Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1350
Karar No: 2020/935
Karar Tarihi: 24.11.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1350 Esas 2020/935 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1350 E.  ,  2020/935 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi



    1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 03.06.2011 havale tarihli dava dilekçesinde; Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada ailenin vekilliğini üstlenen avukatın evinde ölü olarak bulunması ile ilgili olarak, SKY Türk televizyon kanalında 04.06.2010 tarihli öğlen haberlerinde, ana haber bülteninde ve 05.06.2010 tarihli gece haberlerinde ölüm olayının davacı ile irtibatlandırıldığını, Hrant Dink davasında "..."ın tehdit ettiği müdahil avukatlardan... evinde ölü bulundu" denilerek başlanılan haberin ekrandaki yazı ile pekiştirildiğini, haberin devamında ... ile... arasında tehdit tartışması yaşandığı anlatıldıktan sonra haberin “......"ın okuduğu kağıtta ..."ın, ..."ın ismini yazdığı tespit edilmişti..." şeklinde sunulduğunu, ayrıca yayın sırasında ..."ın mahkemeye getirilmesine ilişkin görüntülerin verildiğini, haberin veriliş tarzının izleyicilerde..."ı ..."ın öldürttüğü inancını oluşturacak şekilde olduğunu, gerçekte müvekkilinin elindeki kağıtta..."ın isminin çıkmadığını, davalı tarafın bile bile ve gerçeğe aykırı yayın yapmak sureti ile müvekkili davacının kişilik haklarına hukuka aykırı saldırıda bulunduğunu, müvekkilinin kamuoyuna öldürme meyilli ve korku verici bir kişi olarak tanıtıldığını ileri sürerek 12.000,00TL manevi tazminatın davalılardan tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı cevabı:
    5. Davacı, davalılar ... ile ...’e husumet yönelterek dava açmıştır.

    6. Davalılar vekili 15.09.2011 havale tarihli cevap dilekçesinde; davaya konu haberin yayınlanmasının basının haber verme hak ve yükümlülüğünün gereği olduğunu, yayının basın özgürlüğü sınırları içerisinde ve hukuka uygun şekilde gerçekleştiğini, Vatan Gazetesi"nin 04.06.2010, Radikal Gazetesi"nin 04.06.2010, Milliyet Gazetesi"nin 05.06.2010, Kanal D Televizyonu"nun 04.06.2010 tarihli internet sayfalarında, "Karadağ"ın ... tarafından tehdit edildiği" ibarelerinin yer aldığı haberler yapıldığını, söz konusu içerikteki haberlerin müvekkili televizyon kanalının haberi ile aynı tarihlerde yayınlandığını ve haberlerin içerik itibariyle örtüştüğünü, basının haberi görünen gerçekliğe uygun olarak hazırlaması dışında maddi gerçekliğe uygun olduğunu araştırma yükümlülüğünün bulunmadığını, davaya konu haberin toplumu yakından ilgilendirdiğini ve yayınlanmasında kamu yararı bulunduğunu, davaya konu haberdeki üslubun okurun ilgisini çekmeye yönelik bir gazetecilik tekniği olup konu ile ifade arasında düşüncel bağ sağlandığını, haber içeriğinde davacının kişilik haklarına saldırı kabul edilebilecek bir unsur bulunmadığını, haberin bir bütün olarak değerlendirilmesi hâlinde davacının kişilik haklarına yönelik saldırı kastı yer almadığının anlaşılacağını, manevi tazminat koşullarının gerçekleşmediğini, talep edilen manevi tazminatın miktarının fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
    Mahkeme Kararı:
    7. Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.12.2012 tarihli ve 2011/278 E., 2012/583 K. sayılı kararı ile; İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/428 E. sayılı dosyasının 08.02.2010 tarihli duruşma tutanağına yansıyan olay ile Hrant Dink"in davasında müdahil vekilliği görevi alan Av. ..."ın ölümü üzerine 04.06.2010 ve 05.06.2010 tarihinde davalı tarafın sorumluluğunda bulunan televizyon kanalında yapılan haber metni içeriğinin farklı olduğu, ceza mahkemesinde yapılan yargılama esnasında yaşandığı ileri sürülen olayların gerçeğe aykırı şekilde aktarıldığı, müdahil avukatı..."ın intihar olayı ile söz konusu davanın sanığı olan ..."ın ilişkilendirilmeye çalışıldığı ve bu irtibatı tesis etmek için gerçek dışı haber yapıldığı, haberin yapıldığı tarihin olaydan dört ay sonraya ilişkin olması ve duruşma tutanaklarına geçirilen ibareler ile ilgili olması itibariyle davalı tarafın haberi hazırlarken ve yayınlamadan önce kendisinden beklenen özeni göstermesi hâlinde gerçek durumu bilebileceği/öğrenebileceği, bu itibarla haberin ne görünen gerçeklik ne de maddi gerçeklik olgusu ile bağdaştığı, aynı haberin diğer yazılı ve görsel basın organlarında aynı içerikte verilmesinin davalı tarafın hukuki sorumluluğunu kaldırmayacağı, görünen ve maddi gerçeğe aykırı, yanlış haber yayınlanmasının toplumun aydınlatılması ve kamuya hizmet ile bir ilgisinin bulunmadığı, basın özgürlüğü içerisinde değerlendirilemeyeceği, davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    8. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
    9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.01.2014 tarihli ve 2013/3875 E., 2014/658 K. sayılı kararı ile; “…Dosya içeriği ve davaya konu yayın içeriğinde yer verilen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 2007/428 Esas sayılı dosyasının 08/02/2010 günlü duruşma tutanağının incelenmesinden; müdahiller vekili Avukat..."ın söz alarak “...... meslektaşımızın beyanları sırasında sanık ..."ın “sen cezaevine gelsene” biçimindeki tehdit içeriğinin açıklanmasını istiyoruz...” şeklinde talepte bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca tutanağın devamında, habere konu edilen ve mahkeme başkanının kağıda yazılı notu duruşma salonunda okuduğu bölümde, kağıtta bazı şahıs ve kitap isimleri yazıldığını belirttiği ve bununda duruşma zaptına geçildiği görülmüştür.
    Basın ve yayın organlarının görevi, okuyucu ve izleyiciyi bilgilendirmek olup bu görevi yaparken izleyicinin ilgisini çekecek güncel konuları dikkat çekici biçimde haber yapabilirler. Diğer yandan yayının yapıldığı andaki beliriş biçimine göre yani görünür gerçekliğe göre haber yapılmış olması yeterli olup somut gerçekliği araştırma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Davaya konu yayında mahkeme başkanı tarafından okunan kağıtta bulunan isimler ayrıntıdır ve haberin veriliş anındaki beliriş biçimine göre haber yapıldığının kabulü gerekir.
    Şu halde yayının hukuka aykırılığından ve davacının kişilik haklarını zedelediğinden söz edilemez. Manevi tazminat isteminin koşulları oluşmadığından tümden reddine karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle kısmen kabul kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    10. Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2014 tarihli ve 2014/272 E., 2014/545 K. sayılı kararı ile önceki karar gerekçelerinin yanında, müdahillerin vekili olan Av. ... tarafından Av. ..."in beyanları sırasında sanık ..."ın "sen cezaevine gelsene" biçiminde tehdit ettiğini belirttiği, ... üzerinde bulunan kağıdın mahkeme başkanı tarafından ibraz ettirildiğinde kağıtta yazılı ibarelerin kitap adına ilişkin olup Av. ... ya da Av. ... ile bir ilgisinin bulunmadığı hususlarının 08.02.2010 günlü duruşma tutanağı ile sabit olduğu, Av. ..."ın kendisine değil meslektaşı diğer avukat ..."e yönelik tehdit iddiasını dile getirdiği, bozma kararının aksine davaya konu yayında mahkeme başkanı tarafından okunan kağıtta bulunan isimlerin ayrıntı değil haberdeki bilginin gerçek dışı olduğunun delili olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    11. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; SKY Türk televizyon kanalında 04.06.2010 tarihli öğlen haberlerinde, ana haber bülteninde ve 05.06.2010 tarihli gece haberlerinde "..."ın tehdit ettiği müdahil avukatlardan... evinde ölü bulundu" şeklinde verilen haberin içeriği itibariyle davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği, burada varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacakları noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
    14. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.


    15. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
    16. TMK’nın 24. maddesi ile 818 sayılı BK’nın 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
    17. TMK’nın 24. maddesinde;
    “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
    Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
    18. Dava konusu yayının yapıldığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 49. maddesinde ise;
    “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
    Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
    Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükümleri yer almaktadır.
    19. TMK’nın 24 ve BK’nın 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
    20. Görüldüğü üzere BK"nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
    21. Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
    22. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
    23. Hâl böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşme"nin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır.
    24. AİHS’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de

    kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
    25. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, parag. 49).
    26. AİHS"nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005).
    27. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.
    28. AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
    i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
    AİHM Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20.10.2009).
    ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:
    Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “… bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
    Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir.
    iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:
    AİHM ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü
    istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991).
    29. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2019 tarihli ve 2017/4-1414 E., 2019/464 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2017/4-1833 E., 2019/1333 K., sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    30. Basın özgürlüğü ise ifade özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. AİHM’nin basın ile ilgili kararlarında ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birisini oluşturduğuna değinildikten sonra basına tanınması gereken güvencelerin özel bir öneme sahip bulunduğu belirtilmektedir. Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Basına siyasal arenada ve kamunun ilgilendiği diğer alanlarda tartışma konusu olan bilgi ve görüşleri iletme görevi düşer. Basının bu görevi, kamuoyunun da bilgi ve görüşleri alma hakkı ile tanımlanır (Handyside, parag. 49, CentroEuropa 7 S.R.L. AndDıStefano/İtalya, Başvuru No: 38433/09, parag. 131).
    31. O hâlde basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğü, diğer yönüyle de halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Mahkeme’ye göre basın ancak bu şekilde, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevi yapabilir. Basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, ulusal makamlara tanınan takdir yetkisi demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılır (ÉdıtıonsPlon/Fransa, Başvuru No: 58148/00, parag. 44; BladetTromsøAndStensaas/Norveç, Başvuru No: 21980/93, parag. 59).
    32. Burada şu hususun da ifade edilmesi gerekir ki, Sözleşme’nin 10. maddesi sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de korur (Oberschlick/Avusturya, Başvuru No: 20834/92, parag. 57). AİHM’nin yerleşik içtihadına göre; gazetecilik özgürlüğü ve mesleği, belirli ölçüde abartma, hatta kışkırtma unsurunu da içerir (PragerAndOberschlick/Avusturya, Başvuru No: 15974/90, parag. 38).
    33. Basının başkalarının itibarını korumak gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur, halkın da bunları edinme hakkı da vardır (Sunday Times/Birleşik Krallık, parag. 30, başvuru no: 6538/74, 26.04.1979, parag. 30).
    34. Basın özgürlüğünün iç hukukumuzda nasıl yer aldığı konusuna gelince;
    Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesi basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir.
    35. 5187 sayılı Kanun’un 3. maddesinde;
    “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
    Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.” hükmü yer almaktadır.


