Esas No: 2014/39
Karar No: 2017/464
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/39 Esas 2017/464 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 13.04.2009
Sayısı : 218-114
Sanık ..."ın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK"nun 109/2, 109/3-d, 29, 62 ve 53. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Silifke Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.04.2009 gün ve 218-114 sayılı hükmün, sanık müdafi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 14.03.2013 gün ve 14872-2748 sayı ile;
"03.10.2006 günü yurt öğrencilerinin gıda zehirlenmesi nedeniyle getirildikleri Mut Devlet Hastanesinde tedavileri sırasında başhekim ile acil servisindeki doktor arasında tedavi yöntemi ile ilgili olarak tartışmalar yaşandığının ilçe kaymakamına bildirilmesi üzerine ikinci kez hastaneye gelen Kaymakamın başhekimi makam odasına çağırması ve olaya ilişkin bilgi isterken başhekim makamında karşılıklı tartışmalar çıkması olayı ile ilgili olarak;
Başhekim 27.10.2006 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle; Kaymakamın talimatı ile ‘götürün bu adamı’ ifadesinden sonra odaya giren güvenlik güçleri tarafından rızası olmadan polis otosuna bindirildiğini, emniyet müdürüne kaymakam tarafından verilen talimat sonrasında kolluk marifetiyle cebren karakola götürüldüğünü,
Katılanın 19.12.2006 tarihinde Mut Cumhuriyet savcısına verdiği ifadede özetle; İlçemiz kaymakamı aniden ‘götürün bu adamı’ dedi. Bundan sonra ilçe emniyet müdürü de polislere ‘götürün bu adamı’ diye emir verince iki polis memurunun koluna girerek zorla götürmek isterken kendisinin polislere ‘Ne yapmaya çalışıyorsunuz’ diye tepki verince kaymakamın ‘Bırakın, bırakın’ diyerek polislere yeniden emir verdiğini, bu andan sonra izinsiz olarak başkalarının odama girip girmeyeceğini emniyet müdürü ve kaymakamla biraz tartıştıklarını, bu konuşmalar sırasında kaymakamın ikinci kez ‘götürün bu adamı’ diye polislere emir verince, emniyet müdürü de polislere yine ‘götürün bunu’ diyerek emir verdiğini, bu emir üzerine de beş-altı kişilik polis grubunun kendisini karga tulumba götürmek isterken karşı odadan gelen doktor ... ile hastane müdürü ..."ın araya girerek ortamı yumuşatmaya çalıştıkları halde, iki polis memuru tarafından koluna girilerek acil çıkış kapısından hastane dışına çıkarıp polis otosuna bindirdiklerini,
17.04.2008 tarihinde talimatla alınan ifadesinde ve avukatı tarafından Mut Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tazminat davasına ait 09.11.2006 tarihli dilekçede de benzer ifadelere yer verilmiştir.
Yine Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 05.03.2007 olur tarihli sanık hakkında soruşturma yapılmasına izin ve aynı genel müdürlüğün 25.07.2007 olur tarihli kovuşturma yapılmasına izin verildiğine ilişkin yazılarda,
Keza, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 04.09.2007 gün 27968- 10899- 545 sayılı iddianamesinde ve Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.10.2007 gün ve 311-346 sayılı, sanık hakkında son soruşturmanın Silifke Ağır Ceza Mahkemesinde açılıp yapılmasına ilişkin kararlarda ‘Kaymakamın talimatı doğrultusunda haklarında kamu davası açılan diğer kolluk kuvvetleri ile birlikte zor kullanılarak ilçe emniyet müdürlüğünde gözaltına alındığı’ belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere, gerek katılanın beyanları ve gerekse açılan davaya ait belgelerde kaymakamın talimat doğrultusunda müştekinin ilçe emniyet müdürlüğüne götürüldüğü istikrarlı bir şekilde vurgulanmıştır.
Her ne kadar soruşturma ve kovuşturma açılmasına izin verildiğine ilişkin yazılarda ve iddianamede ilçe emniyet müdürlüğünde gözaltına alındığı belirtilmiş ise de, iddia ve savunma, tanık beyanlarından katılanın nezarethaneye konulmadığı gibi cep telefonla konuşmasına müdahale edilmeyip kendisine çay ikram edilerek bir odada sohbet edildiğinden söz edildiğinden katılana şüpheli muamelesi yapılmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
03.10.2006 tarihinde devlet hastanesi acil servisinde nöbetçi doktor olarak görevli olup zehirlenen hastalara ilk müdahaleyi yapan ..."un, Mut Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/289 Esas sayılı tazminat davasına ilişkin dosyadaki 13.03.2007 tarihli ve yine anılan tarihte acil serviste hasta olarak tedavi gören zehirlenen öğrencilerin öğretmeni ve yurt müdürü ..."ın mahkemedeki 30.06.2008 tarihli ifadelerinden, katılan başhekimin, kaymakamın isteği üzerine hastaneye geldiğinde bağırıp çağırarak personeli çağırdığı, hastalara zorla sonda takmaya çalışırken ... isimli hastanın ağzından burnundan kan gelmesi üzerine hastaların huzursuz olup nöbetçi doktor ile başhekim arasında yapılan müdahale yöntemi ile ilgili olarak hastaların ve refakatçilerin önünde tartışma yaşandığının hastane polisi tarafından kaymakama iletilmesi sonucu ilçe kaymakamının ikinci kez devlet hastanesine gelip başhekimden bilgi almak için makam odasına gelmesine ilişkin isteğe başhekim katılanın sonradan geleceğini söylemesi üzerine acil servise giden ve kendisine seslenen kaymakama ‘ben size Kaymakam bey diye hitap ediyorsam, sizin de bana doktor bey demeniz lazım, herkes haddini bilecek’ diye cevap verip bu konuyu tartışmak üzere üst kattaki makam odasına gittiklerinde, makam odasından yüksek seslerle tartışma yapılınca yan odada hastane müdürü ve diğer doktorlarla birlikte oturan sanığın içeriye gidip bakalım, tansiyon yükselmesin diye makam odasına girince, katılan sanığın odaya giremeyeceğini söyleyince devreye giren kaymakamın içeriye giren kişinin, kendisinin korumasından sorumlu ilçenin yeni atanan emniyet müdürü olduğunu ve muhtemelen yeni geldiği için tanıyamamış olabileceğini ona izah etmesine rağmen katılanın, "yeni geldiyse görevi hayırlı olsun, ama benim makam odama benden izinsiz giremez" diye yüksek sesle bağırarak içeriye girmesine sinirlenmesi sonucu katılanın agresif davranışlar göstermesi ve acil serviste acemice hareketlerle sondayı mide yerine hastanın ciğerlerine sokması üzerine hastanın ve oradakilerin panikleyip tedavi istememelerinden kaynaklanan kamu düzenini bozan ve vatandaşın sağlığına zarar veren eylemlerine son vermek amacıyla ‘bunu götürün’ diye talimat verdiği anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle, gece yarısı hastaneye gelen katılan başhekimin personele bağırarak hastaların yanına çağırıp gerekli tedaviler uygulanıp gerekmediği halde, tüm zehirlenme şüphesi taşıyan hastalara zorla sonda takıp, itiraz edenlerin boğazına sarılıp, diğer personele verdiği talimat sonucu ellerini ve ayaklarını tutmalarını sağlayarak hareketsiz kalmalarını sağlayarak sonda takması ve canı yanan ve rahatsız olan hastanın sondayı çıkarmasına tepki göstererek tedavi görmekte olan hastaların bundan tedirgin olup güvensizlik belirtileri göstermesinden nöbetçi hekimin de rahatsız olup onunla tıbbi tartışma yaparken meslektaşları tarafından acil servisten çıkarılmaları ve kaymakamın ikinci kez hastaneye gelirken onun otoritesini bozacak şekilde yüksek sesle konuşarak davranışta bulunup icapsız cevaplar verdikten sonra odasına izinsiz girdiği için onun ilçe emniyet müdürü olduğuna ilişkin açıklamaya rağmen sanığı odasından kovması şeklinde gelişen olaylardan katılanın sorumlu olmadığını söylemek mümkün değildir.
Katılan başhekimin 27.10.2006 tarihli dilekçesi üzerine Kaymakam ... hakkında istenilen soruşturma izni Mersin Valisi imzalı İl İdare Kurulunun 11.12.2006 gün ve 2/147 sayılı soruşturma yapılmasına izin verilmemesine ilişkin karara karşı itiraz edilmeyeceği Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 18.12.2006 tarih 34289 sayılı yazıdan anlaşılıp katılanın bu karara vâki itirazı üzerine Adana Bölge İdare Mahkemesinin 2006/40 Esas 2006/407 sayılı kararı ile itiraz reddedilerek kesinleşmiştir.
Katılanı hastaneden ilçe emniyet müdürlüğüne götüren sekiz polis memuru hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan Mut Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasında 4483 sayılı Kanun uyarınca izin alınmadan açıldığı için davanın durmasına karar verilip yargılama şartı olan izin Mut Kaymakamlığının 28.01.2008 tarih ve 2008/3 sayılı kararı ile verilmediğinden böylece yargılama şartı gerçekleşmediğinden, Mut Asliye Ceza Mahkemesinin 26.02.2008 gün ve 46-191 sayılı kararıyla sanıklar hakkında açılan kamu davalarının düşürülmesine karar verilerek bu karar da kesinleşmiştir.
