11. Hukuk Dairesi 2015/13326 E. , 2016/5153 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ....... ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/09/2014
NUMARASI : 2014/113-2014/477
Taraflar arasında görülen davada ........ Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10/09/2014 tarih ve 2014/113-2014/477 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 03/05/2016 günü hazır bulunan davacı vekili Av. B.. Ü.. ile davalı vekili Av. F........ A....... S......... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ......... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında işletme hakkı devir sözleşmesi (İHDS) imzalanmadan önce 28/06/2006 tarihinde davalıya ait elektrik hatlarının yere sarkması sonucu Mahsun Kırmacı"nın elektrik tellerine takılarak elektrik çarpması sonucu yaralandığı iddiasıyla ......Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2006/388 Esas sayılı dosyası ile açılan dava sonunda mahkemenin 2009/574 Karar sayılı 22/12/2009 tarihli kararıyla tazminata hükmettiğini, tazminatın ferileri ile birlikte 253.974,41 TL olarak ..........İcra Müdürlüğü"nün 2010/2828 Esas sayılı dosyasına ödendiğini ileri sürerek, 253.974,41 TL"nin davalıdan ödeme tarihi itibariyle ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın rucüan tazminat istemine ilişkin olup TBK"nın 73. maddesi gereğince rucü davalarının 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, ödeme tarihi dikkate alındığında dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın esastan ve zamanaşımından reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 6098 sayılı TBK"nun 73. maddesine göre rucü davalarında tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her halde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağının düzenlendiği, somut olayda davacının ........ İcra Müdürlüğü"nün dosyasına 17/02/2010 tarihinde 239.300,00 TL, 26/04/2011 tarihinde 14.474,41 TL ödeme yaparak borcun tamamını ödediği, ödeme tarihi itibariyle davacının sorumlu kişiyi bildiği, ödeme tarihi (26/04/2011) ile davanın açıldığı 13/02/2014 tarihi arasında 2 yıldan fazla süre geçtiği, 6101 Sayılı TBK"nın Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu"nun 5/2 maddesine göre, “Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibari ile bu süre dolmuşsa hak sahipleri TBK"nın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak 1 yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre TKB"da öngörülen süreden daha uzun olamaz” hükmünün düzenlendiği, 818 sayılı BK"nunda rücu alacağının zamanaşımına uğramasına ilişkin belirlenmiş bir süre bulunmadığı, T.B.K ile getirilen düzenlemede 2 yıllık süre öngörüldüğü davacının 26/04/2011 tarihinden başlayarak 2 yıllık süre içerisinde davasını açmadığı, 6101 Sayılı Yasanın 5/2 maddesinde getirilen ek bir yıllık sürenin TBK"nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren başladığı, bu ek süre içinde de davanın açılmadığı gerekçesiyle davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, işletme hakkı devir sözleşmesi ve hisse satış sözleşmesinden kaynaklanan rücuen alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir. Ancak, davacı taraf yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere Tedaş"ın özelleştirme kapsamına alınması ve 20 ayrı dağıtım şirketine ayrılması sonrasında davacı ile davalı arasında 24.07.2006 tarihinde "İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi" akdedildiğini, anılan sözleşmenin 7.4, 7.6, 9.3 ve 9.4 maddelerinde dağıtım faaliyetinin yürütülmesi amacıyla gerçekleştirilen iş ve işlemlerden kaynaklanan sorumluluğun dönemsel olarak paylaştırıldığını, davalının sözleşme öncesi gerçekleştirdiği işlemler nedeniyle haksız fiile dayalı tazminat davasına ilişkin ........Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2006/388 Esas, 2009/574 Karar sayılı kararıyla tazminata hükmettiğini, tazminatın ferileri ile birlikte kendisi tarafından ödendiğini ileri sürmüş olup, açıkça sözleşme ilişkisine dayanmıştır.
Bu durum karşısında mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın sözleşme ilişkisi çerçevesinde ele alınması ve zamanaşımı def"inin de buna göre 6098 sayılı TBK"nın 146. (mülga 818 sayılı 125) maddesi uyarınca değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile somut olaya uygun düşmeyen mevzuat hükümleri çerçevesinde yazılı gerekçe ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.350 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 05/05/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı talebini, 24.07.2006 tarihli İşletme Hakı Devir Sözleşmesinin 7. maddesine dayandırmaktadır. Bu madde, "Üçüncü Kişilerin Hak İddiaları" başlığını taşımaktadır.
24.07.2006 tarihli İşletme Hakı Devir Sözleşmesi, dosyamızda davalı olan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. ile hisselerinin tamamı bu şirkete ait ......... Elektrik Dağıtım A.Ş. arasında yapılmıştır. Bir başka ifade ile, sözleşmenin imzalandığı tarihte Aras Elektrik Dağıtım A.Ş. nin % 100 hissesi davalı TEDAŞ"a aittir.
Hisse satış sözleşmesi, alıcı .......... Enerji Yatırmları A.Ş. ile satıcı T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı arasında yapılmıştır. Hisse satış tarihine kadar, sözleşmede "Şirketler" içerisinde gösterilen ....... Dağıtım A.Ş."nin tüm hiseleri kamuya ait olup, bu satışla özelleştirilmiştir.
Dava konusu ödemenin yapıldığı 17.02.2010 ve 26.04.2011 tarihlerinde davacı şirketin hisseleri özelleştirilmemiş, dava konusu ödeme, davacı şirketin hisselerinin kamuya ait olduğu dönemde yapılmıştır. Dolayısıyla, bu ödeme şirket kayıtlarında mevcuttur. Bu nedenle, özelleştirme amacıyla hisse satışı tarihinden önce kayıt altına alındığından, davacı şirkete ait mali tablolarda yer alması gerekir. Davacı şirketin hisselerinin satıldığı tarihteki bilançosuna da yansıdığı ve bu bilançoya göre, davacı şirketin hisse değerinin belirlendiği, hisse satış sözleşmesinin imzalanması ile birlikte, Hisse Satış Sözleşmesi hükümlerine göre, alıcı tarafından, davacı şirketin satış tarihindeki bilançosunun bilindiğinin kabulü gerekir.
Davacı şirketin hisselerinin satışı, özelleştirme kapsamında yapıldığından, uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak hükümlerin belirlenmesinde ve sözleşmelerin yorumunda, bu hususun göz önünde bulundurulması gerekir.
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun"un 1. maddesine göre, özelleştirmenin amacı, bu madde kapsamındaki kamu kuruluşlarına ait payların, "..temel kuruluş amaçlarına uygun mal ve hizmet üretim birimlerinin işletilmesi haklarının, ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak için özelleştirilmelerine ilişkin esasları düzenlemektir." şeklinde tarif edilmiştir. Buna göre özelleştirmenin amacı, ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamaktır. Özelleştirme kapsamındaki hisse satışlarından kaynaklanan ihtilaflarda, yasada belirtilen bu amacın göz önünde bulundurulması gerekir.
Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacı şirketin hisselerinin özelleştirilmesinden önce yapılan bu ödeme, davalıdan ve kamudan istenemez. Bu talep, 24.07.2006 tarihli sözleşmenin 18.6. maddesi ile 28.06.2013 tarihli sözleşmenin "Alıcının Taahütleri" başlıklı 9.maddesi hükümlerine ve özelleştirmenin amacına aykırıdır.
Her ne kadar, mahkemece esasa girmeden davanın zamananaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın reddine ilişkin yerel mahkeme kararı sonucu itibariyle doğrudur.
Bu nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, sonucu itibariyle doğru bulunan kararın HUMK"nın 438/son maddesi uyarınca gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 05.05.2016