Esas No: 2020/7093
Karar No: 2021/6924
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/7093 Esas 2021/6924 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesi
Mahkemesi : ... 23. İş Mahkemesi
Dava, iş kazası sonucu sigortalının sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen karara karşı, davacı ve davalılardan ... Ağır San. İnş. ve Taah. A.Ş. ile ... İnşaat ve Ticaret A.Ş. vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesince verilen kararın davalılar ... Ağır San. İnş. ve Taah. A.Ş.ve ... İnşaat ve Ticaret A.Ş. vekili tarafından süresi içersinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I- İSTEM:
Davacı vekili asıl dava dosyasının 07.11.2013 tarihli dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin 08.04.2010 tarihinde iş kazası geçirdiğini beyanla, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak üzere 5.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 07.05.2018 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat istemini neticeten 454.033,95 TL’ye artırmıştır.
Davacı vekili birleşen dava dosyasının 07.05.2018 tarihli dava dilekçesinde aynı iş kazası nedeniyle 160.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
II- CEVAP:
Asıl davada davalı ... Ulaşım A.Ş vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı defiinde bulunarak, metro ihalesini ... Genel Müdürlüğü’nün yaptığını, metro hattının yapımı ve diğer davalı şirketlerle müvekkili şirketin ilgisinin bulunmadığını belirterek husumet nedeniyle ve esastan davanın reddini savunmuştur.
Asıl ve birleşen davalarda davalı ... İnşaat Tesisat San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının bordroda gösterilen ücreti aldığını, gerçekleşen iş kazasında kendisinin de kusurlu olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl ve birleşen davalarda davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iş güvenliği ile ilgili eğitime tabi tutulduğunu, müvekkilinin sorumluluğunu yerine getirdiğini, meydana gelen kazada davacının %100 kusurlu olduğunu belirterek davaların reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesince; ""Asıl Davada; ... Ulaşım Sanayi ... A.Ş. hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar ... Ağır Sanayi İnşaat ve Taah. A.Ş. ve ... İnşaat ve Tic. A.Ş Adi Ortaklığı ile ... İnşaat Tes. Tic. Ltd. Şti hakkındaki davanın kabulüne, 454.033,95 TL maddi tazminatın kaza tarihi 08.04.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Birleşen ... 5. İş Mahkemesinin 2018/137 Esas 2018/206 Karar sayılı dosyadaki davada ise; ... hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar ... Ağır Sanayi İnşaat ve Taah. A.Ş, ... İnşaat A.Ş. Adi Ortaklığı ve davalı ... İnşaat Tesisat San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın kısmen kabulüne, takdir olunan 60.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi 08/04/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine."" şeklinde karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesince verilen kararın davacı vekili ile asıl ve birleşen davalarda davalılardan ... İnş.Tes. San. ve Tic. Ltd. Şti., ... Ağır San. İnş. ve Taah. A.Ş. ile ... İnşaat ve Ticaret A.Ş. vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının HMK"nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı ... ve ... Şirketlerinin ortak vekili temyiz dilekçesinde özetle aynı iş kazasına yönelik SGK tarafından açılan ve kesinleşen ... 1.İş Mahkemesi’nin 2012/765E. sayılı dosyasında Müvekkillerinin %20, diğer davalı ... firması %60 ve davacı işçi ise %20 oranında kusurlu bulunmuş olmasına rağmen, dava dosyasına sunulu bilirkişi raporunda iş kazasının oluşmasına asıl neden olan olayın, sigortalı işçinin kazayı doğuran olaydaki özensizliği, ihmali ve bunun sonuç üzerindeki etkisi dikkate alınmadan müvekkil ortaklığın % 50 kusurlu ve davalı ... İnş.’ın % 50 kusurlu bulunduğu çelişkili olduğunu belirterek çelişkinin giderilmemesinin hatalı olduğunu, kaza sonrasında davacının 08.04.2010 -31.10.2013 tarihleri arasına denk gelen dönemde müvekkilleri nezdinde çalışmasına karşın hiç çalışmamış ve hiçbir kazancı olmamış gibi bir hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, hesaba esas alınan ücretin brüt 1.950,00 TL olarak kabulünün hatalı olduğunu, bilirkişinin varsayımsal olarak kabul ettiği bu ücretin davacının kaza geçirdiği tarihte asgari ücretin 2.76 katına isabet ettiğini, ... 7.İş Mahkemesi’nin 2013/622E. sayılı dosyası üzerinden işçilik alacaklarının tashili için açılan davada ücret miktarının taraflar arasında tartışmalı olduğunu ve henüz kesinleşmediğini, ... 7. İş Mahkemesinin 2013/622 E. sayılı dava dosyasında verilen hüküm de yine diğer hususlar ve ücret yönünden de temyiz edilmiş olup, davacının gerçek ücretinin bordrolarda görülen ücret olduğunu, halihazırda Yargıtay 9 Hukuk Dairesi’nin 2016/10164E sayılı dosyası ile incelemede bulunan bu dosyaya rağmen, davacı ücretinin bu dosyada esas alınan ücret olarak kabulünün yerinde olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, hükmedilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, karar başlığına müvekkili şirketlerin adı yerine adi ortaklık olarak belirtilmesinin hatalı olduğunu beyanla kararının bozulmasını talep etmiştir
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
A-Davalı ... Ağır San. İnş. ve Taah. A.Ş. ile ... İnşaat ve Ticaret A.Ş. vekilinin manevi tazminat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 20.07.2016 tarihinden itibaren uygulanan 8. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Bölge adliye mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” Bu fıkradaki “beşbin” ibaresi 6763 sayılı Kanunun 5. maddesi ile “kırk bin Türk Lirası” şeklinde değiştirilmiştir.
Mülga 5521 sayılı Kanunun, 6763 sayılı Kanun 5. maddesi ile değişik beşinci fıkrasına gör parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı öngörülmüştür.
25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesinde “temyiz edilemeyen kararlar” sayılmış ancak miktar itibariyle kesinliğe bu maddede yer verilmemiş, 7/3. maddede, 6100 sayılı HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümlerinin, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca, Bölge adliye mahkemelerinin miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz yoluna başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır. HMK Ek Madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir.
HMK 362/2. maddesine göre “Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir”
HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. madde uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak temyiz edilen karar kesin olduğu halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Yargıtay’a gönderilmiş ise, 01.06.1990 tarih, 1989/3 E, 1990/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin reddine karar verebilecektir
Yukarıda belirtildiği şekilde, iş mahkemelerinin kararlarının istinaf incelemesi sonucu Bölge adliye mahkemelerince verilen kararlarda karar tarihine göre kesinlik sınırı: 20.07.2016-01.12.2016 tarihleri arasında 5.000 TL; 02.12.2016 tarihi sonrası için 40.000 TL; 01.01.2017 sonrası için 41.530 TL; 01.01.2018 tarihi sonrası için 47.530 TL; 01.01.2019 tarihi sonrası için 58.800 TL ve 01.01.2020 tarihi sonrası için 72.070 TL’dir
Somut olay incelendiğinde, davacı vekilinin müvekkilli lehine 160.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu, ilk derece mahkemesince davacı lehine 60.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiği, Bölge Adliye Mahkemesince taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesi karar tarihi itibariyle 72.070,00 TL’lik temyiz (kesinlik) sınırı dikkate alındığında, davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının kesinlik sınırı altında kaldığı anlaşılmakla davalılar vekilinin belirtilen hükme yönelik temyiz istemlerinin kesinlik nedeniyle REDDİNE karar verilmiştir.
B-Davalı ... Ağır San. İnş. ve Taah. A.Ş. ile ... İnşaat ve Ticaret A.Ş. vekilinin maddi tazminat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
1- Somut olayda işverenin iş kazasından sorumluluğu noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makineleşmenin artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.” “İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddeye göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür. Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre; "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler." düzenlemesi yer almıştır.
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Mevzuatta yer alan teknik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır. Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Diğer yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Somut olayda, yargılamaya konu iş kazasının, davacı ve iş arkadaşı tarafından kurulan iskeleye aynı taraftan tırmanmaları sırasında, iskelenin tekerleklerinin sabitlenmemesi nedeniyle devrilmesi sonucu davacının tutunduğu konsoldan düşmesi şeklinde gerçekleştiği, mahkemece hükme esas alınan kusur raporlarında iş kazasının gerçekleşmesinde davalı ... ve ... Adi ortaklığının %50, Davalı ... Şirketinin %50 oranında kusur verilmişken, davacı sigortalıya kusur verilmediği, SGK tarafından aynı iş kazası ile ilgili açılan rücu davasında ise davalı ... ve ... Adi ortaklığının %20, Davalı ... Şirketinin %60 ve sigortalıya %20 oranında kusur verildiği, böylelikle davacının iş kazasının sebebini oluşturan iskelenin inşası sırasında gerekli dikkat ve özeni göstermediğinin anlaşılmasına göre hükme esas alınan kusur raporunun olayın oluşuna uygun olmadığı gibi rücu dava dosyasında esas alınan kusur raporu ile de çeliştiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, olay anında tekerleklerini sabitlemeyip, aynı taraftan tırmanmaya çalıştıkları için dengesi bozularak devrilen iskelenin davacı ve iş arkadaşı tarafından kurulduğu yönündeki olayın gerçekleşme şekliyle, rücu davasında sigortalıya verilen %20 oranındaki kusur oranı da dikkate alınmak suretiyle, dosya içerisindeki kusur raporu ile bu rapor arasındaki çelişkileri giderici nitelikte ve davaya konu iş kazasında davalılar, davacı işçi ile varsa olaya etkisi olan üçüncü kişilerin, iş kazasının gerçekleşme şekline göre alması gereken önlemlerin neler olduğu, hangilerinin alındığı, hangilerinin alınmadığı hususunda açık tespitlere yer verecek şekilde A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı bilirkişi heyetinden kusur oranlarını belirtir nitelikte rapor aldırmaktan ibarettir.
2- Taraflar arasında maddi tazminatın hesabına esas ücretin tespiti noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerek destek kaybından kaynaklı hak sahiplerinin, gerekse iş göremezlikten kaynaklı sigortalının maddi tazminat alacağının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması ön koşuldur. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödemek amacıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir.
Gerçek ücretin ise; öncelikle toplu iş sözleşmesi ile imzalı bordrolara, bunların yokluğu halinde ise işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücrete göre tespit edileceği, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş olan miktarın ücret olarak değerlendirilemeyeceği, Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Öte yandan taraflar arasında işçi alacağına ilişkin görülen davada tespit edilen ücretin tazminat davasında hesaba esas alınacak ücret açısından kuvvetli delil olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Somut olayda, maddi tazminatın hesabına esas ücret olarak, davacı tarafın davalılara karşı açtığı işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkin davada belirlenen “asgari ücretin 2,76 katı” düzeyindeki ücret dikkate alınmış ise de; işçilik alacağı davasında tespit edilen ücretin hizmet akdinin sona erdiği 30.09.2013 tarihindeki ücret olduğu, iş bu davaya konu iş kazasının ise 08.04.2010 tarihinde gerçekleştiğinin açık olmasına göre hizmet akdinin sona erme tarihindeki ücretin kaza tarihindeki asgari ücrete oranla asgari ücret katının belirlenmesi hatalı olmuştur.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, davacı sigortalının olay tarihinde yaptığı “tesisat usta yardımcılığı ”işi dikkate alınarak, kaza tarihindeki yaşı ve kıdemi dikkate alınarak, TÜİK, Çevre Şehircilik Bakanlığı rayiç ücretleri ile sendikalar haricindeki meslek odalarından davacının bilinen dönemde alabileceği ücreti belirlemek, bu yönle tespit edilecek emsal ücretler ile işçilik alacağı dosyasında tespit edilen ve yukarıdaki açıklamalara uygun olarak belirlenecek asgari ücret katını bir bütün olarak değerlendirip hesap raporunda hangisine üstünlük verileceği hususunu tartışarak, davacının alabileceği ücreti belirlemek, öte yandan davacının temyizinin olmadığını da gözeterek, temyiz eden davalılar lehine oluşan usuli kazanılmış hakkı gözeterek belirlenecek ücreti 26.07.2017 tarihli hesap raporuna uygulamak, bu rapordaki verileri dikkate alıp, bu raporda işlemiş (bilinen) devre sonu tarihi dâhil bu verileri değiştirmeden, bu tarihten sonra yürürlüğe giren asgari ücretteki değişiklikleri de rapora yansıtmamak suretiyle yapılacak hesabı temyiz eden davalılar yönünden hükme esas alarak maddi tazminat alacağı hakkında usuli kazanılmış hakları gözeterek bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalılardan ... Ağır San. İnş. ve Taah. A.Ş. ile ... İnşaat ve Ticaret A.Ş. vekilinin bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 41. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak, ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ... Ağır San. İnş. ve Taah. A.Ş. ile ... İnşaat ve Ticaret A.Ş."ye iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, Üye ..."ın muhalefetine karşı; Başkan ..., Üyeler ..., ... ve ..."ın oyları ve oyçokluğuyla 25.05.2021 gününde karar verildi
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık “temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı ayrı mı yoksa toplamlarının mı dikkate alınacağı, buradan varılacak sonuca göre davalılar vekili tarafından temyiz incelemesine konu edilen manevi tazminata ilişkin hükmün miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.