Böylece, Mut Kaymakamının olayla ilgili olarak "Bunu götürün" talimatının katılanın yerinde olmayan ve uygun görülmeyen agresif ve kamu düzenini bozan davranışları disiplin soruşturmasını gerektiren bir eylem olup Mut Kaymakamlığının katılan başhekimin bu davranışları nedeniyle hakkında disiplin soruşturması açılmasına ve başhekimlik görevinden alınmasına ilişkin 05.10.2006 tarih 1014 sayılı yazısına konu olup, il idaresi kanunundaki yetkiyi kullandığı idari tasarruf nedeniyle kendisi ve polisler hakkında yapılan soruşturmada bu idari işlem nedeniyle ilgililer hakkında yargılama şartı gerçekleşmediğinden dosyaları kapanmıştır.
Sanık savunmalarında ‘Bunu götürün’ talimatını buna yetkili olan ilçe Kaymakamının verdiğini, kendisinin emir tekrarı niteliğinde ‘bunu götürün’ talimatı vermediği gibi ‘emniyete götürün’ şeklinde de bir talimatı olmadığını belirtmiştir.
Tanık olarak dinlenen ilçe Kaymakamı ... kendisinin olayları yatıştırmak için bağırıp çağırarak tansiyonu yükselten başhekimi oradan uzaklaştırmak için "bunu götürün" talimatını kendisinin verdiğini, kendisinin veya bir başkasının ‘bunu emniyete götürün’ şeklinde bir talimatı olmadığını anlatmıştır.
Olayla ilgili olarak çok sayıda kişi tanık olarak dinlenmiştir. Bunlardan büyük kısmı kaymakamın sadece ‘bunu götürün’ diye talimatı üzerine oradaki görevlilerin katılanı götürdüğünü ifade etmişlerdir. Bir kısmı ise sanık emniyet müdürünün ‘bunu götürün’ diye emir tekrarı yaptığını belirtmiştir. Çok az sayıdaki tanık ise sanığın ‘bunu emniyete götürün’ diye doğrudan talimat verdiğini söylemiştir. Aynı mekanda olup birbiriyle çelişkili ifade veren tanıkların ifadeleri arasındaki çelişki giderilememiştir. Sanığın ‘bunu emniyete götürün’ şeklinde talimat verdiği hususu netleşmemiş olup şüphe sanık lehine yorumlanmalıdır.
Ayrıca 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 32. maddesine göre;
A- Kaymakam, ilçe sınırları içinde bulunan genel ve özel kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir.
B- Suç işlenmesini önlemek,kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır... Bu teşkilat amir ve memurları kaymakam tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle ödevlidir.
C- İlçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının tasarrufa mütaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunu sağlamak için kaymakam gereken karar ve tedbirleri alır.
2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 2. maddesinin B bendinin XIII fıkrasında: "Yukarıdaki maddeler dışında diğer kanunlarda istisnai olarak zabıtanın sözlü emirle yapmaya mecbur tutulduğu haller için,
Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emirin yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir"
Hükümleri mevcuttur.
Olayın yukarıda izah olunun oluş şekli, gelişmesi ve sonuçlanmasındaki detay ve özellikler, kaymakam tarafından verildiği anlaşılan ‘Bunu götürün’ talimatının bir an için sanık tarafından emir tekrarı niteliğinde tekrarlandığı kabul edilse bile, katılanı gözaltına alma anlamında söylendiğine ilişkin kesin ve inandırıcı kanıt bulunmaması, bu talimatın olay yerinden uzaklaştırın anlamı taşıması da değerlendirilip, idari (mülki) tasarruf niteliğinde görülerek diğer sanıklar hakkında işlem yapılmaması veya düşme kararı verilirken sanık emniyet müdürü hakkında ise, bu talimatın doğrudan veya dolaylı verilmesinin kişiyi hürriyetinden yoksun bırakacak şekilde adli eylem olarak nitelendirilip beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden oyçokluğu ile bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri K. Karabeyeser ve E. Saylak “Mağdur-katılanın aşamalardaki beyanları, tanıkların anlatımları ve tüm dosya içeriğine göre; Hastane başhekimi olan mağdurun, olay tarihinde gıda zehirlenmesi nedeniyle hastaneye kaldırılan öğrencilerin tedavisiyle ilgilendiği sırada, hastaneye gelen kaymakam ile aralarında gerçekleşen tartışma sonucunda, kaymakamın polis memurlarına mağduru kastederek "alın bunu götürün" demesi üzerine, ilçe emniyet müdürü olan sanığın da aynı doğrultudaki emri üzerine, polis memurlarının mağduru hastaneden alıp polis merkezine götürdükleri ve burada mağdurun kendisine işlem yapılmasını ve alkol raporu aldırılmasını, Cumhuriyet savcısının olaydan haberdar edilmesini istemesine rağmen onu 35-40 dakika kadar polis karakolunda tutup sonrasında hiçbir işlem yapmaksızın yine kaymakamın talimatı ile serbest bıraktıkları anlaşılmaktadır.
Oluş bu şekilde ortaya konulduktan sonra; bu aşamada öncelikle sanığın, mağduru karakola aldırmasına ilişkin görevlerinin hukuksal niteliği belirlenmelidir.
Polisin genel emniyetle ilgili görevleri 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 2. ve Polis Vazife ve Salâhiyet Nizamnamesinin 1. maddesinde, "Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, Hükümet emirlerine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden evvel önünü almaya çalışmak ve işlenmiş olan bir suç hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı vazifeleri yapmak" biçiminde belirlenmiştir. Kanunda belirtilen önleme görevinin idari nitelikte, işlenmiş suça ilişkin görevin ise adli nitelikte olduğu açıkça anlaşılmaktadır. İnceleme konusu olayda, hastanede başhekim olarak görev yapmakta olan mağdurun herhangi bir suç işlediği iddia edilmediği gibi bu konuda sanık ve ona tâbi çalışan görevliler tarafından bir adli işlem de yapılmamıştır. Bu durumda sanığın mağduru CMK.nın 161/5. maddesi kapsamında adli bir görev sebebiyle karakola aldırdığı kabul edilemeyecektir. Bunun yanında, göreviyle ilgili olarak mağdur ile ilçe kaymakamı arasında çıkan tartışmada da mağdurun bir suç işleyebilecek durumda olduğunun kabul edilmesi, mağdur ve kaymakamın birbirine karşı konumları itibarıyla net olarak ortaya konamamaktadır. Kaldı ki aynı tartışmanın karşı tarafları olan kaymakam ve başhekimin her ikisinin de birbirine yönelik suç işleyebilme ihtimalleri aynı düzeyde olacaktır. Buna göre, mağdurun karakola sanık tarafından yasalarca belirlenmiş bir görev kapsamında alınmadığı anlaşılmaktadır. Bu eylem sanığın emniyet amiri sıfatıyla görev yaptığı sırada işlenmiş bir suç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eylemin ortaya konulan bu niteliğine göre görev sırasında işlenmiş suç nedeniyle sanık için 4483 sayılı ‘Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun" uyarınca soruşturma izni alınmasının gerekip gerekmediği hususu öncelikle değerlendirilmelidir.
4483 sayılı Yasanın 1. maddesinde "…memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemek" biçimindeki düzenlemeyle amacı ortaya konulmuş, bu maddenin gerekçesinde, "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin sadece görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmelerinin yetkili merciin izin vermesine bağlı bulunduğu ve bu izinle ilgili usulü düzenlemek olduğu" ifade edilmiştir. Yasanın 2. maddesinde de kapsamı "Bu Kanun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri eylemler hakkında uygulanır" biçiminde belirlenmiştir. Buna göre, 4483 sayılı Yasa kapsamında soruşturulması gereken suçlar; memurlar ve kamu görevlilerinin "görevleri sebebiyle işledikleri suçlar" ile sınırlandırılmış, "görev sırasında işlenen fakat görevle ilgisi bulunmayan suçlar" kapsam dışında bırakılmıştır. Kaldı ki, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 gün ve 10-40; 23.03.2004 gün ve 50-72; 02.03.2012 gün ve 1-1; Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 08.07.2008 gün ve 4583-15837; 04.12.2007 gün ve 8658-10300 ile Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 31.05.2010 gün ve 14144-9605; 26.04.2010 gün ve 14427-7223; 26.01.2011 gün ve 12392-578 sayılı ilamlarında da ifadesini bulan ve Dairemizce de benimsenen birçok yargısal kararda vurgulandığı üzere, ‘görev sebebiyle işlenen suç’ kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilen, failin kamu görevlisi olmasının suç tipinde kurucu unsur olarak öngörüldüğü, yalnızca kamu görevlisinin işleyebilmesine özgülenmiş, "görevi kötüye kullanma (TCK.nın 257), kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği (TCK.nın 204/2), kamu görevlisinin hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını araması (TCK.nın 120), kamu görevlisinin zimmet veya irtikâp suçunun işlenmesine kasten göz yumması (TCK.nın 251) vb." suçları kapsadığı yerleşik Yargıtay kararları ile sabittir. Kamu görevlisinin suçun hukuksal yapısında kurucu unsur olarak yer almadığı, sadece kamu görevlilerinin işleyebilmesine özgü olmayan ve herkes tarafından işlenebilen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun ‘görev sebebiyle işlenen suç’ olarak kabul edilemeyeceği, TCK.nın 109/3-d bendinde öngörülen kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle hürriyetten yoksun bırakma eyleminin yalnızca suçun nitelikli hallerinden birisini oluşturduğu, kamu görevlisi olmanın bu suçta, suçun kurucu unsuru olmadığını izaha gerek bulunmamaktadır.
Anayasa"nın 137/2. maddesine göre "Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz"
5237 sayılı TCK.nın 24/3-4. maddesi "Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hâllerde, yerine getirilmesinden emir veren sorumlu olur"
Keza 2559 sayılı Kanunun 2/2. maddesi de kanunsuz emri düzenlemiştir.
Buna göre; hiçbir idari veya adli göreve ilişkin olmaksızın, kaymakamla tartışan başhekimin alınıp götürülmesiyle ilgili emir kanunsuz olduğu gibi, bu emin icrası kapsamında "mağdurun alınıp karakola götürülerek burada 35-40 dakika boyunca hiçbir işlem yapılmaksızın tutulması" sonucunu doğuracak şekilde emniyet müdürü olan sanık tarafından polis memurlarına yönelik yeniden verilen emir de kanunsuzdur. Bundan dolayı, konusu suç teşkil eden emrin verilmesi sanığı cezai sorumluluktan kurtarmayacak bir eylemdir. Sanığın sorumluluğu Anayasa"nın 137/2, 5237 sayılı TCK.nın 24/3. maddelerinde yerini bulmaktadır. Özgürlüğün bu şekilde keyfi olarak sınırlandırılması mümkün değildir.
Sayın çoğunluk tarafından ileri sürülen, "…katılanın nezarethaneye konulmadığı gibi cep telefonuyla konuşmasına müdahale edilmeyip kendisine çay ikram edilerek bir odada sohbet edildiği…" biçimindeki kabulün, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun koruduğu hukuki yararın kişilerin serbest iradeleriyle hareket edebilme özgürlüğü olması, kişinin bu suçun mağduru olması için nezarethaneye alınmasının suçun maddi unsuru olarak kabul edilemeyecek bulunması ve mağdura çay ikram edilmesinin hareket özgürlüğünün kısıtlanmaması olarak yorumlanamayacak olması karşısında suçun oluşumuna etkisi olmadığı açıkça görülmektedir. Keza sayın çoğunluğun, sanığın "Bunu götürün" şeklindeki kaymakamın emrini tekrar mahiyetinde ifade ettiği sözünün "…katılanı gözaltına alma anlamında söylendiğine ilişkin kesin ve inandırıcı delil bulunmaması…" biçimindeki kabulü de, sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yalnızca "gözaltına alınma" biçimindeki bir eylemle oluşabileceği anlamını taşıdığından hukuki değildir. Kaldı ki, CMK.nın 90/2. maddesi "Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler" biçimindeki düzenlemeyle tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren durumlarda, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ve Cumhuriyet savcısına derhâl başvurma olanağı olmayan hallerde kolluk güçlerince yakalama yapılabileceğini hüküm altına almıştır. Somut olayda, katılanın başhekimlik görevi nedeniyle ilçe kaymakamı ile arasında çıkan tartışmada, katılan tarafından bir suç işlendiği ileri sürülememiştir. Bu durumda katılanın gözaltına alınabilmesinin veya evleviyetle yakalanabilmesinin yukarıda belirtilen şartları oluşmadığı gibi CMK.nın 90. maddesinde öngörülen yakalamanın diğer kanuni şartları da oluşmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, ilk anda suç nedeniyle şüphelileri gözaltına alma yetkisine sahip Cumhuriyet savcısına ulaşılmadığı gibi, hiçbir yasal işleme tâbi tutulmayan katılanın tutulduğu 35-40 dakika boyunca da yine Cumhuriyet savcısına haber verilmemiş ve katılan rızası hilafına keyfi olarak tutulmuştur. Bu nedenlerle suçun oluşumunu gözaltına alınma şartına bağlı gören sayın çoğunluğun bu yöndeki görüşü isabetli olmadığı gibi hukuki de değildir.
Ayrıca, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 32. maddesindeki yetki ve düzenleme idari önleme niteliğinde olup; yukarıda açıklandığı üzere, kaymakamla tartışıp agresif şekilde icapsız söz ve davranışta bulunması idari nitelikteki disiplin soruşturmasını gerektiren eylemi nedeniyle, hiç kimsenin hiç bir şekilde yakalanıp karakola götürülerek rızası hilafına alıkonulamayacağı, aksine kabulün yasa da olmadığı halde mülki ya da kolluk amirlerine keyfi olarak kişileri yakalama gözaltına alma gibi yekiler vermek olur ki, bu husus hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, Cumhuriyet savcısının yetkilerinin de gasbı niteliğinde olacaktır. Sayın çoğunluk görüşü şeklinde uygulama ve değerlendirme yapılması halinde, mülki idare amirleri ile kolluk amir ve memurlarının hukuk dışı keyfi uygulamalarının Yüksek Yargıtay içtihatlarıyla meşru kılınması gibi bir sonuç doğurur ki bu da kişileri hukuk dışı davranışlara sevk eder nitelikte olacaktır.
Yine, sayın çoğunluk görüşünde, emri veren veya uygulayan diğer görevliler hakkında "işlem yapılmaması veya düşme kararı verilirken" biçimindeki yorum, CMK.nın 225. maddesinde öngörülen "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir." kuralına aykırı bir yorumdur. Zira mahkemeler ve Yargıtay, ceza davasına konu edilen olayın suç oluşturup oluşturmadığını tespit etmekle görevlidir. Aynı eylemin iştirakçilerine dava açılmamış olması veya temyize konu edilemeyecek şekilde düşme ya da beraat gibi kararlar verilmiş olmasının suçun oluşumuna tesirinin olmayacağı açıktır.
26.02.2008 tarihli duruşmada; tanık olarak beyanı alınan polis memuru ...’in, "Biz bu olayla ilgili olarak 8 arkadaştık, 4"ümüz karakolda, 4"ümüz hastanede görevliydi. Hepimiz de aynı doğrultuda ifade verdik. Müdürümüz olan sanık, makamında toplantı yaptı, toplantıda bize psikolojik baskıda bulundu, benim istediğim doğrultuda ifade vereceksizin, vermediğiniz takdirde içeride bulunan panodaki resimleri gösterdi ve affedersiniz "Birkaç kişinin gö...ne teneke takıp, göndereceğim, dosyalarına kırmızı kalemle hoş olmayan şeyler yazacağım" dedi, bizim ifade verirken müştekiye "alın bunu uzaklaştırın" dediğimi söyleyin şeklinde ifade vermemizi istiyordu… Bu olay olmadan önce benim müdürle herhangi bir sorunum yoktu, bu olay olduktan sonra istediği şekilde ifade vermediğim için sürüldüm…" şeklinde anlatımda bulunması; aynı duruşmada dinlenilen tanık Başkomiser Mesut Baysaloğluğu’nun, "Bu olaydan sonra emniyet müdürünün odasında arkadaşlar da olmak üzere toplantı yapıldı, başhekimin, hürriyetinin kısıtlandığından bahisle bu şekilde dava açıldığını söyledi, şöyle ifade verin, böyle ifade verin gibi telkinli sözleri olmadı, ben bu yönlü 1 kere müdür beyin odasına gittim" biçiminde ifade vermiş olması; yine aynı duruşmada beyanı alınan Başkomiser ...’ın "bu olaydan sonra emniyet müdürü odasında toplantı yapıldı, bu olay hakkında mülakat yapıldı, müdür beyin tehdit şeklinde söyle ifade verin, böyle ifade verin, böyle ifade vermezseniz teneke takarım gibi bir konuşması olmadı, sonraki toplantıda bir teneke lafı geçti ama ikinci toplantıydı sanırım, "bu kişilere teneke bağlanabilir, ancak ben böyle bir niyette değilim" gibi sözleri oldu, yani arkadaşların davranışlarına çekidüzen vermeleri için bir uyarıydı, yani bu konular konuşulurken bazı arkadaşların davranışlarının yanlış olduğunu Müdür Bey söyledi, "Bu arkadaşlar kendine çekidüzen versinler, istersem ben böyle yapabilirim ama ben böyle bir niyette değilim" gibi sözleri oldu, genel bir konuşmaydı, bu konu görüşülürken bu konuyla ilgisi olmayan bazı olaylarla ilgili olarak bazı arkadaşların mesleki yönde olumsuz davranışları olduğundan bahisle bu şekilde konuştu, öyle bir genelleme şeklinde konuştu" demesi; tanık....’in beyanından sonra sanığa sorulduğunda sanığın "Ben bu konuyla ilgili olarak odamda sadece 2 toplantı yaptım, bu teneke konusu odamda geçmedi, polis lokalinde tüm arkadaşlarla yaptığım disiplin konulu toplantıda polis akademisindeyken öğretim görevlisinin verdiği örneği kendilerine aktararak, "ben polis memuruyum, bana ne olacak diye düşünmeyin, geçirilen her disiplin soruşturmasında alınacak her bir ceza insanın arkasına bağlanacak bir teneke gibidir, her gittiği yerde arkasında tıngırtı yapar" şeklinde söyledim" biçiminde açıklamada bulunması hususları gözetildiğinde, sanığın üzerine atılı suçu işlediğini ancak yargılama aşamasında tanıkları yönlendirdiğini göstermektedir.
Öte yandan, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun oluşması için genel kastın yeterli olduğu, özel bir kast ve amaca hukuken gerek bulunmadığı, mağduru alıp karakola götürmek ve orada yasal hiçbir işlem yapılmaksızın rızasına aykırı olarak bir süre tutulması şeklinde gerçekleştirilen eyleme ilişkin verilen kanunsuz emirde, bilerek ve isteyerek konusu suç olan emri vermek suretiyle TCK.nın 21/1. maddesinde öngörüldüğü biçimde suç işleme kastı ile hareket edildiği ve suçun tamamlandığı kanaatine varılmıştır.
Müştekinin, hastanenin sağlık hizmeti verilen alanları dışında,Başhekim makam odasında bulunduğu ve kaymakamla tartıştığı sırada, sanığın kapıyı vurmadan ve kendini tanıtmadan birden kapıyı açarak içeri dalması şeklindeki nezaketsiz ve icapsız davranışına kızarak dışarı çık şeklinde şöylemesi, kaymakamında, müştekiye, sanığın yeni ilçe emniyet müdürü olduğunu bildirmesi üzerine de hayırlı olsun müdür bey diyerek, yinede yaptığının yanlış olduğunu o şekilde ve izinsiz olarak içeri giremeyeceğini dışarı çıkmasını söylemesinde, mağdurdan kaynaklanan sanığa yönelik haksız bir hareketten bahsedilemeyeceği,aksine haksız hareketi sanığın davranışlarının oluşturduğu gözetilmeden, yasal koşulları oluşmadığı halde TCK.nın 29. maddesi gereğince tayin edilen cezadan indirim yapılması da kanuna aykırılık oluşturmaktadır.
Olayın tarafı olan tanıklar ..., ... ve .... dışındaki diğer tanıkların sıcağı sıcağına alınan etkiden uzak beyanları ve dosya içeriğine göre; sanığın verdiği konusu suç teşkil eden emir üzerine polis memurlarının mağduru polis merkezine götürülmesi sırasında "durun, nereye götürüyorsunuz" şeklinde sözlü olarak direnmesine rağmen polislerce götürüleceğini anlaması ve hastane müdürü tanık...."nin de direnme şeklindeki telkini üzerine karşı koymadan polis memurlarınca karakola götürüldüğü, götürülme sırasında yada karakolda bulunulduğu sırada zor kullanıldığına ilişkin her türlü kuşkudan uzak somut deliller bulunmaması karşısında, şüphe sanık lehine yorumlanır evrensel kuralı gereğince, bu husus sanık lehine değerlendirilerek, eylemin suçun temel şeklini oluşturduğu ve TCK.nın 109/1. maddesi gereğince hüküm kurulması gerektiği halde, suç vasfında yanılgıya düşülerek cebirle işlendiğinden bahisle aynı Kanunun 109/2. maddesine göre yazılı şekilde hüküm kurulmasın da yasaya aykırılık bulunmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
1- Sanığın verdiği konusu suç teşkil eden emir üzerine, polis memurlarının mağduru polis merkezine götürdükleri ve orada tutulduğu sırada cebir veya tehdit kullandıklarına ilişkin somut deliller bulunmadığı ve eylemin, atılı suçun basit şeklini oluşturduğu halde, bu husus gözetilmeden sanık hakkında TCK.nın 109/1. maddesi yerine 109/2. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini,
2- Mağdurun sanığa yönelik haksız bir eyleminden bahsedilememesi karşısında, koşulları oluşmadığı halde tayin edilen cezadan TCK.nın 29. maddesi ile indirim yapılmak suretiyle sanığa noksan ceza tayini,
Kanuna aykırı olup açıklanan nedelerle hükmün bozulması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun sanığın beraat etmesi gerektiğine ilişkin bozma düşüncesine katılamıyoruz” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.06.2013 gün ve 235083 sayı ile;
"İtirazlarımız sanık Emniyet Müdürü ...’ın aşağıda belirtilen gerekçelerle eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kumla suçunu oluşturduğuna ilişkindir.
Olayın Gelişimi:
03.10.2006 tarihinde gıda zehirlenmesi nedeniyle Mut Devlet Hastanesine getirilen bir kısım öğrencilerin, tedavileri sırasında katılan başhekim, ... ile acil servis doktoru ... arasında, özellikle ... isimli hastanın ağzından burnundan kan gelmesi üzerine, diğer hastaların da huzursuz olmaları nedeniyle müdahale yöntemi ile ilgili tartışma yaşandığı sırada, durum hastane polisi tarafından kaymakama iletilmesi üzerine ikinci kez hastaneye gelen kaymakam başhekimden bilgi almak amacıyla makam odasına gelmesi için haber gönderdiği, katılanın ise daha sonra geleceğine söylemesi üzerine acil servise giden kaymakama "ben size kaymakam bey diye hitap ediyorsam, sizin de bana doktor bey demeniz lazım, herkes haddini bilecek" diye cevap vermesi üzerine birlikte üst kattaki makam odasına gittikleri ve yüksek sesle tartışma yaşanması üzerine bir kısım tanıkların da makam odasına geldikleri, başhekimin sanığa odaya giremeyeceğini söylemesi üzerine de, kaymakamın iceriye giren kişinin yeni atanana emniyet müdürü olduğu söylemesine rağmen, "yeni geldiyse görevi hayırlı olsun, ama benim makam odama izinsiz giremez" diyerek bağırıp tansiyonu yükseltmesi nedeniyle kaymakamın "bunu götürün" diye talimat vermesi üzerine emniyet amiri olan sanığın da aynı şekildeki "alın bunu götürün" şeklindeki talimatı nedeniyle polis memurlarının katılanı alıp polis merkezine götürdükleri ve burada katılanın tüm taleplerine karşın, hiçbir işlem yapmadan ve adli soruşturmalarda polisin amiri olup onun talimatıyla hareket etmesi de gerekmesine karşın Cumhuriyet savcısına da haberdar etmeksizin 35-40 dakika karakolda tuttukları, bilahere kaymakamın talimatı üzerine de serbest bıraktıkları anlaşılmaktadır.
Eylemin Hukuksal Niteliği:
1982 Anayasasının 19. maddesinin birinci fıkrasına göre: "herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir" denilmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise hürriyetin ne şekilde kısıtlanabileceğini açıklamaktadır. Bu fıkraya göre şekil ve şartları kanunda gösterilen mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin gerine getirilmesi halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
5237 sayılı TCK’nun 109. maddesinde ise kişiye hürriyetinden yoksun kılma suçu düzenlenmiştir. "Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan" ibaresinden anlaşılacağı gibi suçun maddi unsurlarından birisi de "hukuka aykırılık" olarak belirtilmiştir. Madde gerekçesinde de korunan hukuki yarar "kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme özgürlüğüdür. Kişiler bir yerde kalma ve bir yere gitme konusunda tercihte bulunma serbestisine sahiptir. Söz konusu suç işlenmekle, kişinin bir yerde kalma ve bir yere gitme hürriyeti ihlal edilmiş olmaktadır. Hukuka aykırı olarak ibaresi hukuken izin vermediği halleri ifade etmektedir." şeklinde açıklanmıştır.
Bu suçun hukuka uygunluk halleri 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun da dört durumda kabul edilmektedir.
1- TCK"nun 24. maddesindeki kanun hükmünün yerine getirilmesi.
2- TCK"nun 25. maddesindeki meşru müdafaa
3- TCK"nun 26. maddesindeki bir hakkın kullanılması,
4- TCK"nun 26. maddesindeki ilgilinin rızası,
Belirtilen bu hallerde hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlendiğinden kişiyi hürriyetinden yoksun kılma sucu oluşmayacaktır.
2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 2. maddesi polisin genel emniyetle ilgili görevlerini düzenlenmektedir.
"Madde 2 – (Değişik: 16/7/1965 - 694/2 md.)
Polisin genel emniyetle ilgili görevleri iki kısımdır.
A) Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, Hükûmet emirlerine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak,
B) İşlenmiş olan bir suç hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı görevleri yapmak,
Kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan polis; amirinden aldığı emri, kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı emri verene bildirir. Ancak, amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazılı olarak yenilerse, emir yerine getirilir. Bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilmez. Yerine getirenler sorumluluktan kurtulamaz.
Aşağıda yazılı hallerde:
I – Can, ırz veya mal emniyetini korumak için,
II – Devletin şahsiyetine karşı işlenen cürümlerin faillerini yakalamak veya delillerini tespit etmek için,
III – Devlet kuvvetleri aleyhine, yalnız veya toplu olarak taarruz veya mukavemette bulunanları yakalamak, veya bunların taarruz veya mukavemetlerini def etmek için,
IV – Hükûmete karşı, şiddet kullanan veya gösteren veya mukavemet edenlerin yakalanması, taarruz veya mukavemet edenlerin def edilmesi için,
V – Zabıtaca muhafaza altına alınan şahıslara, bina veya tesislere, meskun veya gayri meskûn yerlere vaki olacak münferit veya toplu tecavüzleri def etmek için,
VI – Ağır cezalı bir suçun sanığı olarak yakalandıktan sonra zabıta kuvvetlerinin elinden kaçmakta olan şahısların yakalanması için,
VII – İşlenmekte olan bir suçun işlenmesine veya devamına mani olmak için,
VIII – Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda, zabıta tarafından suç delillerinin tesbiti veya suç faillerinin yakalanması maksadiyle yapılacak aramalar için,
IX – Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçlularını yakalamak için,
X – Yangın, su baskını, yer sarsıntısı gibi afetlerde olay yerinde görevlilerce alınması gereken tedbirler için,
XI – Umuma açık yerlerde yapılan her türlü toplantı veya yürüyüşlerde veya törenlerde bozulan düzeni sağlamak için,
XII – Herhangi bir sebeple tıkanmış olan yolların trafiğe açılması için,
XIII – Yukardaki maddeler dışında diğer kanunlarda istisnai olarak zabıtanın sözlü emirle yapmaya mecbur tutulduğu haller için,
Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emrin yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir.
Yine Anayasanın 137. maddesine göre "kanunu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirmez. Aksi takdirde yerine getiren ile emir veren sorumlu olur. Emrin hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur"
Bu yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kaymakamın katılanın odasında bulunduğu sırada meydana gelen tartışma neticesinde "götürün bu adamı" şeklindeki talimatı sonrasında sanığın da aynı emri tekrar etmesi şeklinde gelişip katılanın 35-40 dakika hürriyetinden yoksun kılınması sonucunu doğuran olayda başhekim olarak görev yapan katılanın herhangi bir suç işlediği iddia edilmediği gibi bu konuda adli bir soruşturma da bulunmadığından, sanığın eyleminin adli bir görevin ifası sırasında gerçekleştiğinin kabulü mümkün değildir. Kaldı ki olayın Cumhuriyet savcının bilgisi dışında cereyan etmesi de bunu doğrulamaktadır.
Diğer yandan Yüksek Daire ilamında da belirtildiği gibi, katılanın agresif davranışlarda bulunması, mülki amir ile tartışması ve acil servisteki hastaya yanlış müdahalede bulunması ki bu son durum da ispatlanmış bir husus olmaması nedeniyle kamu düzeninin bozan ve vatandaşın sağlığına zarar veren bir eylem olarak nitelendirilmesi hukuken mümkün görülmemekte ancak idari soruşturmayı gerektirir eylem olarak düşünülmesi mümkündür. Bu itibarla da karşı oy gerekçesinde ileri sürüldüğü gibi sanığın görev yaptığı sırada işlediği bir suçtan bahsetmek mümkündür. Eylemin bu niteliği karşısında idari bir görevin ifasından söz edilemeyeceği cihetle, 4483 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun" uyarınca soruşturma izin alınmasına da gerek bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza genel Kurulu ve Yargıtay Dairelerinin bir çok içtihatlarında bu husus açıklanmaktadır.
Bu açıklamalar karşısında sanığın eylemi adli veya idari bir görevin ifası sırasında gerçekleştirdiği bir eylem olmayıp kanunsuz bir emrin yerine getirilmesi kapsamında ve katılanın hürriyetinden keyfi olarak yoksun kalınması sonucunu doğuran niteliktedir.
Yüksek Dairenin bozma gerekçesinde belirtildiği, katılanın nezarethaneye alınmaması, telefon ile görüşmesine izin verilmesi ve çay ikram edilmesi şeklindeki kabulü, katılanın serbest irade ile hareket edebilme imkanının bulunmaması nedeniyle suçun oluşumuna engel teşkil etmeyeceği gibi, kaymakamın emrini tekrar mahiyetinde "bunu götürün" şeklindeki talimatın gözaltına alma anlamında söylediğine ilişkin yeterli delil bulunmadığına ilişkin kabulü de hukuki nitelikte olmayıp CMK‘nun 90/2. maddesine açık aykırılık teşkil etmesi karşısında eylemin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturmasına engel teşkil etmediğinden yerel mahkeme kararının onanması gerekmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 11.12.2013 gün, 7153-13087 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde katılan ..."ın Mut Devlet Hastanesi Başhekimi, sanık ..."ın ise Mut İlçe Emniyet Müdür Vekili olarak görev yaptıkları,
03.10.2006 tarihinde Mut ilçesindeki özel bir yurtta kalan 35 öğrencinin gıda zehirlenmesi şikâyeti ile Mut Devlet Hastanesine kaldırıldıkları, ilçe kaymakamı olan tanık ..."ın durumu öğrenmesi üzerine bilgi almak amacıyla sanık ve diğer polis memurları ile hastaneye gittiği, haber verilen katılanın da hastaneye ulaştığı, tanık ...."ın bilgi aldıktan sonra zehirlenme olayının gerçekleştiği yurdu görmek için sanıkla birlikte hastaneden ayrıldığı, bir süre sonra uygulanan tedavi yöntemi konusunda katılan ile tanık doktor .... Deryal arasında hasta ve hasta yakınlarının önünde tartışma çıktığı bilgisi verilen tanık ...."ın sanık ve polis memurları ile birlikte tekrar hastaneye döndüğü, burada tanık .... ve katılan arasında yaşanan tartışmaya sanığın da müdahil olduğu, tartışmanın büyümesi üzerine katılanın götürüldüğü polis merkezinde nezarethaneye konulmaksızın bir kaç saat bekletildiği, katılanın bu olay nedeni ile 27.10.2006 tarihinde Cumhuriyet savcılığına müracaat ederek şikayetçi olması üzerine soruşturmaya başlandığı,
Hakkında soruşturma başlatılan ilçe kaymakamı tanık ...., sanık ve polis memurları ..., ..., ..., ...., ..., .... Yıldırım, ... ile ... Sürmene"nin farklı soruşturma usullerine tabi olmaları nedeniyle haklarındaki soruşturma dosyalarının ayrılmasına karar verildiği, tanık .... hakkında Mersin Valiliğince verilen soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın, katılan tarafından yapılan itiraz üzerine Adana Bölge İdare Mahkemesince reddedilerek kesinleştiği, adı geçen polis memurları hakkında Mut Asliye Ceza Mahkemesine kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan açılan kamu davasında durma kararı verilip soruşturma izni istendiği, soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine mahkemece verilen düşme kararının temyiz edilmeksizin kesinleştiği, sanık hakkında ise 5271 sayılı CMK’nun 161/5. maddesi uyarınca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan yargılamasının yapılması için son soruşturmanın açılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ..."ın Cumhuriyet savcılığına sunduğu dilekçede; doktor .... Deryal"ın öğrenci pansiyonunda yaşanan toplu zehirlenme olayını bildirmesi üzerine hastaneye saat 23.30"da ulaştığını, gerekli gördüğü tedavi uygulamalarına başladığını, bu sırada ilçe kaymakamı tarafından çağrılması üzerine hekim olarak yapılması gerekli işlemleri gerçekleştirdikten sonra gelebileceğini ilettiğini, sonrasında bulunduğu yere gelip parmak hareketi ile "Doktor! Buraya gel” diyen kaymakamı uyardığını, bu olay sonrasında kaymakamla birlikte odasına çıktıklarını, o an farklı bir konuda tartışmaya girdiklerini, bu sırada makam odasına izin istemeden giren sanıktan dışarı çıkmasını istediğini, kaymakamın ise “bu kişiler benim için buradalar ve içeride bulunan kişi ilçe emniyet müdürü” diyerek aniden “götürün bu adamı” şeklinde talimat verdiğini, sonrasında odaya giren kolluk güçleri tarafından zorla polis otosuna bindirildiğini, götürüldüğü polis merkezinde ifade vereceği düşüncesi ile görevli memurlardan alkol raporunun ve ifadesinin alınmasını istediğini, ancak bu isteğinin yerine getirilmediğini, çay ikram edilmeye çalışılıp sanki kendi rızası dahilinde mutad bir ziyarete gelmiş gibi uygulama yaptıklarını, yaklaşık bir saat tutulduğu polis merkezinden daha sonra yanına gelen ..., ... ve ... ile birlikte ayrıldığını,
Cumhuriyet savcılığında dilekçe içeriğindeki benzer anlatımlarından farklı olarak; ilçe kaymakamının aniden "götürün bu adamı" dediğini, bundan sonra ilçe emniyet müdürü olan sanığın da polislere "götürün bunu" diye emir verince iki tane polis memurunun koluna girerek kendisini koltuktan kaldırıp zorla götürmek istediklerini, direnmesi üzerine kaymakamın "bırakın, bırakın" diyerek polislere yeniden emir verdiğini, bu andan sonra izinsiz olarak başkalarının odasına girip giremeyeceği hususunu sanık ve kaymakamla tartıştıklarını, bu konuşmalar sırasında kaymakamın ikinci kez "götürün bu adamı" şeklinde polislere emir vermesi üzerine sanığın da polislere "götürün bunu" diyerek emri tekrar ettiğini, bu emir sonrasında koluna giren iki polisin kendisini acil kapısından çıkartarak polis aracına bindirdiklerini,
Talimat duruşmasında sunduğu yazılı beyanında; kaymakamın "götürün bu adamı" şeklindeki talimatından sonra sanığın emri ile 8-9 kişilik kolluk gücünün odaya girdiğini, zor kullanarak kendisini hastanenin koridorlarından ve acil servisin önünden geçirip araca bindirdiklerini,
Duruşmada; daha önce verdiği yazılı ve sözlü beyanlarını tekrar ettiğini, olay günü alkollü olmadığını, acil serviste hastalar için kullanılan alkolün kokmuş olabileceğini, sanığı daha önceden tanımadığını, kaymakam ile de esasen izinsiz ve ruhsatsız şekilde açılan öğrenci yurdu ile ilgili işlem yapılmaması nedeniyle tartıştıklarını, hastaneden götürülme emrini kaymakamın verdiğini, sanığın ise bu emri uygulattığını, sonrasında polis aracı ile karakola götürüldüğünü, ertesi gün kaymakamı ziyarete gittiğini ancak yaşanan olaylardan dolayı özür dilemediğini, kaymakamın tanıklar üzerinde baskı kurduğunu,
Tanık .... Deryal; Mut Devlet Hastanesinde doktor olduğunu, hastalara müdahale etmeye başlayan katılanın konuşmasından alkollü olduğunu düşündüğünü, orada bulunanlara katılanı götürmelerini söylediğini, ancak katılanın gitmek istemediğini öğrendiğini, katılanın sebebini bilmediği bir şekilde hastalara sonda takacak durumda olmadığını, buna rağmen hastalardan birine sonda takmaya çalışırken hastanın ağzından burnundan kan geldiğini, hastanın sondayı çekip atması üzerine katılanın "sen kim oluyorsun" diyerek hastanın boğazına basıp zorla sondayı tekrar taktığını, kendisinin katılanın elinden tutarak "ben kendim yaparım" dediğini, birbirlerini darp etmeksizin itelediklerini, daha sonra dışarı çıktığını, bu esnada bir polis memurunun yanına gelip "içeri girmeyin, kaymakamı çağırdık geliyor" dediğini,
Tanık ...; rahatsız olan öğrencilerle birlikte acil serviste tedavi gördüğü sırada katılanın geldiğini, sert ve agresif davranışlarda bulunduğunu, hastalara sonda takmaya başladığını, kendisinin istemediğini, tanık ...."in de bunu uygun gördüğünü, ancak katılanın yine de sondayı takmaya çalıştığını, bu nedenle nefes alamadığını, ilaç verilince kanla karışık kusması üzerine tanık ...."in katılanın omzuna elini atıp "gerek yok, zarar veriyorsun" dediğini, birbirlerine bağırdıklarını, ayrıca gözleri kıpkırmızı olan katılandan alkol kokusu aldığı için tedirgin olduğunu,
Tanık ... savcılıkta; Mut ilçesi kaymakamı olduğunu, zehirlenme olayını öğrenmesi üzerine hastaneye gittiğini, katılanın alkollü olabileceğini düşünüp hasta yakınları ve gazetecilerin katılanı bu halde görmesini istemediğini, bu nedenle katılana "işleri hastaneden yönet" diyerek öğrenci yurduna geçtiğini, burada iken katılan ile bir doktor arasında tartışma yaşandığı ve görevlilerin rahat çalışamadığı haberinin geldiğini, aynı zamanda katılanın başhekim olması nedeniyle müdahale edemedikleri için kendisinden yardım istendiğini, bunun üzerine hastaneye döndüğünde katılanı yalpalayarak hastalara müdahale ederken gördüğünü, bir kaç defa nezaketle yanına çağırmasına rağmen önce gelmeyip sonradan geldiğini, birlikte idari kata çıkıp odaya girdiklerini, katılana "acil serviste yaşananlar gibi tatsız olaylara gerek yok" dediği sırada katılanın “ben sana kaymakam bey diyorum, sen bana doktor diyemezsin, doktor bey demek zorundasın, kaymakamsan kaymakamlığını bil, herkes haddini bilecek" diye bağırdığını, katılanın kapıyı çalıp içeri giren sanığa da "sen kimsin kardeşim, çık dışarı" diye bağırması üzerine katılana sanığın emniyet müdürü olduğunu söylediğini, ancak katılanın “öyle mi, memnun oldum, ama dışarı çıkacak” şeklinde cevap verdiğini, bu sırada odaya tanıklar .....,...., .......ve ...."in geldiğini, katılanın bağırmaya ve hakaretlerine devam etmesi üzerine sanığın polis memurlarına "doktor beyi götürün" şeklinde talimat verdiğini, o esnada ayakta olan katılanın sanığa ve kendisine karşı fiili saldırı pozisyonunda olduğunu, katılanı sakinleştirmeye çalıştığını, ancak iki kez daha özellikle sanığın üzerine yürümeye çalışmasından sonra sanığa ve şahsına olan saldırıya son vermesi için araya giren polis memurlarının katılanı uzaklaştırdıklarını, hatırlamadığı bir kişinin katılanın eve götürülmesini söylediğini, ancak tanık ....."in "bu haliyle eve gitmesin, sakinleştirelim, daha sonra biz bırakırız evine" dediğini, kendisinin de "ne yapacaksanız yapın" diyerek cevap verdiğini, sanığın "bunu alın" şeklinde talimat verdiğini ancak bu talimatı uygulattırmadığını, katılanın daha sonra neden karakola götürüldüğünü anlamadığını, ayrıca sanığın katılan hakkında karakolda işlem yapılmaması yönünde bir talimatını da hatırlamadığını,
Duruşmada; benzer anlatımlarından farklı olarak sanığın katılanın götürülmesi hususundaki talimatını uygulattırmadığını, sakinleştirmek istediği katılanın bağırmaya devam etmesi üzerine “götürün bunu, uzaklaştırın buradan” dediğini, bu sözü sanığın dışında, orada bulunan insanlara söylediğini, hastanenin düzgün çalışabilmesi açısından katılanın oradan uzaklaştırılması gerektiğini düşündüğü için bu sözü sarfettiğini, hastaneden ayrılmadan önce tanık....’in arayarak karakolda olan katılanı tanıklar ..... ve....’nin almaya geldiğini söylediğini, katılanın şahsına yönelik eylemleri sebebi ile işlem yapılacağı düşüncesi ile arandığını sandığını, "Allahından bulsun, nereye gidiyorsa gitsin" dediğini, buradaki talimatın amacının gözaltı ya da adli manada bir emir olmadığını, sanığın "alın bunu götürün" şeklindeki emrini iptal ettikten sonra sanığın tekrar bu anlamda bir sözü olmadığını, kendisinin talimatı üzerine katılanı götürdüklerini,
Tanık ...; Mut Devlet Hastanesi müdürü olduğunu, zehirlenme olayı ile ilgili kaymakamın bilgi aldıktan sonra katılana hastalara bakmasını söyleyerek öğrenci yurduna gittiğini, katılanın alkollü gibi olduğunu, ancak alkol de kokmadığını, tanık ..... ile katılana durumunun iyi olmadığını ve aşağı inmemesini söylediklerini, ancak katılanın aşağı inerek hastalara müdahale etmeye başladığını, anormal tavırlarının devam ettiğini, orada bulunan vatandaşların da katılanı götürmeleri hususunda kendilerini uyardıklarını, kaymakamın hastaneye tekrar dönüp katılanı çağırttığını, birlikte odaya girdiklerini, bu sırada katılanın odasından gittikçe artan şekilde gürültüler gelmeye başladığını, bunun üzerine odaya giren sanığa katılanın "çık kardeşim, izin almadan niye giriyorsun" diye bağırdığını, kaymakamın katılana sanığın emniyet müdürü olduğunu ve kendisi için burada olduğunu söylediğini, ancak katılanın sanığın dışarı çıkması hususunda ısrar ettiğini, daha sonra kaymakamın polislere "yeter artık, alın bunu" dediğini, bu sırada tartışma çıktığını, kaymakamın katılanı teskin etmeye çalıştığını, ancak bağırmaya devam etmesi üzerine polis memurlarına "daha fazla dayanamayacağım, alın bunu buradan götürün" dediğini, gitmemek için polis memurlarına direnen katılanın kapının dışına çıkarılınca direnmeyi bıraktığını, sanığın polis memurlarına katılanın götürülmesi hususunda herhangi bir emir vermediğini, daha sonra kaymakamın kendisine ve tanık .....’e bunu yapmaya mecbur kaldığını söyleyerek katılanın evine götürülmesini istediğini, bu konuda da sanığın herhangi bir şey söylemediğini, daha sonra tanık ..... ile karakola gittiklerini, karakolda polislerle çay içen katılanın hakkında işlem yapılmasını istediğini, ancak polislerin "misafirimizsiniz" diyerek işlem yapmadıklarını, katılanı alıp eve götürdüklerini,
Tanık ...; Mut Devlet Hastanesinde doktor olduğunu, kaymakamın zehirlenme olayı ile ilgili bilgi alıp gittikten sonra tekrar geldiğini, kaymakamın katılanı çağırttığını, ancak katılanın gitmediğini, bunun üzerine kaymakamın gelip parmak işaretiyle "doktor buraya gel" demesinin ardından katılanın odasına geçtiklerini, anladığı kadarıyla katılanın kaymakama "bana doktor bey demelisiniz" dediğini, odadan bağırma sesleri gelmeye başlayınca sanığın kapıyı çalmadan içeri girdiğini, katılanın da sanığa "siz kimsiniz, çıkın" demesi üzerine tartışmanın şiddetlendiğini, kaymakamın polislere katılanı işaret ederek "alın bunu götürün" demesinin ardından sanığın da polislere "alın bunu götürün" şeklinde emir tekrarı yaptığını, basının dışarda olduğunun söylenmesi üzerine ortamın biraz yumuşadığını, ancak tartışma yeniden şiddetlenince kaymakamın yine "götürün bunu" dediğini, sanığın da "alın bunu götürün" diye polislere emri yinelediğini, gitmemek için polis memurlarına direnen katılanın kapının dışına çıkarılınca direnmeyi bıraktığını, katılanı eve götürmek için kaymakamdan izin alıp karakola gittiklerini, katılanın işlem yapılmasını istemesine karşın polislerin herhangi bir işlem yapmadığını,
Tanık ...; Mut Devlet Hastanesinde röntgen teknisyeni olduğunu, kaymakamın yurda gidip döndükten sonra katılana iki kez "doktor gel" dediğini, daha sonra katılanın kaymakam ile odaya girdiklerini, odadan yüksek sesle tartışma sesleri gelmesi üzerine sanığın kapıyı açıp içeri girdiğini, katılanın sanığa "kaymakam beyle görüşüyorum, çık dışarı" dediğini, kaymakamın ise sanığı emniyet müdürü olarak tanıttığını, ancak katılanın sanığın çıkması hususunda ısrarını sürdürmesi üzerine kaymakamın polis memurlarına "alın bunu götürün" dediğini, ortamı sakinleştirmeye çalıştıkları sırada kaymakamın emrini tekrarladığını, kaymakamın bu sözü ortaya söylediğini, sanığın da bu emri yinelemesi üzerine polislerin direnmesine rağmen katılanı götürdüklerini, yaklaşık 40-45 dakika geçtikten sonra kaymakamın kendilerini yanına çağırıp "gidin karakoldan başhekimi alın, evine götürün" dediğini, karakola gittiğinde polislerle çay içen katılanın hakkında işlem yapılmasını istediğini, ancak yapılmadığını, katılanda herhangi bir anormallik görmediğini, alkol de kokmadığını,
Tanık ...; kaymakamın koruması olduğunu, yurttayken sanığın kaymakama hastanede kavga çıktığı haberini verdiğini, bunun üzerine hastaneye geri döndüklerini, kaymakamın yanına çağırdığı katılanın gelmediğini, katılanın yalpalayarak yürüdüğünü, daha sonra katılan ve kaymakamın başbaşa odaya girdiklerini, katılanın bağırarak konuşması sebebiyle saldırı olur düşüncesine kapılıp sanığa içeri gireceğini söylediğini, sanığın ise kendisinin girmesinin daha uygun olacağını söyleyerek içeri girdiğinde katılanın sanığın üzerine yürüyüp "çık dışarı" diye bağırdığını, bağırma sesi üzerine koridorun kalabalıklaştığını, kendisinin de içeri girip katılan ile kaymakam arasında bir yerde durduğunu, katılanın bir taraftan bağırıp bir taraftan da elini kolunu sallamaya başladığını, bu sırada katılanın elinin yüzüne çarpması nedeniyle gözünün karardığını, sonrasında odadan çıkarıldığını, katılanın hastaneden götürülmesi için kimin talimat verdiğini duymadığını,
Tanık ...; polis memuru olduğunu, katılan, sanık ve kaymakam arasında önceden yaşanan tartışmaya tanık olmadığını, tanık .... ...."nin çağırması üzerine yukarı kata çıktıklarını, sanığın emirleri doğrultusunda katılanı ekip aracına davet edip zor kullanmadan karakola götürdüklerini, katılanın alkollü gibi olduğunu, tanık...."in telefon ile arayıp sanığın talimatını iletmesi üzerine katılanı bıraktıklarını, katılanın karakolda iken gitmek istediğini söylemediğini, katılanı zorla tutmadıklarını,
Tanık ...; polis memuru olduğunu, tanık .......seslenince diğer görevliler ile yukarıya çıktıklarını, katılanı polisler eşliğinde yürürken gördüğünü, zor kullanılmadığını, daha sonra tanık ...."in tanık....’i arayıp ne yapmaları gerektiğini sorduğunu, tanık...."in de talimatını sorduğu kaymakamın "götürsünler, evine yatırsınlar" dediğini, sanığın bu konuda bir şey demediğini,
Tanık .... Sarı; polis memuru olduğunu, katılanın alkollü olduğunun kolayca anlaşıldığını, yurda gittikten sonra hastanedeki tartışma olayının bildirildiğini, tekrar hastaneye döndüklerini, kaymakam ve katılanın birlikte odaya geçtiklerini, katılanın bağırma sesleri gelince sanığın kapıyı çalıp içeri girdiğini, bunun üzerine tartışma çıktığını, içeri girdiklerinde katılan ayakta saldırı pozisyonunda olduğunu, elini kolunu rastgele salladığını, bağırıp çağırdığını, sakinleşmeyince kaymakamın "buradan uzaklaştırın" veya "buradan götürün" dediğini, ancak sanığın bu konuyla ilgili bir talimatını duymadığını, katılanın polis memurları ile direnmeden gittiğini,
Tanık ...; polis memuru olduğunu, sarhoş olan katılanın uygulanacak tedavi konusunda tanık .... ile yaşadığı kavgayı bildirmesi üzerine kaymakam ve sanığın geri döndüklerini, kaymakam ile katılanın girdiği odadan tartışma sesleri geldiğini, talimat üzerine içeri girdiklerini, önce kaymakamın daha sonra da sanığın katılan için "alın götürün" dediğini, bu olayın iki kez tekrarlandığını, hiçbir güç kullanmadan katılanı davet edip ekip aracına bindiklerini, karakola gidip çay içtiklerini, katılanın bir ara dışarı çıkarak telefon ile de konuştuğunu, daha sonra tanıklar ..... ve...."nin gelip katılanı alarak karakoldan ayrıldıklarını,
Tanık ...; ilçe emniyet müdürlüğünde başkomiser olduğunu, katılanın alkollü vaziyette sanık ve kaymakamdan sonra hastaneye geldiğini, tanık .... ile katılanın birbirlerinin üzerine yürüdükleri bilgisi üzerine kaymakam ile sanığın gittikleri yurttan tekrar hastaneye döndüklerini, katılan ile yukarı çıktıklarını, bir ara tanık .... ...."nin diğer polis memurlarını da çağırması üzerine yukarıya çıktıklarını, bir süre sonra tanık ...."in kendisine ne yapacaklarını sorduğunu, durumu ilettiği kaymakamın "gitsin evinde istirahat etsin" şeklindeki talimatını tanık ...."e ilettiğini, katılanı kimin hangi amaçla verdiği talimat ile nereye götürüldüğünü bilmediğini,
Tanık ...; Mut Devlet Hastanesinde labaratuvar teknisyeni olduğunu, ikinci kattan gürültü geldiğini, hastalarla uğraşırken katılanın polisler tarafından araca bindirilip götürüldüğünü gördüğünü, katılanın her zamanki halinden agresif olduğunu, ancak alkollü olduğunu düşünmediğini,
Tanık ...; Mut Devlet Hastanesinde çalıştığını, kaymakamın katılanı kast ederek sanığa "alın bunu götürün" dediğini, sanığın da emir tekrarı yaptığını, polislerin katılanı götürdüklerini,
Tanık ...; polis memuru olduğunu, tanıklar ...., ....,...., .... ve ..."nın ekip aracı ile yanlarında katılan da olduğu halde karakola geldiklerini, katılana çay ikram ettiklerini, katılanın bir ara telefon görüşmesi yaptığını, kendilerinden hakkında adli işlem yapılmasını istemediğini,
Tanık ....; polis memuru olduğunu, katılan ve kaymakamın girdiği odadan sesler geldiğini, kapı açılınca sanık ve kaymakamın birkaç kez "alın bunu götürün" dediklerini, ancak daha sonra vazgeçtiklerini, katılan bağırmaya devam edince kaymakam ve sanığın tekrardan "alın bunu" demeleri üzerine herhangi bir zor kullanmadan katılanı arabaya davet ettiklerini, sonrasında karakola gidip sohbet ettiklerini, katılanın telefonla da konuştuğunu,
Tanık ....; polis memuru olduğunu, kaymakamın bilgi alıp gittikten sonra hastanede çıkan tartışmayı öğrenince geri geldiğini, katılan ile birlikte üst kata çıktığını, tanık .... ...."nin çağırması üzerine kendilerinin de kapısı açık olan odanın önüne gittiklerini, sanığın kendilerini odaya çağırarak "alın bunu götürün" dediğini, bu sırada tanık ....."in ortamı sakinleştirdiğini, kendilerinin dışarı çıktığını, ancak içeriden yine tartışma sesleri gelince kapıyı açan sanığın tekrardan "alın götürün" dediğini, "odamı terkedin" diyerek bağırmaya devam eden katılanı ekip aracı ile karakola götürdüklerini, katılanın alkollü bir hali olduğunu, ancak alkol kokmadığını, katılan ile sohbet edip herhangi bir işlem yapmadan sanığın talimatı ile evine gönderdiklerini,
Tanık ...; polis memuru olduğunu, katılanın ekipteki görevli diğer polis memurları ile karakola geldiğini, herhangi bir olumsuz durum ya da zor kullanma olmadığını, davranışlarından alkollü olduğunun anlaşıldığını, bir ara dışarı çıkarak cep telefonu görüşmesi yaptığını, daha sonra tanıklar ..... ve...."nin gelip katılan ile birlikte karakoldan ayrıldıklarını,
Tanık ....; katılanın arkadaşı olduğunu, olay akşamı birlikte vakit geçirdikleri katılanın alkol almadığını,
Tanık ...; ilçe sağlık grup başkanı olduğunu, olayı görmediğini, olayın ertesi günü katılan ile birlikte kaymakamın yanına gittiklerini, katılanın alkollü olması ve doktorla tartışmasından dolayı kaymakamdan özür dilediğini,
Tanık ...; polis memuru olduğunu, duyduğuna göre katılanın sanık ve kaymakamın talimatı ile karakola getirildiğini,
Sanık ...; Mut ilçesi emniyet müdür vekili olduğunu, olay günü saat 23.00 sıralarında öğrenci yurdunda zehirlenme olayı olduğunu öğrendiğini, durumu haber verdiği kaymakam ile birlikte hastaneye gittiklerini, katılanın sonradan geldiğini, kaymakamın davranışları tuhaf olan katılana “sen işleri buradan yönet” dediğini, ardından kaymakam ile pansiyona gittiklerini, bu sırada telefonla ile arayan tanık ...."in katılan ile tanık doktor ....’in kavga ettiğini, katılanın sonda taktığı hastanın ağzından burnundan kan geldiğini ve insanların rahatsız olduğunu söylediğini, durumu aktardığı kaymakam ile tekrar hastaneye döndüklerini, katılanın aşırı sinirli göründüğünü, acildeki hasta yataklarının arasında dolaşırken sendelediğini, kanaatine göre alkollü olduğunu, kaymakamın bir şey söylemeden yukarıya çıktığını, oradaki görevliye katılanı yukarıya çağırmasını söylediğini, katılanın gelmemesi üzerine tekrar haber gönderdiğini, ancak katılanın yine gelmediğini, bunun üzerine kaymakamın aşağıya indiğini, katılanı bir kaç kez çağırdıktan sonra geldiğini ve hep birlikte üst kata çıktıklarını, katılanın kaymakam ile odaya girdiğini, kendisinin ise tanıklar ..... ve.... ile oturmaya başladığını, bu esnada tanıklar .......ve ...."in ise koridorda beklediklerini, kısa bir süre sonra katılanın “herkes haddini bilecek, ben sana kaymakam bey diyorsam sen de bana doktor bey demek zorundasın” diye bağırdığını duyduğunu, bunun üzerine kaymakamı sürekli koruma görevi de olduğundan kapıyı çalıp içeriye girdiğini, bu esnada katılanın “çık kardeşim dışarı” diye bağırdığını, kaymakamın da katılana "kendisi yeni atanan emniyet müdürümüzdür" dediğini, katılanın alaycı bir tavırla “ilçemize yeni gelmişsin, hizmet vermeye gelmişsin, hoş gelmişsin ama yine de çık dışarıya, defol” dediğini, şaşırıp bir şey demediğini, kaymakamın ise “müdür bey benim için burada” şeklinde cevap verdiğini, katılanın ayağa kalkıp “çık kardeşim, burası benim odam” diye bağırmaya başladığını, bağırmalar üzerine tanıklar ..... ve.... ile katta bulunan diğer polis memurları ve hastane görevlilerinin içeriye girdiklerini, kaymakama ve kendilerine saldırı pozisyonunda olduğu için bırakıp gidemediğini, bu nedenle kaymakama “müsaade ederseniz evine gönderelim” dediğini, kaymakamın herhangi bir şey söylememesi üzerine odada bulunan memurlara “doktor beyi alın” dediğini, memurların yanına gittiği katılanın iyice hırçınlaşması nedeniyle kaymakamın “durun, bırakın” diyerek kalabalığı dışarı çıkarttığını, içeride tanıklar ..... ve...."nin kaldığını, bunun üzerine katılanın kendisine ve kaymakama parmağını sallayarak “bunun hesabını sizlerden soracağım” diye bağırmaya başlayınca kalabalığın yeniden içeriye girdiğini, katılanın elini sağa sola sallarken tanık .... ....’nin suratına yanlışlıkla vurduğunu, bunun üzerine tanık .... ...."nin dışarı çıktığını, bu yaşananlar sonrasında kaymakamın “artık dayanamayacağım, alın götürün” dediğini, bu sözü polis memurlarına değil ortaya söylediğini, katılan da dahil herkesin odadan çıktığını, tanık ....."in “müsaade ederseniz, biz alalım, sakinleştirelim, eve öyle bırakalım” dediği kaymakamın “alın götürün, ne yaparsanız yapın” şeklinde cevap verdiğini, işler bittikten sonra emniyet binasına geri döndüklerini, orada bulunan görevlilerden öğrendiğine göre katılanın uzaklaştırılması için ekip aracına bindirildiğini, gece vakti gidecek bir yer olmadığından çay ikram etmek için karakola götürüldüğünü, karakolda iken telefonla konuştuğunu, hatta konuşmanın bir kısmını sokakta yaptığını, kaymakama da bilgi verildikten sonra tanıklar ..... ve...."nin katılanı evine bıraktıklarını, emir tekrarı yapmadığını, katılanın karakola götürüleceğine de ihtimal vermediğini, katılanı serbest bıraktıranın kaymakam olduğunu, katılanın karakola götürülmesinde dahli olmadığını savunmuştur.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu 5237 sayılı TCK’nun "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesinde;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
...b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
...d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle
...İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır..." hükümlerine yer verilmiştir.
Maddenin 1. fıkrasında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekline yer verilmiş ve eylem bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile yaptırıma bağlanmış, 2. fıkrasında ise, suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilerek, failin iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı hükmüne yer verilmiştir. 3. fıkrasının (b) bendinde, suçun birden fazla kişi ile işlenmesi; (d) bendinde de suçun kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi cezayı arttırıcı neden olarak öngörülmüştür.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması ve sınırlandırılmasıdır. Nitekim bu durum madde gerekçesinde; “korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için göz önüne alınması gereken 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun “Kaymakamların hukuki durumları, görev ve yetkileri” başlıklı bölümünün 32. maddesi ise;
"A) Kaymakam, ilçe sınırları içinde bulunan genel ve özel kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir;
B) Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder. Kanun, tüzük, yönetmelik ve Hükümet kararları hükümlerinin yürütülmesi için emirler verir. Bu teşkilat amir ve memurları kaymakam tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle ödevlidir;
...
Ç) İlçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının tasarrufa mütaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için kaymakam gereken karar ve tedbirleri alır..." şeklinde düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
03.10.2006 tarihinde Mut ilçesindeki özel bir yurtta kalan 35 öğrencinin gıda zehirlenmesi şikâyeti ile katılanın başhekim olarak görev yaptığı Mut Devlet Hastanesine kaldırıldıkları, ilçe kaymakamı olan tanık ..."ın durumu öğrenmesi üzerine bilgi almak amacıyla ilçe emniyet müdür vekili olan sanık ve diğer polis memurları ile hastaneye gittiği, haber verilen katılanın da hastaneye ulaştığı, tanık ...."ın bilgi aldıktan sonra zehirlenme olayının gerçekleştiği yurdu görmek için sanıkla birlikte hastaneden ayrıldığı, bir süre sonra katılan ile diğer doktor tanık ...."in yapılması gereken tıbbi müdahale konusunda anlaşmazlığa düşüp hasta ve yakınlarının önünde tartışmaya başlamaları ve hastanede bulunan vatandaşların da bu durumdan rahatsız olmaları üzerine haber verilen kaymakam ve sanığın hastaneye geri döndükleri, kaymakam ve katılanın idari kısımda bir odaya girdikten sonra aralarında tartışma çıktığı, tartışma sırasında katılanın kaymakama bağırmaya başlaması üzerine sanığın da tarafların bulunduğu odaya girdiği, bu kez katılanın sanıktan dışarı çıkmasını isteyerek bağırmaya devam ettiği, kaymakamın sanığın emniyet müdürü olduğunu ve kendisi için burada bulunduğunu söylemesine karşın katılanın bu isteğinde ısrarcı olduğu ve bu sırada birkaç kez arbede yaşandığı, ardından götürüldüğü polis merkezinde adli işlem yapılmaksızın bir kaç saat tutulduktan sonra gitmesine izin verildiği hususunda bir şüphe bulunmamaktadır.
Katılan aşamalarda ilçe kaymakamının ve sanığın talimatı üzerine polis memurlarınca rızası dışında emniyet binasına götürüldüğünü iddia etmiştir.
Aşamalarda dinlenen tanıklardan bir kısmı kaymakamın talimatı üzerine; bir kısmı sanığın talimatı üzerine; bir kısmı ise kaymakamın talimatının sanık tarafından tekrarlanması üzerine katılanın odadan çıkartılarak emniyet binasına götürüldüğünü beyan etmişler, aynı ortamda bulunmalarına karşın beyanları arasındaki çelişki giderilememiştir.
Sanık ise katılanın hastaneden götürülmesi hususunda bir talimat vermediğini, bu talimatın kaymakam tarafından o an tartışmanın yaşandığı odada bulunan kişilere verildiğini, katılanın emniyet binasına götürüldüğünü bilmediğini ve serbest bırakılmasına dair bir talimat da vermediğini savunmuştur.
Katılan ve tanıkların beyanlarına göre; katılan emniyet binasında nezarethaneye alınmamış ve telefonla konuşmasına müdahale edilmemiştir.
Öte yandan ilçe kaymakamı ... ile katılanın emniyet binasına götürülüp bir kaç saat tutulmasında iştiraki bulunan polis memurları hakkında verilen soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararlar kesinleşmiş, sadece sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nun 161/5. maddesi uyarınca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan yargılamasının yapılması için son soruşturmanın açılmasına karar verilmiştir.
İlçe emniyet müdür vekili olan sanığın, katılanın emniyet müdürlüğüne götürülmesi hususunda talimat verdiği iddiasının hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanamadığı, kaymakamın “götürün bunu” şeklindeki talimatının sanık tarafından da tekrar edildiği kabul edilse dahi “götürün bunu” şeklindeki söylemin “olay yerinden uzaklaştırın” anlamına da geldiği, sergilediği davranışlar ve tedavi yöntemleri sebebiyle acil serviste görev yapan diğer doktorla tartışıp müdahale ettiği hastalardan tanık ...’nın rahatsızlanmasına neden olan ve bu sebeple vatandaşların da huzursuz olmasına yol açan katılanın hastaneden uzaklaştırılmasının 5442 sayılı Kanunun 32/B maddesinde yer alan “Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır” şeklindeki düzenleme gereğince kaymakamın görevi olduğu ve katılanın olay yerinden uzaklaştırılması amacıyla emniyet binasına götürülmesinin, nezarethaneye alınmaması ve misafir gibi davranılması dikkate alındığında gözaltı işlemi sayılamayacağı anlaşıldığından sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun sübut bulmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.11.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.