
Esas No: 2013/9293
Karar No: 2014/3289
Karar Tarihi: 28.04.2014
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2013/9293 Esas 2014/3289 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Gebze 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 25/06/2013
NUMARASI : 2009/424-2013/348
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ile davalılardan N.. Ç.. ve İ.. Ş.. vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, arsa sahibi davalı İ.. Ş.. ve dava dışı Y. Ş.."ün davalı yüklenici M.. G.. ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını, inşaatın tamamlanıp kat irtifakının kurulduğunu, müvekkili ile davalı M.. G.. arasında imzalanan Gebze .... Noterliğinin 04.04.1997 tarih ve 14997 yevmiye no"lu düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile davalı M.. G.."ın 1. kat 8 numaralı daireyi müvekkiline satma vaadinde bulunduğunu, müvekkilinin bedelini ödeyerek o tarihten bu yana dairede oturduğunu, dava dışı arsa sahibi Y. Ş.."ün 25.12.2002 tarihinde 8 numaralı dairede bulunan 1/2 hissesini kızı olan diğer davalı N.. Ç.."e devrettiğini, dairenin 1/2 hissesinin de diğer davalı İ.. Ş.. adına kayıtlı olduğunu, davalı N.. Ç.."in de aynı yerde oturup, arsa sahibi Y. Ş.."ün kızı olması nedeniyle dava konusu dairenin müvekkili tarafından satış vaadi sözleşmesine dayanılarak alındığını bilebilecek durumda olduğunu ileri sürerek, 8 no"lu dairenin tapusunun iptali ile müvekkili adına tescilini, mümkün olmazsa fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL"nin yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar İ.. Ş.. ve N.. Ç.. vekili, projeye ve ruhsata göre, dava konusu 8 no"lu dairenin kapıcı dairesi olarak tahsis edildiğini, ancak davalı M.. G.."ın ortak alanlardan olan kapıcı dairesini davacıya satmaya kalkıştığını, dava konu edilen 8 no"lu dairenin her ne kadar müvekkilleri adına kayıtlıysa da kapıcı dairesi olduğundan 3. kişilere satışa konu edilemeyeceğini, nitekim satış vaadi sözleşmesinde dava konusu dairenin kapıcı dairesi olduğunu tarafların da kabul ettiğini, davacının iyiniyetli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı M.. G.., arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi nedeniyle taahhüt ettiği bütün işleri yapmasına rağmen, 8 no"lu dairenin tapusunun kendisine verilmediğini, 8 no"lu daireyi davacıya noter satışı ile sattığını, İ.. Ş.. ve N.. Ç.."in taşınmazı davacıya vermesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davaya konu 8 numaralı dairenin akdedilen satış vaadi sözleşmesinden önce davalılar N.. Ç.. ve İ.. Ş.. adına kayıtlı olduğu, malikler dışında, davalı M.. G.. ile davacı arasında yapılan ve ayni nitelik arz etmeyen sözleşme gereğince tapu iptali ve tescil talebinin reddi gerektiği, buna göre davacı ile sözleşme yapan davalı M.. G.. açısından aldığını geri verme borcunun doğduğu gerekçesiyle, davaya konu edilen taşınmazın tapusunun iptali ile davacı adına tescili talebinin reddine, terditli talep açısından 10.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı M.. G.."dan alınarak davacıya verilmesine, diğer davalılar açısından talebin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile davalılar N.. Ç.. ve İ.. Ş.. vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davalı yüklenici M.. G.. ile davalı arsa sahibi İ.. Ş.. ve dava dışı arsa sahibi Y. Ş.. arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye isabet eden 8 no"lu dairenin tapusunun iptali ile yükleniciden taşınmazı satış vaadi sözleşmesiyle devralan davacı adına tescili istemine ilişkindir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; “ Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir.Yine aynı Kanun"un “Tanımlar” başlıklı 4822 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin (e ) bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi”; (h) bendinde tüketici işleminin, "mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi, (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları” ifade edeceği belirtilmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/e maddesine göre tüketici, bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişidir. Bu tanımdan hareketle, her alıcının tüketici olmadığını söylemek mümkündür.
Kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yeniden satış, ticari olarak kullanma vs. gibi amaçlarla da alıcı olunabilir. Bir mal veya hizmeti, bu amaçlarla satın alanlar, tüketici sayılmaz.
Ticari veya mesleki amaç, alıcının amacına göre belirlenir. Amaç (saik), işlemin niteliğini belirleyen bir unsurdur.
Tüketilmek üzere piyasaya sunulan ürün ve işleri, bedeli karşılığında, edinmek, kullanmak, bu ürün ve işlerden yararlanmak, bir tüketim işlemidir. Burada özellik objektiftir ve karine, tüketme işlemidir. Tüketici de, bu işlemi yapan kişidir (İlhan, Cengiz, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun-Şerh, Ankara 2006, 1. Baskı, s.20).
