11. Hukuk Dairesi 2015/9508 E. , 2016/5283 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ......... ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/12/2014
NUMARASI : 2014/343-2014/470
Taraflar arasında görülen davada ........... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30/12/2014 tarih ve 2014/343-2014/470 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 26/04/2016 günü hazır bulunan davacı asil F.. Ü.. ve davacı vekili Av. R.. G.. ve davalı vekili Av. C.. A.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ...... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı banka arasında türev işlemleri çerçeve sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme çerçevesinde müvekkilinin, 18.02.2011 tarihinde 17.02.2012 vadeli, 1,70 CHF/TL hedef fiyat seviyeli 600.000 CHF alma hakkı olan bir opsiyonu davalıya sattığını, sözleşme teyit formuna göre opsiyon kullanım hakkının iptal seviyesinin 1,64 CHF/TL olarak kabul edildiğini, yine sözleşme uyarınca iptal seviyesine ulaştığında opsiyon kullanım hakkının davalı alıcı tarafından geçersiz kılınmasının gerektiğini, 07.04.2011-08.04.2011 tarihleri arasında İsviçre F..."nın TL karşılığının 1,6343 seviyesine indiğini, bu durumda sözleşmenin iptalinin gerektiğini ancak davalı bankanın bu durumu davacıdan saklamaya çalıştığını ve iyi niyet kurallarına aykırı hareket ettiğini, davalının belirtilen tarihte sözleşmeyi iptal etmesi gerekirken bunu yapmayıp daha sonra spekülatif olarak 10.08.2011 tarihinde anılan kurun 2,444"e çıktığı sırada müvekkilinin teminat zarar miktarının %80"e ulaştığı iddiası ile sözleşmeyi haksız yere bozduğunu, davalının keyfi bu işlemi nedeni ile müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, 222.000 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkili ile imzaladığı sözleşme çerçevesinde 17.02.2012 vade tarihli 1.70 TL hedef fiyat seviyeli 600.000 CHF alma hakkı olan bir opsiyon sattığını, dava konusu edilen işlemlerin, davacı ile yapılan sözleşmeler ve davacının emir ve talimatları doğrultusunda yapıldığını, davacı tarafından yapılan işlemlerin riskli işlemler olduğunu, anapara korumalı olmadığını, davacının benzer işlemleri daha önce de gerçekleştirdiğini ve kar elde ettiğini, müvekkili bankanın tüm özen ve dikkat yükümlülülüğünü yerine getirdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki sözleşmede ve opsiyon teyit formunda hangi kurların esas alınacağı hususunda herhangi bir düzenlemenin yer almadığı, dava konusu opsiyon işleminin, tezgah üstü piyasalarda gerçekleştirilen bir işlem olduğu, Merkez Bankasının bu tür işlemlere uygulanacak verileri açıklayan bir kuruluş olmadığı gibi kur bilgilerini ilan ederken, söz konusu kurları, "Gösterge Niteliğindeki TCMB Kurları" olarak açıkladığı, dolayısıyla Merkez Bankasının açıkladığı gösterge niteliğindeki kurların dava konusu olaya uygulanamayacağı, taraflar arasındaki türev işlemleri çerçeve sözleşmesi gereğince davalı bankanın kurları belirleme ve tayin etme hakkının olduğu, bu hakkın davalı tarafından kötüye kullanıldığının kanıtlanamadığı gibi emsal işlemlerde 07-08/04/2011 tarihleri itibariyle knock out seviyesine inmediğinden iptal işleminin uygulanmadığı, ayrıca davacının 08.08.2011 tarihine kadar sessiz kaldığı, sözleşmeyi feshetmek ve dava hakkını kullanmak gibi bir yönteme başvurmadığı, teminat/zarar oranı açısından %60 teminat açığının davacı tarafça kapatıldığı ve işlemin geçerliliğinin bu suretle benimsendiği, bu kadar süre sessiz kalan ve sözleşmeye davranışlarıyla geçerlilik tanıyan davacının bilahare kurların iptal seviyesinin altına indiğinden bahisle geçersiz olduğunu iddia