gün ve 2008/9-95 Esas, 2008/195 Karar sayılı ilamında; hakimlerin, “bir olayda suçtan zarar göreni belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumunda” olduğunu vurgulamıştır.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya içeriğine göre; şüpheliye yüklenen "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçundan zarar gördüğü ve açık bir hakkının zedelendiğine ilişkin delil bulunmayan şikayetçinin, şüpheli hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı itiraz hakkı bulunmadığı cihetle, vaki itirazın itiraz edenin yetkisi bulunmadığından reddi yerine işin esasına girilerek itirazın reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığı anlaşılmakla, belirtilen bu konuda da kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceği hususunda gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.