21. Ceza Dairesi 2015/13831 E. , 2016/2130 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 23.10.2015 gün ve 94660652-105-06-6082-2015-21588/68851 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.11.2015 gün ve KYB.2015/360280 sayılı ihbarnamesi ile;
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda ... Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 15/09/2014 tarihli ve 2014/119615 soruşturma, 2014/72629 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin mercii .... Sulh Ceza Hakimliğinin 03/03/2015 tarihli ve 2014/3838 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;
5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda Türk vatandaşı olan şüphelinin ...’da ikamet ettiği, T.C. Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğince, şüphelinin 19/06/2014 tarihinde vekaletname düzenletmek için ...Başkonsolosluğuna başvuruda bulunduğu ve okuryazar olmadığını beyan ettiği, ancak şüphelinin daha önce farklı tarihlerde düzenlenen vekaletnamelerde ise okuryazar olduğunu beyan ettiği belirtilerek şüpheli hakkında suç duyurusunda bulunulduğu,... Cumhuriyet Başsavcılığınca, kişinin okuma yazma bilmediğine dair beyanının resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturmayacağı gerekçesiyle şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 206. maddesinde yer alan “Bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki düzenleme ile anılan Kanun’un vatandaş tarafından işlenen suç başlıklı 11/2. fıkrasında yer alan "Suç, aşağı sınırı bir yıldan az hapis cezasını gerektirdiğinde yargılama yapılması zarar görenin veya yabancı hükümetin şikayetine bağlıdır. Bu durumda şikayet, vatandaşın Türkiye"ye girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmalıdır.” şeklindeki düzenleme ile şüpheli hakkında tutanak düzenleme tarihinin 19/06/2014 ve T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından suç ihbarında bulunulan tarihin ise 02/09/2014 tarihi olması hususları dikkate alındığında, şüpheli hakkında kamu davası açılması ve delillerin takdiri ile suçun sübutuna ilişkin değerlendirmenin mahkemeye ait olduğu göz önünde bulundurulmaksızın, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yargısal denetimi CMK’nun 173. maddesinde düzenlenmiş olup, maddeye göre; suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimliğine itiraz edebilir. Her ne kadar maddede yasa yolu itiraz olarak adlandırılmışsa da ortada dar ve teknik anlamda bir hakim kararı bulunmadığı için, vaki başvuru teknik olarak itiraz olmayıp, öğretide “kovuşturma davası” olarak da adlandırılan, idari bir makamın kararına karşı açılan tali bir ceza davası niteliğinde bulunmaktadır.
Bu aşamada kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edebilecek olan “suçtan zarar görenin” kim olduğu hususunun da açıklanması gerekmektedir. Suçtan zarar gören kavramı, başta Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere pek çok Kanunda yer almış, fakat açıklanmış değildir. Gerçekten “suçtan zarar gören” kavramıyla, suçtan sadece doğrudan zarar gören mi, yoksa dolaylı zarar görenlerin mi kastedildiği kanun metninden anlaşılamamaktadır.
Her suçtan az veya çok gerçek kişiler de zarar görür. Devletten ayrı topluluklar, bakanlık gibi resmi makamlar, yabancı devletler ve uluslararası örgütler ile kuruluşlar da bu anlamda fert olarak sayılmaktadır. Ceza muhakemesi hukukunda genel olarak zarar gören; “mağdur”, “şikayetçi” veya “suçtan zarar gören şahıs” olarak adlandırılmıştır. Her zaman zarar gören ferdin tespiti mümkün olmamakla birlikte, bu durum onun mevcut olmaması demek değildir.
Öğretide, suçtan doğrudan doğruya zarar görenin, yani suçun maddi unsuruna muhatap olanın ve bu nedenle suç ile korunan hukuksal yararı zedelenen kişinin, dar anlamda suçtan zarar gören olduğu, bir başka deyişle suçun mağduru olduğu ileri sürülmüştür. Buna karşılık, bir kimsenin haklı çıkarı, işlendiği iddia olunan suç ile ağır biçimde zedelenmiş olması durumunda, bu haklı çıkarı zedelenmiş kişinin geniş anlamda suçtan zarar gören kişi olduğu, hakimin, böyle bir ölçütü somut olaya uygun olarak, genel yaşam tecrübelerine dayanarak değerlendirmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu nedenle suçtan doğrudan doğruya zarar görmenin dar, dolayısıyla zarar görmenin ise geniş anlamda suçtan zarar görmeyi ifade ettiği belirtilmiştir.