etmesinin MK"nın 2. maddesi ile bağdaşmayacağı, kurların iptal seviyesini görmediği, sözleşmenin geçersiz hale gelmediği, sözleşmenin davalı banka tarafından süresinden önce sonlandırılmasının da sözleşmeye ve hukuka aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalının taraflar arasındaki türev işlemleri çerçeve sözleşmesine aykırı davrandığı iddiası ile uğranılan zararın tahsili istemine ilişkindir. Davacı taraf, 18.02.2011 tarihinde 17.02.2012 vadeli, 1,70 CHF/TL hedef fiyat seviyeli 600.000 CHF alma hakkı olan bir opsiyonu davalıya sattığını, sözleşme teyit formuna göre opsiyon kullanım hakkının iptal seviyesinin 1,64 CHF/TL olarak kabul edildiğini, yine sözleşme uyarınca iptal seviyesine ulaştığında opsiyon kullanım hakkının davalı alıcı tarafından geçersiz kılınmasının gerektiğini, 07.04.2011-08.04.2011 tarihleri arasında İsviçre Frangı"nın TL karşılığının 1,6343 seviyesine indiğini, bu durumda sözleşmenin iptalinin gerektiğini ancak davalının sözleşmeyi iptal etmeyip daha sonra spekülatif olarak 10.08.2011 tarihinde anılan kurun 2,444"e çıktığı sırada müvekkilinin teminat zarar miktarının %80"e ulaştığı iddiası ile sözleşmeyi haksız yere bozduğunu ileri sürmüş, davalı ise dava konusu edilen işlemlerin, davacı ile yapılan sözleşmeler ve davacının emir ve talimatları doğrultusunda yapıldığını savunmuş, mahkemece ise taraflar arasındaki sözleşmede ve opsiyon teyit formunda hangi kurların esas alınacağı hususunda herhangi bir düzenlemenin yer almadığı, dava konusu opsiyon işleminin, tezgah üstü piyasalarda gerçekleştirilen bir işlem olduğu, Merkez Bankasının bu tür işlemlere uygulanacak verileri açıklayan bir kuruluş olmadığı, taraflar arasındaki türev işlemleri çerçeve sözleşmesi gereğince davalı bankanın kurları belirleme ve tayin etme hakkının olduğu, bu hakkın davalı tarafından kötüye kullanıldığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Görüldüğü üzere temel uyuşmazlık, kurun hangi kritere göre belirleneceği noktasında toplanmış olup bu hususta taraflar arasındaki sözleşmede de açık bir hüküm bulunmamaktadır. Dosyaya sunulan ilk bilirkişi raporunda, Merkez Bankası kurlarının esas alınması gerektiği belirtilmiş, ikinci raporda ise mahkeme gerekçesinde de açıklanan nedenlerle Merkez Bankası kurlarının dava konusu işleme esas alınmasının mümkün olmadığı açıklanmıştır. Mahkemece iki rapor arasında çelişki görülmesi nedeniyle üçüncü bir bilirkişi heyetinden rapor alınmış, bu heyetçe de uyuşmazlığın Merkez Bankasınca belirlenen kurlara göre çözümlenmesi gerektiği bildirilmiştir. Dosyada mübrez ilk iki bilirkişi raporu arasında çelişki bulunduğu ve bu raporların karar vermeye elverişli olmadığı kabul edilerek yeni bir bilirkişi raporu alınmasına ve bu raporda da ilk rapor gibi kanaat açıklanmış olmasına rağmen mahkemece daha önce yetersiz görülen ikinci bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmadığı gibi mahkemece, benzer sözleşmelerde hangi kurun esas alındığına dair gerek davalı banka uygulamaları gerekse de diğer banka uygulamaları da araştırılmadan hüküm tesisi de doğru görülmemiştir. Bu itibarla mahkemece, dava konusu olan sözleşme türünde hangi kurun esas alındığının gerek davalı bankadan gerekse bu tür sözleşmeleri yapan diğer bankalardan ve kurumlardan sorularak tespit edilmesi, bundan sonra oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetinden davalı işlemlerinin usulüne uygun bulunup bulunmadığı ve davacının bu işlemler nedeniyle uğradığı bir zararın olup olmadığı hususlarında bilirkişi raporu alınması ile oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.350 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.