Tüketici işlemi, tüketici ve satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade eder. Ancak her türlü hukuki işlem, tüketim sonucunu doğurmaz. Satış sözleşmesi, mülkiyeti devir gayesi güden sözleşmelerin başında gelir ve tüketim amaçlı düzenlendiği takdirde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalır.
Görülmektedir ki, 4077 sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.
Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan Taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur.
Giderek 4077 sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir.
Az yukarıda açıklandığı üzere 4077 sayılı Kanunun 3. maddesinin ilk şeklinde “mal” kavramı “ticaret konusu taşınır eşya” olarak tanımlanmışken 4822 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş; diğer unsurlar yanında “ alış-verişe konu olan konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar” da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun kapsam ve koruması altına alınmıştır.
4077 sayılı yasanın 4. maddesi kapsamında da sıklıkla satın alma tabiri kullanılmaktadır. Bu madddede mal ve hizmetler açısından bir ayrım yapılmaksızın "satış", "satıcı", "satın alınan" ifadeleri ile nihai tüketici olarak satın alanın ayıplı mal ve hizmet alımına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
4077 sayılı Yasa"nın 23. maddesi, "Bu Kanun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır" hükmünü taşımaktadır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, somut olayda davacı, davalı yüklenicinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan haklarını dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan BK"nın 162 vd. maddeleri hükümlerine göre temlik aldığını ileri sürerek talepte bulunmuş olup, uyuşmazlığın çözümünde davalılar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı olarak davalı yüklenicinin dava konusu daireyi hak edip etmediği, yani edimini yerine getirip getirmediği tartışılıp değerlendirileceğinden bu kanunun uygulanmasıyla ilgili bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Yasa"nın 23. maddesi hükmü, Yasa"nın uygulanmasıyla ilgili olarak çıkabilecek tüm uyuşmazlıklara ilişkin davalara tüketici mahkemelerinde bakılmasını öngörmüştür. Başka bir ifadeyle, 4077 sayılı Yasa, bir uyuşmazlığa tüketici mahkemesince bakılmasının tek koşulu olarak, uyuşmazlığın kendisinin uygulanmasıyla ilgili olarak çıkmış olmasını aramıştır.
Somut olayda, 3/h bendinde yer alan "tüketici işlemi" 3/c bendinde yer alan "mal" bulunmamakta olup, yasada dar kapsamlı mal ve hizmet ilişkileri, olağan tüketim işleri kapsama alınmıştır. Anılan sözleşmeden kaynaklanan eldeki davada yüklenicinin dava konusu daireyi hak edip etmediği sözleşme hükümlerine belirleneceğinden, 4077 sayılı Yasa"nın uygulanması söz konusu olmadığından, olayın çözümünün genel hükümler çerçevesinde yapılması gerekir. Aksinin düşünülmesi halinde üst düzey teknolojiyle gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi yasa kapsamında kaldığının ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıkların da yasanın amacına rağmen Tüketici Mahkemelerinde bakılması gerekeceğinin kabulü icap eder.
Nitekim, aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 26.02.2003 tarih ve 15-127 E, 102 K; 10.11.2010 tarih ve 15-560 E, 589 K; 19.10.2011 tarih ve 13 -538 E, 648 K sayılı ilamlarında da açıklanmış bulunmaktadır.
Açıklanan bütün bu nedenlerle Tüketici Mahkemesi görevli olmayıp, doğru olarak Asliye Hukuk Mahkemesine açılan davada 11.01.2011 tarihli celsede uyuşmazlığa Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılarak uyuşmazlığın çözümlenmesi doğru olmamıştır.
2- Bozma nedenine göre, davacı vekili ile davalılar N.. Ç.. ve İ.. Ş.. vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
3-Kabule göre, mahkemece 09.04.1990 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi hükümleri uyarınca yüklenici davalı M.. G.."ın 8 no"lu daireyi hakedip etmediği konusunda bilirkişi incelemesi yapılıp, tarafların iddia ve savunmaları sundukları deliller çerçevesinde tartışılıp değerlendirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu konuda görüş bildirildiği hususu gözardı edilerek, dava konusu taşınmazın, akdedilen satış vaadi sözleşmesinden önce davalılar adına kayıtlı olduğu, malikler dışında,
yüklenici davalı ile davacı arasında yapılan ve ayni nitelik arz etmeyen sözleşme gereğince tapu iptali ve tescil talep edilemeyeceği yönündeki hatalı gerekçeye dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebinin reddi ile davalı yüklenici M.. G.. yönünden tazminat talebinin kabulü doğru olmamıştır.
SONUÇ :Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekili ile davalılar N.. Ç.. ve İ.. Ş.. vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harçların istek halinde iadelerine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.