10. Hukuk Dairesi 2020/7140 E. , 2021/6929 K.
"İçtihat Metni"Bölge Adliye
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
...
...
Dava, iş kazası sonucu sigortalının vefatı nedeniyle maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karara karşı, davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince verilen kararın davalılar vekilleri tarafından süresi içersinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I- İSTEM:
Davacı vekili 29.11.2016 tarihli dava dilekçesinde özetle, müvekkillerinin murisi sigortalının 04.10.2012 tarihinde iş kazası geçirerek vefat etmesi nedeniyle , fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak üzere davacı eş ve çocukların her biri lehine ayrı ayrı 1.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 08.05.2019 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat istemini neticeten Eş ... için 154.575,38 TL’ye Çocuk ... için 23.312,15 TL’ye ve Çocuk ... için 49.754,91 TL’ye artırmıştır.
II- CEVAP:
Davalı ... vekili, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davada talep edilen tazminat miktarlarının pek fahiş olduğundan bahisle davanın reddini savunmuştur.
Davalı şirket vekili,haksız ve yersiz olarak açıldığından bahisle davanın reddini savunmuştur.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesince; “Davanın kabulü ile Davacı eş ... için 154.575,38 TL Maddi tazminatın ve 50.000,00 TL Manevi tazminatın kaza tarihi olan 04.10.2012 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak bu davacıya verilmesine, Davacı çocuk ... ... ... için 23.312,15 TL Maddi tazminatın ve 50.000,00 TL. Manevi tazminatın kaza tarihi olan 04.10.2012 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak bu davacıya verilmesine, Davacı çocuk Seda ... ... için 49.754,91 TL Maddi tazminatın ve 50.000,00 TL. Manevi tazminatın kaza tarihi olan 04.10.2012 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak bu davacıya verilmesine"" şeklinde karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince verilen kararın davacılar ve davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının HMK"nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; Sigortalının asansörde mevcut olan Acil Kurtama Sisteminin çalışmasını beklemeden harekete geçtiği, diğer davalı şirketin ise asansöre etek sacı yapılması konusunda müvekkili belediyeye bilgi vermediği için kusurlu olduklarını belediyenin ise bir kusurunun bulunmadığını, SGK tarafından açılan Rücu dava dosyasında farklı kusur oranlarının benimsendiğini, hesap raporunun aktüer bilirkişiden alınması ve SGK tarafından bağlanan gelirin tenzil edilmesi gerektiğini, davacı anne ve çocukların her biri lehine aynı miktarda manevi tazminat belirlenmesinin hatalı olduğunu beyanla kararının bozulmasını talep etmiştir
Davalı ... Asansör Elek. İnş. San Tic. Ltd. Şti vekili temyiz dilekçesinde özetle; Sigortalı ikaz edilmesine rağmen sakin olmayıp ekiplerin gelmesini beklemediği, temkinli ve özenli davranmayarak kazaya davetiye çıkardığı, Otomatik Kurtarıcının devreye girmesini beklemeyerek , kat arasında ayaklarını uzatmış bir halde iken geriye dönerek kat arasına atladığı ve dengesini kaybederek asansör boşluğuna düştüğü için iş kazasının meydana gelmesinde sigortalının tam kusurlu olduğunu, asansör kapı anahtarının müvekkili tarafından Belediye yahut Belediyenin görevlilerine teslim edilmediğini, asansör etek sacının ise asansörün ilk imalatı ve montajı sırasında yapılması gereken ekipmanlardan olduğunu, Müvekkili firmanın ilk imalat ve montajı yapmayıp sadece asansörün bakımını üstlendiğini, bakım şartnamesinde ise Belediye Başkanlığının etek sacı yapılması konusunda müvekkil firma ile anlaşma yapmadığını, bu konuda müvekkil firmayı görevlendirmediğini bu nedenle etek sacının olup olmamasının müvekkili firmaya yüklenebilecek bir kusur olmadığını, olay anında elektrikler kesildikten sonra kurtarıcının devreye girdiğini ancak sigortalının 3 dakikalık zaman birimi içerisinde beklemediği, asansöre dışarıdan ve içeriden Müdahalede bulunulduğu için kurtarıcının devreden çıktığını, asansörün bu nedenle kat arasında kaldığını, dosyalardaki bilirkişi raporlarında da bu durumun tespit edildiğinden müvekkili hakkındaki davanın reddedilmesi gerektiğini beyanla kararının bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Somut olayda işverenin iş kazasından sorumluluğu noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makineleşmenin artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.” “İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddeye göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür. Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre; "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler." düzenlemesi yer almıştır.
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Mevzuatta yer alan teknik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır. Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Diğer yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Somut olayda, 04.10.2012 tarihinde sigortalı ...’in Davalı ... Başkanlığında işçi olarak çalışması nedeniyle olay günü Belediye Başkanlığı binasındaki asansörde bulunduğu sırada meydana gelen elektrik kesintisi sebebiyle, asansör kabininde katlar arasında kaldığı, sigortalının haber vermesi üzerine Belediye çalışanları tarafından asansör kapısının açıldığı, sigortalının da kabinden kata atlayarak kendini kurtarmaya çalıştığı sırada asansör boşluğuna düşerek vefat ettiği, hükme esas alınan kusur raporlarında davalı ... %60, asansöre bakım hizmeti veren davalı şirket %30 ve müteveffa sigortalı %10 kusurlu kabul edilmiştir. Olayla ilgili Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan delil tespitinde alınan raporlara göre asansör acil kurtarma sisteminin mevcut ve aktif halde olduğu, asansörün mekanik ve kumanda sisteminde bir eksiklik olmadığı tespit edilmiştir. Bu tespitlere göre sigortalının içinde bulunduğu kabinde acil kurtarma sistemi olmasına rağmen olay anında neden devreye girmediği, bu sistemin ne kadar bir sürede devreye girdiği, sigortalının kabinde ne kadar süreyle kurtarılmayı beklediği, kurtarma çalışmalarının ne kadar sürdüğü hususları yeterince açıklığa kavuşturulmadan alınan kusur raporuna itibar edildiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, iş kazasının gerçekleştiği asansörde acil kurtarma sistemi olmasına rağmen, olay anında neden devreye girmediği, bu sistemin ne kadar bir sürede devreye girdiği, sigortalının kabinde ne kadar süreyle kurtarılmayı beklediği, kurtarma çalışmalarının ne kadar sürdüğünü araştırarak açıklığa kavuşturmak, eğer acil kurtarma sistemi süresi içerisinde devreye girmemiş ise hükümde esas alınan kusur oranlarına riayet ederek şimdiki gibi karar vermek; eğer acil kurtarma sistemi süresinde devreye girebiliyor; ama yapılan dâhili ve harici müdahaleler neticesinde devre dışı kalmış ise, bu durumun meydana gelmesine neden olan sigortalı, davalılar ile üçüncü kişi kusurlarını A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak heyete belirleterek sonucuna göre usuli kazanılmış hakları da gözeterek bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak, ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 25/05/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
...