Esas No: 2014/759
Karar No: 2017/457
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/759 Esas 2017/457 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 20.01.2012
Sayısı : 469-57
Sanık ..."in tehdit suçundan TCK"nun 106/1-1. cümle, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Tekirdağ (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 30.04.2008 gün ve 554-456 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 04.05.2010 gün ve 22113-9075 sayı ile;
"1- Hazır bulunan sanığa katılma istemi hakkında diyecekleri sorulmadan, bir sonraki celse katılma kararı verilmek suretiyle CMK"nun 238/3. madde ve fıkrasına aykırı davranılması,
2- Tekerrüre esas alınan ve 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın 108/2. maddesinin uygulanmasına dayanak oluşturacak hükümlülüklerin kararda gösterilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 20.01.2012 gün ve 469-57 sayı ile sanığın tehdit suçundan TCK"nun 106/1-1. cümle, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 04.02.2014 gün ve 24249-3287 sayı ile;
"Sanığın, katılana hitaben yazdığı mektubun tamamı göz önünde bulundurulduğunda; yetkili makamlara başvuruda bulunulacağının dile getirilmesinden ibaret sözlerin kişinin hayatına veya vücut dokunulmazlığına yönelik saldırı gerçekleştireceğini bildirme niteliğinde olmadığı ve TCK"nın 106/1. maddesindeki suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.03.2014 gün ve 156539 sayı ile;
“...Sanığın Kırklareli E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yağma, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından tutuklu olarak bulunduğu sırada, hakkında yürütülen soruşturmadan görevi nedeniyle sorumlu tuttuğu katılana hitaben yazmış olduğu 15.11.2006 tarihli mektubunda "Sen sanıyor musun ki biz ceza aldığımız zaman sen orada oturabileceksin, ...Mahkeme tutukluluk haline dediği zaman ilk yakacağım kişilerden biri sensin" şeklinde tehdit içerikli sözler sarf etmek suretiyle katılanın vücut bütünlüğüne yönelik bir eylem gerçekleştireceğini belirterek, katılanın iç huzurunu bozmayı amaçlamaktadır.
Bu itibarla, sanığın eyleminin tehdit suçunu oluşturmadığına yönelik bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 30.10.2014 gün ve 13140-31249 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar:
1- Sanık hakkında TCK’nun 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçundan kamu davasının açılması ve aynı suçtan ceza verilmesi karşısında; sanığın eyleminin 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığının,
2- Uzlaştırma kapsamında kalmadığının kabulü halinde, sanığa atılı tehdit suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının,
3- Tehdit suçunun oluştuğunun kabulü halinde; eyleminin TCK’nun 106/1-1. cümlesi kapsamında mı, yoksa 106/1-2. cümlesi kapsamında mı kaldığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Sanık hakkında TCK’nun 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçundan kamu davasının açılması ve aynı suçtan ceza verilmesi karşısında; sanığın eyleminin 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığı;
Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma, bu kapsama giren suçlarda, fail ile mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin sekizinci fıkrasında, "Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir" hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK"nun 253. maddesinde uzlaşma;
"(1) Cumhuriyet savcısı, yapılan soruşturmanın durumuna göre, kanunun uzlaşma yapılabilmesi olanağını verdiği hâllerde, faili bu Kanunun öngördüğü usullere göre davet ederek suçtan dolayı sorumluluğunu kabul edip etmediğini sorar.
(2) Fail, suçu ve fiilinden doğmuş olan maddî ve manevî zararın tümünü veya bunun büyük bir kısmını ödemeyi veya zararları gidermeyi kabullendiğinde durum, mağdura veya varsa vekiline veya kanunî temsilcisine bildirilir.
(3) Mağdur, verilmiş olan zararın tümüyle veya büyük bir kısmı itibarıyla giderildiğinde özgür iradesi ile uzlaşacağını bildirirse, soruşturma sürdürülmez.
(4) Cumhuriyet savcısı, fail ile mağdur arasında uzlaşma işlemlerini idare etmek, tarafları bir araya getirerek bir sonuca ulaşmalarını sağlamak üzere, fail ve mağdurun bir avukat üzerinde anlaşamadıkları takdirde, bir veya birden fazla avukatın uzlaştırıcı olarak görevlendirilmesini barodan ister.