2. Çoğunluk görüşü ile maddi tazminat ve manevi tazminat miktarlarının davaların yığılması nedeni ile ayrı ayrı kesinlik sınırına tabi olduğu kabul edilerek, manevi tazminat miktarının kesinlik sınırı kapsamında kaldığı gerekçesi ile temyiz isteminin reddine, maddi tazminatın ise kusur incelemesi yönünden davalılar temyizi nedeni ile bozulmasına karar verilmiştir.
3. Gerekçesi açısından bugün de geçerliliğini koruyan 07.02.1945 tarihli ve 1944/19E.,1945/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka bir ifade ile davalının neye mahkum edilmesini) istediğini açıkça yazar. Kuşkusuz talebin birden fazla kalemleri kapsaması hâlinde de davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer"i) talepler olmak üzere iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması hâlinde, bu durum "objektif dava birleşmesi" olarak tanımlanır ve davacının, her davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir (Kılıç, Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ankara 2011, C.I, s. 1454).
4. Doktrinde objektif dava birleşmesi ya da kümülatif dava yığılması olarak adlandırılan bu kurum, HMK’da “davaların yığılması” terimi benimsenerek düzenlenmiştir(HMK. Mad. 110). Davaların yığılmasının usul ekonomisine ve çelişkili kararlar verilmesini engellemeye hizmet ettiği kabul edilmektedir.
5. Davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslilik-fer’ilik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eş değer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir.
6. Davaların yığılması söz konusu olduğunda, görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Her bir talep için dava dilekçesinde vakıaların ayrı ayrı belirtilmesi ve ispat edilmesi gerekir. Mahkeme de her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapacaktır, taleplerden birinin kabulüne diğerinin ise reddine karar verebilir. Yani, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur. Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku, C. II, ... 2017, s.1093 ).
7. Önemle vurgulanmalıdır ki; kesinlik sınırının belirlenmesi kamu düzenindendir ve kesinlik sınırı belirlenirken davanın değeri esas alınır. Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır.
8. Birleştirilen davalarda, kesinlik sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, ... 2001, s. 4514).
9. İhtiyarî dava arkadaşlığında, kesinlik sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).
10. Karşılık davada, kesinlik sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).
11. İş uyuşmazlıklarında birden fazla talep içeren tazminat ve alacak istemi, iş sözleşmesinden kaynaklanıp, hesabın unsuru olan hizmet süresi ve ücret her bir kalemi ayrı ayrı etkilediğinden her bir alacak kalemi açısından değil toplam alacak miktarı yönünden kesinliğe bakılmaktadır.
12. İş kazası nedeni ile maddi tazminat ve manevi tazminat miktarlarında hesabın unsurları farklı ise de tarafların kusur oranları maddi tazminatı doğrudan etkilerken, manevi tazminatı da dolaylı olarak etkilediğinden, maddi tazminatın kusur oranı yönünden bozulması, manevi tazminatı da dolaylı olarak etkileyeceğinden, temyiz sınırı açısından maddi ve manevi tazminatın toplamının dikkate alınması kaçınılmazdır.
13. Somut olayda davacı aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalıya karşı olan birden fazla talebini (maddi ve manevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan temyizde kesinlik sınırının tespiti için temyiz edilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının toplamları esas alınmalıdır.
14. Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.09.2019 tarih ve 2018/4-375 Esas, 2019/473 Karar, 30.04.2019 tarih ve 2017/4-1394 Esas, 2019/494 Karar ve 30.03.2021 tarih ve 2019/(21)10-768 Esas, 2021/361 Karar sayılı ilamlarında kabul edilmiştir.
15. Sonuç itibari ile somut uyuşmazlıkta manevi tazminata yönelik temyiz isteminin kesinlik sınırından reddi isabetli olmamıştır. Maddi tazminat ile birlikte toplam alındığında temyiz incelemesi yapılması ve kusur oranından kararın bozulması nedeni ile de aynı gerekçe ile manevi tazminat yönünden bozulması gerekirdi. Bu nedenle çoğunluğun kesin olduğu görüşüne katılınmamıştır.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.