Zarar gören fert durumunda kimin olacağı, bir başka ifade ile suçtan zarar görenin nasıl belirleneceği önem arz etmektedir. Çoğu kez “tecavüz olunan şahıs”, “suçtan zarar gören kimse” veya “mağdur veya şikâyetçi” olarak adlandırılan zarar gören ferde, ceza muhakemesinde bazı haklar tanınmış, ödevler verilmişken, her hak veya ödevde kanun koyucunun değişik ölçütler ile davranması olanaklıdır. Mesela; şikayet hakkı tanınırken veya kamu davasına katılma hakkı verilirken değişik ölçütlerin kullanılması mümkündür. Gerçekten de “suçtan zarar gören” kavramı ihtiyaca göre belirlenmelidir. Örneğin; hakimin davaya bakamayacağı halleri düzenleyen CMK’nun 22. maddesinin söz konusu olması durumunda, hakimlerin objektifliğini en iyi sağlama amacı, en geniş yorumu gerektirir. Buna karşın kamu davasına katılmanın sakıncalarını en aza indirmek içinse dar yorum yolu seçilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 15.07.2008 gün ve 2008/9-95 Esas, 2008/195 Karar sayılı ilamında; hakimlerin, “bir olayda suçtan zarar göreni belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkarı zedelenen kişinin ceza kovuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumunda” olduğunu vurgulamıştır.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya içeriğine göre; tüm dosya kapsamından, sanığa yüklenen "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçundan, T.C. Dışişleri Bakanlığı"nın değil, ilgiliden harç alınamaması nedeniyle Maliye Hazinesinin zarar görmüş olması cihetiyle, şüpheli hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı itiraz hakkı bulunmadığı gibi, itiraz dilekçesinde bahsi geçen; Noterler Birliği tarafından Bakanlığa gönderilen 21 Mart 2014 tarihli ve Hukuk-5095 sayılı genelge ile, "okuryazar olmayan veya fiziki engelleri sebebiyle imza atmaya muktedir olmayan kimselerin, mühür veya bir alet veya parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin noterler tarafından düzenleme şeklinde yapılmasına; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 206"ncı maddesinin 3"üncü fıkrası gereğince düzenleme şeklinde yapılan bu işlemlerden harç, vergi ve değerli kağıt bedeli alınmamasına" karar verildiğinin bildirildiği, anılan Genelge"nin dış temsilciliklere iletilmesinden sonra bazı dış temsilciliklerden, daha evvel kendilerini okuryazar olarak beyan edip işlem yaptıran bazı vatandaşlarımızın yaptırmak istedikleri yeni işlemlerde okuryazar olmadıklarını beyan ettikleri yönünde şikayetler alındığı, hakkında suç duyurusunda bulunulan ..."in de, noterlik işlemlerinde okuryazar olmayanlardan harç, vergi ve değerli kağıt bedeli alınmamasına ilişkin hükümden yararlanmak maksadıyla okuryazar olmadığına dair yalan beyanda bulunduğunun, savcılık makamına sunulan ve adıgeçen tarafından düzenlettirilen önceki vekaletnamelerden anlaşıldığı, adıgeçenin söz konusu beyanı ile harç, vergi ve değerli kağıt bedeli ödemekten muaf olduğu, dolayısıyla adıgeçenin yalan beyanı ile kamu zararı ortaya çıktığı hususunun da, şikayetçi T.C. Dışişleri Bakanlığı"nın suçtan zarar gördüğü ve açık bir hakkının zedelendiği sonucunu doğurmayacağı cihetle, vaki itirazın itiraz edenin yetkisi bulunmadığından reddi yerine, işin esasına girilerek itirazın reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığı anlaşılmakla, belirtilen bu konuda da kanun yararına bozma yoluna gidilip gidilmeyeceği hususunda gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.