(5) Uzlaştırıcı, başvurunun yapıldığı tarihten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaşmayı sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bir defaya mahsus olmak üzere bu süreyi otuz gün daha uzatabilir. Uzlaştırma süresince zamanaşımı durur.
(6) Uzlaşma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma sırasında ileri sürülen bilgi, belge ve açıklamalar taraflarca izin verilmedikçe daha sonra açıklanamaz. Uzlaştırmanın başarısız olması nedeniyle daha sonra dava açılması halinde uzlaştırma sırasında failin bazı olayları veya suçu ikrar etmiş olması davada aleyhine delil olarak kullanılmaz.
(7) Uzlaştırıcı, yaptığı işlemleri ve uzlaşmayı sağlayıcı müdahalelerini belirten bir raporu on gün içinde ilgili Cumhuriyet savcısına sunar.
(8) Zarar, uzlaşmaya uygun olarak giderildiğinde ve uzlaştırma işleminin giderleri fail tarafından ödendiğinde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK"nun 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK"nun 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de, birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.
5271 sayılı CMK"nun 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
"(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez." şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle CMK"nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasına "Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz" cümlesi eklenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı "Uzlaştırma" olarak değiştirilmiş ve;
"(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz..." şeklinde maddenin kapsamı genişletilmiştir.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK"nun 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanunun 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nun "Mahkeme tarafından uzlaştırma" başlıklı 254. maddesi;
"(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir" şeklinde iken,
19.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 25. maddesi ile;
"(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır" biçiminde yeniden düzenlenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile CMK"nun 254. maddesinin birinci fıkrası;
"Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir." şeklinde değiştirilmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırma asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de; her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Öte yandan ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK"nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanunun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması", “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında TCK’nun 106. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen tehdit suçundan kamu davasının açılması, aynı suçtan ceza verilmesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazından sonra 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile CMK’nun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu sanığa atılı tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, Mahkemece CMK"nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanunun 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, hükümden sonra yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile CMK"nun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu 5237 sayılı TCK"nun 106. maddenin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, Mahkemesince CMK"nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanunun 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"Sanık ..."in Jandarma Karakol Komutanı olarak görev yapan müşteki ..."a suça konu olan mektupla tehditte bulunduğu iddiasıyla açılan kamu davası sonucunda mahkumiyetine karar verilmiş bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesi 4.5.2010 tarihinde usulü eksiklikler nedeniyle kararı bozmuş, bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda verilen mahkumiyet kararı ise yine Yargıtay 4. Ceza Dairesince bu kez esasdan incelenerek "sanığın, katılana hitaben yazdığı mektubun tamamı göz önünde bulundurulduğunda; yetkili makamlara başvuruda bulunulacağının dile getirilmesinden ibaret sözlerinin kişinin hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik saldırı gerçekleştireceğini bildirme niteliğinde olmadığı ve TCK.nun 106/1. maddesindeki suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması" gerekçesiyle bozulmuştur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 6.3.2014 gün ve 156539 sayılı itiraznamesiyle, sanığın katılana yazmış olduğu mektupda tehdit suçunun unsurlarının oluştuğu ileri sürülerek anılan yüksek daire kararının bozulmasını talep etmiştir.
Dosyanın bu aşamada Yargıtay Ceza Genel Kurulunda incelenmek üzere sıra beklediği sırada yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun"un 34. maddesi ile 5271 sayılı CMK.nun 253. maddesi değiştirilerek TCK.nun 106/1. maddesinde tanımlanan tehdit suçu da uzlaştırma kapsamına alınmıştır.
Sayın çoğunlukla görüş farklılığımız sanığa atılı suçun TCK.nun 106/1. maddesinde kalıp CMK.nun 253. maddesinde uzlaştırma kapsamına alınması nedeniyle dosyanın sair yönü incelenmeksizin yasal düzenleme doğrultusunda sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi için hükmün bozularak mahalline gönderilmesi mi yoksa esasdan inceleme yapılarak suçun oluşmaması halinde itirazın reddine suçun oluşması halinde ise, itirazın kabul edilerek uzlaştırma işlemleri de yapılmak üzere dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmesi gerekip gerekmediği hususunda toplanmaktadır.
Bu durum Anayasamızın 141/4. maddesinin; "davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" şeklindeki düzenlemesi ile usül ekonomisine aykırı olacak, yargılamanın uzamasına ve yeni yargılama giderine yol açacak, aynı zamanda Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk normu haline gelen ve yasaların aynı konuda farklı düzenleme getirmesi durumunda bile uygulanması zorunlu olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil Yargılanma Hakkı" başlıklı 6. maddesinin "Herkes gerek medeni hak ve yükümlülüklere ile ilgili nizalar, gerekse cezai alanda kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde hakkaniyete uygun ve aleni sürette dinlenmesini istemek hakkına haizdir" şeklindeki hükmüne de aykırılık oluşturacaktır.
Anayasa Mahkemesinin Birinci bölümünün 20.3.2014 karar tarihli ve 2013/500 başvuru no"lu kararında özetle "başvurucunun yargılandığı ceza davasında beraat etmesine rağmen bu karar kesinleşmeden yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yeniden duruşma yapılarak bu kez hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesinde Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ve etkili karar hakkının ihlal edildiğine" karar verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 18.9.2012 gün, 2012/5/420, 2012/1771 sayılı kararında özetle, inceleme konusu olan rüşvet suçuyla ilgili kararın verilmesinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 87. maddesiyle TCK.nun 252. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle sanıkların hukuki durumunun değerlendirilmesi amacıyla işin esasına girilmeden bozma kararı mı verileceği, yoksa dosyanın esasdan incelenerek, yoksa dosyanın esasdan incelenerek suçun oluşumu, sübutu ve uygulamanın denetlenip lehe yasa değerlendirilmesi yapılarak ortaya çıkan sonuca göre mi karar verileceğinin ön sorun olarak tartışılması sonucunda Anayasanın 141. maddesi dayanak gösterilerek anılan yasayla değiştirilen (ve karşılıksız yararlanmaya dönüşen hırsızlık suçları dışında kalan) suçlara ilişkin dosyaların esasının incelenmesine karar vermiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi ve bu maddenin yorumuna dair Roche/Birleşik Krallık, Bayer ve Gürbüz/Türkiye davalarında da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi benzer şekilde kararlar vermiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında inceleme konusu dosya değerlendirildiğinde temyiz incelemesiyle görevli Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin sanığın eyleminde TCK.nun 106/1. maddesinde tanımlanan suçun unsurlarının oluşmadığı açıkça belirtilmesi karşısında bu karar yok sayılıp sanığın üzerine atılı suçu işlediği iddiası devam ettirilerek suçu işlediği anlaşılan şüpheli ve sanıklara uygulanması gereken uzlaşma hükümlerinin uygulanması yönünde karar verilmesi sanığın öncelikli olarak etkin karar hakkını ve dolayısıyla masumiyetini ortaya koyan beraati yönünde öncelikle isteme hakkını ortadan kaldırıcı niteliktedir. Bu durumda yukarıda belirtildiği gibi gerek AİHS"nin 6. maddesi ve Anayasamızın 141. maddesine aykırılık teşkil edecektir. Bu nedenle sanık hakkında verilen mahkumiyet kararının esasdan incelenerek öncelikle uzman dairece verilen bozma kararında olduğu gibi eyleminin suç oluşturmadığı sonucuna varıldığı takdirde itirazın reddine karar verilmeli, aksi kanaate varılması halinde ise sanığın eyleminin TCK.nun 106/1 maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu ve bu nedenle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtildikten sonra mahkemenin bu bozmanın hukuki sonucu olarak sonradan yürürlüğe giren uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiği konusunda dikkati çekilerek bir karar vermek gerektiği" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.
Birinci uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu kabul edildiğinden, ikinci ve üçüncü uyuşmazlık konuları bu aşamada değerlendirilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 04.02.2014 gün ve 24249-3287 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Tekirdağ (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 20.01.2012 gün ve 469-57 sayılı hükmünün, hükümden sonra 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile CMK"nun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu 5237 sayılı TCK"nun 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, mahkemesince CMK"nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanunun 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.11.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.