    36. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar.
    37. Bunun gereği olarak basın; haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal görevleridir.
    38. Basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa’da düşünce ve kanaat hürriyeti (m. 25), düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.
    39. Doğaldır ki basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayınlarda gerek Anayasa’nın “Temel Haklar ve Ödevler” bölümünde yer alan ve gerekse de TMK"nın 24 ve 25. maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır.
    40. Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli, olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır.
    41. Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaç ile kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayının hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon için yayın yapmak hukuka aykırıdır.
    42. Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki; basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için yayının gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayının haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayının hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi ancak açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı hâlinde mümkündür. Yapılan bir yayın bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2019 tarihli ve 2017/4-1414 E., 2019/464 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2017/4-1833 E., 2019/1333 K., sayılı kararları).
    43. Önemle vurgulanmalıdır ki yayınlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan hukuka aykırılık gerçekleşmeyeceğinden basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.
    44. Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir.

    45. Haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule imkân sağlar.
    46. Anılan yetki ve sorumluluklar nedeniyledir ki, basının yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
    47. Yine, basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması BK’nın 49. (TBK’nın m. 58) maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
    48. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında dava konusu haber incelendiğinde; Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada ailenin vekilliğini üstlenen Av. ...’ın evinde ölü bulunması ile ilgili olarak, davalı şirkete ait SKY Türk televizyon kanalının 04.06.2010 tarihli öğlen haberlerinde, ana haber bülteninde ve 05.06.2010 tarihli gece haberlerinde ölüm haberi verilirken, "..."ın tehdit ettiği müdahil avukatlardan... evinde ölü bulundu", haberin devamında ise ... ile... arasında tehdit tartışması yaşandığı anlatıldıktan sonra “......"ın okuduğu kağıtta ..."ın, ..."ın ismini yazdığı tespit edilmişti..." ifadelerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.
    49. İddia edilen tehdit olayının yaşandığı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/428 E. sayılı dosyasının 08.02.2010 günlü duruşmasının tutanağı incelendiğinde; müdahiller vekili Av. ..."ın söz alarak “...... meslektaşımızın beyanları sırasında sanık ..."ın “sen cezaevine gelsene” biçimindeki tehdit içeriğinin açıklanmasını istiyoruz...” şeklinde talepte bulunduğu, ayrıca tutanağın devamında, habere konu edilen ve mahkeme başkanının kağıda yazılı notu duruşma salonunda okuduğu bölümde, kağıtta bazı şahıs ve kitap isimleri yazıldığını belirttiği ve bununda duruşma zaptına geçildiği hususlarında Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme bulunmamaktadır. Duruşma sırasında okunan notta Av. ...’ın ve Av. ...’in isminin olmaması nedeniyle haberin gerçeğe aykırı sunulduğunu, dolayısıyla hukuka aykırı olduğunu değerlendiren Yerel Mahkeme ile aksi görüşteki Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, basının haber yapmak için bahsi geçen duruşma tutanağını inceleme yükümlülüğünün olup olmadığı hususundadır.
    50. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklanan ilkeler doğrultusunda ve Özel Dairece de belirtildiği üzere; basının, yayının yapıldığı andaki beliriş biçimine yani görünür gerçekliğe göre haber yapması yeterli olup, maddi gerçekliği araştırma yükümlülüğü bulunmadığı açıktır. Somut olayda, veriliş anındaki görünür gerçeğe uygun haber yapıldığının kabulü gerekir. Bu durumda, yayının hukuka aykırılığından ve davacının kişilik haklarının zedelediğinden söz edilemez.
    51. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davaya konu edilen haberden yaklaşık dört ay önce gerçekleşen olayın yer aldığı duruşma tutanağı incelenmeden haber yapılmasının, basının gerçeğe uygun haber verme yükümlülüğündeki makul çabanın gösterilmediği anlamına geleceği, buradan hareketle yayının hukuka aykırı olduğu ve davacının kişilik haklarının zedelendiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

    52. Hâl böyle olunca; manevi tazminat isteminin koşullarının oluşmadığına işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    53. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi