10. Hukuk Dairesi 2016/18971 E. , 2017/2115 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamda belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, davacı gerçek kişiler bakımından verilen kararın bozmaya uygun olmasına ve davacı şirketin açtığı iflas erteleme davasında alınan 27.01.2012 tarihli ihtiyati tedbir kararı ve bu karardan sonra davalı Kurumca davacı şirket hakkında takibe geçilip de 2012 yılı 10-11-12 ayları ile 2013 yılı 1. aylar bakımından 2013 yılında düzenlenen ve 30.04.2013 tarihinde şirkete tebliğ edilen davaya konu ödeme emirleri nedeniyle iflasın ertelenmesine dair verilen tedbir kararı nedeniyle haklı sebebin gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında bu davacılar hakkında verilen ödeme emirlerinin iptaline dair karar isabetli ise de, davacı ... Teks. Konf. ve Mağ. San. Tic. A.Ş. hakkında ... 4. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2015/145-2015/338 sayılı ilamında iş bu dava devam ederken 22.04.2015 tarihinde davacının iflasına karar verildiği ve kararın temyiz edilmesi sebebiyle kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şeklidir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Ne var ki İİK"nın 194. maddesi uyarınca, iflasın açılması ile müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları, acele haller ve maddede yazılı olanlar haricinde durur ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından 10 gün sonra devam olunabilir. Bu hükmün amacı, iflasın açılması ile tasarruf yetkisi kısıtlanıp yerini iflas idaresi alan müflisin davacı veya davalı bulunduğu davaları devam ettirmekte fayda olup olmadığının tespiti noktasında iflas idaresine imkan sağlamaktır. İflas idaresinin bu dava takip yetkisini kullanıp kullanmayacağını tespit edebilmek için, ilk önce iflas organlarının teşekkül etmesi ve her dava hakkında esaslı bilgi sahibi olması gerekir. İşte bu nedenle müflisin hukuk davalarının belli bir süre durması kabul edilmiştir.
Bu itibarla davacı şirketin aktif dava ehliyeti bakımından, davacının iflasına dair kararın kesinleşmesi beklenilerek, sonucuna göre yukarıda bahsedilen Kanun hükmünün mahkemece değerlendirilmesi gerekirken, bu hususlar nazara alınmadan yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Belirtilen maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Üye ..."ın muhalefetine karşı, Başkan ..., Üyeler ..., ... ve ..."ın oyları ve oyçokluğuyla 14.03.2017 gününde karar verildi
-KARŞI OY-
Dairenin sayın çoğunluğu ile aramızda oluşan çelişki, şirket yönetim kurulu üyesi olan davacı özel kişi tarafından açılan ödeme emrinin iptali davasında verilen kararların daire çoğunluğu tarafından onanması hakkındadır.
Diğer davacı şirket tarafından açılan "iflasın ertelenmesi" davası, olumsuz sonuçlanmış ve şirketin "iflasına" karar verilmiştir. İflas erteleme tedbirleri nedeniyle borcun ödenmemesindeki "haklı sebep" hali ancak iflas erteleme süreci içerisinde kabul edilebilir (506 s.K m.80/12, 5510 s.K m.88/20). Çünkü bu süreçte önemli olan şirketin canlanması ve ticari hayata katılmasının sağlanmasıdır. Bu amaca ulaşmayı engelleyici biçimde, şirkete dolaylı olarak zarar verebilecek şekilde şirket yönetim kurulu üyelerini sorumlu tutmak haksız sonuçlar yaratabileceğinden; sadece bu süreçle sınırlı olarak yönetim kurulu üyelerinin prim borçlarını ödememelerinde "haklı sebep" bulunduğunu kabul etmek mümkündür.
Bu süreç olumlu veya olumsuz sonuçlandıktan sonra (iflas erteleme süreci sona ermiş olmakla) şirket yönetim kurulu üyelerinin müşterek ve müteselsil sorumlulukları olduğundan, prim borcunu ödememe konusunda "hakla sebepleri" olduğundan artık söz edilemez. İİK m.179/b uyarınca da duran takiplere otomatik olarak devam edilmesi gerekir. Yönetim kurulu üyeleri hakkında kurumca yapılan takipler de hakla hale gelmiş olur.
Bu nedenle yönetim kurulu üyesi olan davacının sorumluluğuna karar verilmesi gerektiğinden ve aksi yönde verilmiş mahkeme kararının bu yönden bozulması gerektiğinden, Dairenin sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyorum.