
Esas No: 2013/9228
Karar No: 2014/3123
Karar Tarihi: 21.04.2014
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2013/9228 Esas 2014/3123 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 02/10/2013
NUMARASI : 2012/112-2013/333
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkilinin özel Diafiz Fizik Tedavi Dal Merkezini işlettiğini, müvekkili ve davalı arasında anlaşmalı kuruluş tıbbi hizmet anlaşması yapıldığını, anlaşmada davalı sigorta şirketi kapsamındaki sigortalıların ayakta tanılarının müvekkili şirket tarafından yapılmasının ve buna ilişkin fatura bedellerinin de davalı şirket tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığını, müvekkili tarafından 06.09.2010 tarihinde davalı şirkete gönderilen fatura bedellerinin ödenmediğini ve 17.02.2011 tarihli yazı ile faturaların cari fiyatlardan daha yüksek olduğu ve anlaşma şartlarına uymadığı gerekçesi ile müvekkiline iade edildiğini, müvekkilinin Türk Tabipler Birliği"nin fiyatları üzerinde indirim uygulanarak anlaşma sağlandığını, cari fiyatlar üzerinden uygulama yapılmadığını belirterek faturaların ödenmesini talep ettiğini ancak, davalının faturaları yeniden iade ettiğini, alacağın tahsili için İzmir 1. İcra Müdürlüğü"nün 2012/4704 Esas sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, davalının yetki ve esas yönünden takibe itiraz ettiğini, takip konusu alacağın para alacağı olması nedeniyle BK"nın 73. maddesi gereğince alacaklının ikametgahının bulunduğu yer İcra Mahkemelerinin yetkili olduğunu, davalının borca itirazının da haksız olduğunu, faturaların taraflar arasındaki anlaşmaya uygun olarak düzenlendiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, dava konusu sözleşmenin müvekkili ile dava dışı ..... Banu Kısmalı Ltd. Şti. arasında akdedildiğini ancak, faturaların davacı adına kesildiğini, davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, davacı tarafından dava dilekçesinde 5.904,90 TL"lik faturaya dayanıldığını, ancak, icra takibinde asıl alacak değeri olarak ve dava harcına esas değer olarak 8.992,57 TL gösterildiğini, aradaki farkın açıklanması gerektiğini, sözleşmenin 3/I-A-e bendinde faturaların en geç 45 gün içinde müvekkili şirkete ulaştırılması ve zamanında gönderilmeyen faturaların işleme alınmayacağının kararlaştırıldığını, faturaların da davacıya bu gerekçe ile iade edildiğini, 2010 Şubat ayına ait faturaların Eylül 2010 tarihinde müvekkiline gönderildiğini, sözleşme gereği sırf bu nedenle ödeme yapılmamasının haklı olduğunu, ayrıca davacının sözleşmede belirlenen fiyatlardan farklı fiyatlar ile fatura düzenlendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı ile dava dışı Ege Fizik Tedavi Merkezi arasında 15.02.2007 tarihli Fizik Tedavi Merkezi Sözleşmesi"nin imza altına alındığı, Ege Fizik Tedavi Merkezinin daha sonra davacı tarafa devredildiği, tedavi merkezinin davacı tarafça işletilmeye başlandığı, davacı tarafça davalı adına faturaların düzenlendiği ve fatura bedellerinin ödendiği, bu durumda davalının devre zımni olarak onay vermiş olduğu, davacı tarafça yapılan hizmet karşılığı sunulan bir kısım fatura bedelleri karşılığının davalı tarafça fatura bedellerinin sözleşme koşullarına uygun olarak fiyatlandırılmasının yapılmadığı gerekçesi ile iade edildiği, yapılan bilirkişi incelemesi sonucu, faturalarda teşhis ve tedavi arasındaki ilişkiye yönelik olarak uyumsuzluk ve aykırılık tespit edilmediğinin ve faturaların sözleşmeye uygun olarak düzenlendiğinin ve davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 8.992,57 TL alacağının bulunduğunun belirlendiği, davacının icra takibinde işlemiş faiz talebinin de mevcut olduğu fakat, dava dilekçesinde harca esas değer olarak yalnızca asıl alacak miktarının belirtildiği, davalı tarafça asıl alacak miktarı yönünden icra takibine yapılan itirazın haksız ve yersiz olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının İzmir 1. İcra Müdürlüğü"nün 2012/4704 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin 8.992,57 TL asıl alacak ile asıl alacağa icra takip tarihinden itibaren işletilecek ve %17,75 oranı aşılmayacak şekilde avans faizi ile birlikte devamına, takibin devamına karar verilen bölüm üzerinden hesaplanacak %20 icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dava, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi uyarınca cari hesap alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, hükme dayanak bilirkişi raporunda davacının sadece envanter defterlerinin yıl sonu kapanış tasdikleri yaptırılmadığından sahibi lehine delil kabul edilemeyeceği belirtilmesine rağmen, davacı tarafın usulüne uygun olarak tutulmamış olduğu belirtilen ticari defterlerindeki cari hesap bakiyesi üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalı tarafın ticari defter ve kayıtları incelenmediği gibi, davacının dayandığı cari hesabı oluşturan faturalarla ilgili herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır.Davacı taraf, her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarına da dayanmıştır. Dava, 25.05.2012 tarihinde açılmış olup, HMK"nın "ticari defterlerin ibrazı ve delil olması" başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun"un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun"un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK"nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK"nın 447/2. maddesi uyarınca HMK"na yapılmış sayılır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 1086 sayılı HUMK’nın 326. maddesine göre (6100 sayılı HMK"nın 219. maddesi), her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 83/2. maddesindeki(6100 sayılı HMK"nın 222/5. maddesi) özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HUMK"nın 330 ve ardından gelen maddelerindeki(HMK"nın 220. maddesi) konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir. HUMK"nın 332. maddesi(HMK"nın 220. maddesi), bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HUMK"nın 332. maddesindeki(HMK"nın 220. maddesi) bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HUMK"nın 330 ve sonraki maddeleri (HMK"nın m. 220.) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen 6762 sayılı TTK"nın 82. maddesindeki (HMK"nın m. 222. maddesi) hüküm, “I -Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. 6762 sayılı TTK"nın 69. vd. maddeleri (6102 sayılı TTK"nın 64. maddesi ) uyarınca da defterlerini yöntemince tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. (HMK md. 222/4)
Bu durumda mahkemece, davalı vekilinin 12.02.2013 havale tarihli dilekçesinde, davalı şirketin defterlerinin bulunduğu yeri açıkladığı, 18.02.2013 tarihli dilekçesinde ise, defterlerde bir kayıt bulunmadığını açıklamakla yetinip, defterlerin incelenmesini istemediği yolunda bir beyanda bulunmamış olduğu gözönünde bulundurularak, talimat yoluyla davalı defterlerinin incelenerek rapor alınması, HMK"nın 222. maddesi uyarınca tarafların ticari defterlerinin değerlendirilmesi gerekirken, davalı vekilinin 18.02.2013 tarihli dilekçesindeki beyanı gerekçe gösterilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Öte yandan davacı tarafça, takip konusu alacak cari hesaba dayandırılarak, cari hesabı oluşturan faturalar da belirtilmiş olup, cari hesap bakiyesinin, fatura bedellerinden daha fazla olduğu, bilirkişi tarafından tespit edildiği halde, fatura bedelleri ile cari hesap alacağı arasındaki farkın nedenleri ve dayanakları açıklanmamıştır.
Diğer yandan, YİBBGK"nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK md. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK"nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK"nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu"nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu"nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın davalı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü davacı tarafta olup, davacının bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK"nın 23/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, davalı tarafa aittir. TTK"nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını TTK"nın 84. ve 85. madde hükümleri (HMK 222) uyarınca ispatlamış olur.
Bu durumda mahkemece, fatura tebliğine ilişkin belgeler incelenerek yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde cari hesabı oluşturan faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediği, itiraza uğrayıp uğramadığı belirlenmeli, faturaların tebliğ edilmiş ve 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmemiş olduğunun tespiti halinde faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunun davacı tarafça kanıtlanmış olduğu, bunun aksinin yani faturaların içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığının kanıt yükünün bu kez davalıya geçtiği kabul edilmelidir. Faturaların tebliğ edildiğinin kanıtlanamaması ya da davalı tarafça iade edildiğinin kanıtlanması halinde ise, faturaya konu hizmetin verildiği davacı tarafça kanıtlanması gerekeceğinden, bu doğrultuda davacının delilleri toplanıp değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.