16. Ceza Dairesi 2016/915 E. , 2016/1544 K.
"İçtihat Metni"
TALEP:
Yalan tanıklık suçundan şüpheli ... hakkında yürütülen soruşturma evresi sonucunda, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 12.05.2015 tarihli ve 2014/172325 soruşturma, 2015/44945 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik müşteki tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin, mercii ... Sulh Ceza Hakimliğinin 02.07.2015 tarihli ve 2015/2626 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 160. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanunun 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanunun 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanunun kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada kanuna uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanunun 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda mahkemede yalan tanıklık yaptığı iddia olunan şüpheli ..."ın ifadesinin 13.11.2001 tarihinde alındığı, şüphelinin eyleminin de 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 286/2. maddesi kapsamında kaldığı, bu eylemle ilgili zaman aşımı süresinin anılan Kanunun 102/3. maddesi gereğince 10 yıl olduğu ve kanuni dava zaman aşımı süresinin de 13.11.2011 tarihinde dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; şüphelinin eyleminin 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 286/3. maddesi kapsamında kaldığı, bu eylemle ilgili kanuni dava zaman aşımı süresinin ise aynı Kanunun 102/2. maddesi gereğince 15 yıl olarak kabul edilmesi gerektiği, bu haliyle dava zaman aşımı süresinin henüz dolmadığı gözetilmeden itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, Yüksek Adalet Bakanlığının 21.12.2015 tarih ve 94660652-105-06-10098-2015-E.26748/84645 sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.01.2016 gün ve 2015/421326 sayılı tebliğnamesiyle bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I ) Olay:
Müştekinin şikayetinde; 2001 yılında resmi nikahlı eşi olan..."i öldürdüğü iddiasıyla ... Ağır Ceza Mahkemesinin 27.12.2001 tarih, 2001/334 esas ve 2001/543 karar sayılı ilamı ile 30 yıl hapse mahkum olduğu, bu kararın Yargıtay incelemesi sonucu kesinleştiği, müştekinin cezasını çekerek 16.10.2013 tarihinde tahliye olduğu, yargılandığı davada karşı komşusu olan şüpheli ..."ın ölen eşinin ailesinin yönlendirmesiyle aleyhine yalan tanıklık yaptığını ve şikayetçi olduğunu belirterek müracaatta bulunduğu;
...Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014/172325 numaralı evrak üzerinden yapılan soruşturma sonucunda şüpheli ..."ın müştekinin yargılandığı ağır ceza mahkemesinde en son 13.11.2001 tarihinde tanık olarak dinlendiği, şüpheliye atılı bulunan yalan tanıklık suçu ile ilgili 765 sayılı TCK"nın 286. maddesinde, aleyhine yalancı tanıklık yapılan kişinin almış olduğu cezaya göre aşamalı bir müeyyide sistemine yer verildiği, müştekinin eşini öldürmekten yargılandığı ağır ceza mahkemesinde sonuç ceza olarak 30 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırıldığı, kararın Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19.11.2003 tarih, 2003/2853 esas ve 2003/2848 karar sayılı ilamıyla onandığı, 5237 sayılı TCK"nın yürürlüğe girmesinden sonra müştekinin yeniden değerlendirme talebi üzerine mahkemece 765 sayılı TCK"daki düzenlemenin hükümlü lehine olduğunu kabul ederek uyarlama talebinin reddine karar verildiği, bu kararın da Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 28.04.2010 tarih, 2010/1387 esas, 2010/3084 karar sayılı ilamıyla onanmasına karar verildiği gözetildiğinde şüpheli ... hakkında yapılan tahkikat sonucunda şikayete konu eylemin 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 286/2. maddesine mümas olduğu, mezkur madde için anılan Kanunun 102/3. maddesinde tanzim edilen kanuni dava zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğu ve zaman aşımı süresinin de 13.11.2011 tarihinde dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, müştekinin karara süresinde itirazı üzerine, Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliğinin 02.07.2015 tarihli ve 2015/2626 değişik iş sayılı kararıyla itirazın reddedilerek kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara, müşteki tarafından, mahkemede yalan tanıklık yaptığı iddia olunan şüpheli ..."ın ifadesinin 13.11.2001 tarihinde alındığı, şüphelinin eyleminin de 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 286/2. maddesi kapsamında kaldığı, bu eylemle ilgili zaman aşımı süresinin anılan Kanunun 102/3. maddesi gereğince 10 yıl olduğu ve kanuni dava zaman aşımı süresinin de 13.11.2011 tarihinde dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de; şüphelinin eyleminin 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 286/3. maddesi kapsamında kaldığı, bu eylemle ilgili kanuni dava zaman aşımı süresinin ise aynı Kanunun 102/2. maddesi gereğince 15 yıl olarak kabul edilmesi gerektiği, bu haliyle dava zaman aşımı süresinin henüz dolmadığı gözetilmeden itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle yapılan itirazın reddine dair merci kararının, hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III ) Hukuksal Değerlendirme
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
765 sayılı TCK"nın “yalan şahitliği ve yalan yere yemin” başlıklı 286. maddesinin 2. fıkrasında “Eğer fiil üç seneden fazla hürriyeti tahdit eden cezayı müstelzim bir cürmün tahkik ve muhakemesi esnasında vakı olmuş ise cezası üç seneden on seneye kadar ağır hapistir. 3. fıkrasında ise “Eğer yalan şahadet, bir kimseye müebbet hapis cezası verilmesi sonucunu doğurmuş ise, faile verilecek ceza onbeş seneden aşağı olamaz ve ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkümiyet halinde ise faile müebbet ağır hapis cezası verilir.”
765 sayılı TCK"nın 13. maddesinin 2. fıkrasında “Muvakkat ağır hapis, kanunda tasrih edilmeyen yerlerde 1 seneden 24 seneye kadardır.”
765 sayılı TCK"nın 102. maddesinin 1. fıkrasında “Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene, 2. fıkrasında “Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene, 3. fıkrasında ise “Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,”
765 sayılı TCK"nın 104. maddesinde “Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkümiyet hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir. Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102"nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.” hükümleri yer almaktadır.
İncelenen dosya kapsamına göre, şüphelinin eyleminin 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 286/3. maddesi kapsamında kaldığı, bu eylemle ilgili kanuni dava zaman aşımı süresinin ise aynı Kanunun 102/2. maddesi gereğince 15 yıl olarak kabul edilmesi gerektiği, bu haliyle dava zaman aşımı süresinin henüz dolmadığı gözetilmeden itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden anılan kararın Kanun yararına bozulmasına karar verilmesi uygun görülmüştür.
IV ) Sonuç ve karar :
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, ... Sulh Ceza Hakimliğinin 02.07.2015 tarihli ve 2015/2626 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.