8. Hukuk Dairesi 2018/8148 E. , 2019/1365 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın Önlenmesi - Yıkım - Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı, maliki olduğu 2688 ada 249 parsel sayılı taşınmaza, davalılardan ... ve ..."in yapı inşa etmek, diğer davalı Abdülselam"ın ise kendi taşınmazına inşa ettiği hayvan barınağını taşırmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek elatmalarının önlenmesine, taşınmazın eski haline getirilmesine ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ... ve ..., taşınmazın, davacıya teminat karşılığı dava dışı İbrahim tarafından verildiğini, kendilerinin de adı geçenden pay satın almak suretiyle yapıları inşa ettiğini, diğer davalı ise kendi ile ilgili isteğin eldeki davadan tefrikine karar verilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, müdahalenin keşfen sabit olduğu gerekçesiyle davalıların elatmalarının önlenmesine, davalılar Muammet ve ..."e yönelik ecrimisil isteğinin kısmen, diğer davalı Abdülselam"a yönelik ecrimisil isteğinin ise kabulüne dair verilen karar, davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, eski hale getirme ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalı Abdülselam"ın tüm, davalılar ... ve ..."in aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmediğinden, REDDİNE,
2. Davalılar ... ve ..."in yıkım isteğinin kabulüne yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 2688 ada 249 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı olduğu, davalı ..."e ait 100m² alanlı yapı ile davalı ..."e ait 128m² alanlı yapının davacı parselinin içinde kaldığı, davalı Abdülselam"a ait hayvan barınağı ve duvarın ise davacı taşınmazına 162m² tecavüzlü olduğu sabittir.
Bilindiği üzere; bir kimse kendi malzemesi ile başkasının taşınmazına sürekli, esaslı ve tamamlayıcı (mütemmim cüz) niteliğinde yapı yapmışsa; (Medeni Kanunun 724. maddesine göre) "Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini istiyebilir." Söz konusu madde hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere taşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin Medeni Kanun"un 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyiniyet olduğunda kuşku yoktur. Bu kural, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın bilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebin bulunmasını ifade eder. Böyle bir davada iyiniyetli olduğunu iddia eden kişinin l4.2.l95l tarihli ve l7/l sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu iddiasını ispat etmesi gerekir. İkinci koşul ise, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. Bu koşul, dava gününe ve objektif esaslara göre saptanmalı fazlalık ilk bakışta kolayca anlaşılmalıdır.Üçüncü koşul olarak da yapıyı yapan, taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemelidir. Uygun bedel genellikle yapı için lazım olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde meydana gelecek noksanlıklar, varsa taşınmaza bağlı öteki zararlar gözönünde bulundurularak, bu bedelin aşılması hak ve nesafet kuralı gereğidir. Hemen belirtmek gerekir ki, temliken tescil isteme hakkı ancak, yapı yapıldığı sıradaki taşınmazın maliki olan kişiye karşı açılacak davada ileri sürülebilecek bir kişisel hak olup, yenilik doğurucu bu dava sonunda verilen kararın kesinleşmesinden sonra ayni hakka dönüşebilir.
Öte yandan, Medeni Kanun"un 722. maddesi taşınmaz malikine rızası olmaksızın yapılmış ve yıkımı aşırı zarar doğurmayan yapının yıkımını isteme hakkı tanımış, yıkım masrafının yapı malikine ait olacağını hükme bağlamıştır. Ne var ki, yasada aşırı zarar kavramı tanımlanmadığından yasa koyucunun bu yöndeki asıl amacının göz önünde tutulmasında yarar vardır. Değinilen maddenin düzenlemesine yol açan asıl neden, meydana getirilen yapının korunmasındaki mevcut olan genel iktisadi yarardır.Diğer bir söyleyişle yapının yıkımı halinde dava tarihine göre objektif ölçüler içerisinde tespit edilecek zararın çok fazla olması aşırı zararın varlığını gösterir.Bununla birlikte gerektiğinde özel ve teknik hususlarda uzman bilirkişilerin bilgisine başvurulmak suretiyle taşınmaz sahibinin o yapıdan yararlanma derecesi arsanın bütünlüğünün bozulup bozulmaması taşınmazın değerinde doğacak noksanlık gibi subjektif olgularda dikkate alınmalıdır.
Aşırı zarar doğması sebebiyle yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin mamelekinde sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden, taşınmaz malikinin malzeme malikine (muhik) bir tazminat vermesi gerektiği, malzeme maliki iyiniyetli değilse tazminat miktarının, levazımın en az kıymetini geçemiyeceği, aynı Yasanın 723.maddesinde belirtilmiştir. Bu durumda, 4.3.l953 tarihli ve l0/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının gerekçesinde benimsenen ve uygulamada kararlılık kazanmış ilke uyarınca aşırı zarar nedeniyle yapı yıkılamıyorsa, iyi veya kötü niyete göre, haklı (muhik) tazminat veya en az levazım bedelini ödeyip ödemeyeceği, arsa malikinden sorulmalı, kabul ettiği takdirde bu bedel karşılığı yapının taşınmaz malikine aidiyetine karar verilmeli, aksi halde yıkım isteği reddedilmelidir. Maddedeki (muhik tazminat) sözcüğünden salt inşaat bedeli değil olayın özelliğine göre Medeni Kanunun 4. maddesinden aldığı yetkiye dayanarak hakimin takdir edeceği en uygun bedel (asgari levazım bedeli) ise, taşınmaz maliki yönünden yapının subjektif (öznel)olarak taşıdığı değer anlaşılmalıdır.
Somut olaya gelince; dosya içeriği ve tanık beyanlarından, dava konusu taşınmazın dava dışı..."den satış suretiyle davacı adına tescil edildiği, tescil işleminden önce dava dışı İbrahim"in taşınmazda parselasyon krokisi yapmak suretiyle davalılar ... ve ..."e haricen satış yaptığı, adı geçen davalıların da kayıt maliki olmayan kişi ile yaptıkları harici satıma dayanarak ve taşınmazda kayıt maliki olacakları inancı ile yapıları inşa ettikleri anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca, davalılar ... ve ..."e ait yapıların asgari levazım bedelinin belirlenmesi, davacıya bedellerin depo edilmesi için süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı Abdülselam"ın tüm, diğer davalılar ... ve ..."in sair temyiz itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, (2) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalılar ... ve ..."in yıkım isteğine yönelik temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK"nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,
peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 12.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.