
Esas No: 2018/3350
Karar No: 2020/2607
Kasten öldürme - Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2018/3350 Esas 2020/2607 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
SUÇ : Kasten öldürme
HÜKÜM : TCK"nin 81, 29, 62, 53. maddeleri uyarınca; 10 yıl hapis cezası.
TEMYİZ EDENLER : Sanık müdafii, katılan ... vekili
TÜRK MİLLETİ ADINA
Sanık ... müdafii tarafından hükmün duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine duruşma günü belirlenerek, sanık müdafiine meşruhatlı davetiye tebliğ edilmesine rağmen, sanık müdafiinin belirlenen gün ve saatte hazır bulunmadığı anlaşıldığından, duruşmasız olarak yapılan temyiz incelemesinde;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık ..."nın, maktul ..."ya yönelik kasten öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç nitelikleri tayin, takdiri indirim sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, sanık savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümde düzeltme nedeni dışında isabetsizlik görülmediğinden, katılan vekili ve sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ONANMASINA, 02/11/2020 gününde Üye ..."in karara şerh koymak suretiyle oy birliğiyle karar verildi.
ŞERH:
Sanık ..."in maktul ..."yi kasten öldürdüğü iddiası ile açılan kamu davasında yerel mahkemece sanığın eyleminin TCK"nin 27/1. maddesi yollaması ile TCK"nin 85/1. maddesi (taksirle adam öldürme) kapsamında kaldığı kabul edilmiş ancak bu karar Dairemizce sanığın eyleminin ağır tahrik altında kasten adam öldürme olduğundan bahisle bozulmuş, yerel mahkemece kararda direnilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.10.2015 tarihli kararıyla oy çokluğu ile Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamı ile aynı doğrultuda direnme hükmünün bozulmasına, Ceza Genel Kurulu Başkanı ve dört Üye ise sanığın eyleminin TCK"nin 27/2. maddesi kapsamında kaldığına bir Üyenin de yerel mahkeme kararının doğru olduğuna dair çoğunluk görüşüne muhalif kaldıkları anlaşılmıştır. Yargıtay Ceza Genel kurulu kararına CMK"nin 307/4. maddesi gereği uyan ve sanığın TCK"nin 81, 29. maddeleri gereği cezalandırılmasına dair verilen kararın temyizi üzerine Dairemizce tebliğnameye uygun olarak onanmış olup CMK"nin 307/4. maddesindeki CGK kararına direnilen hükmü gereğince iş bu karara yasa gereği uymak zorunda kaldığımdan muhalif kalamamakla birlikte dosya kapsamından CMK"nin 223/2-d maddesi gereği sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği (CGK Başkanı ve dört Üyenin görüşeleri de bu yöndedir) kanaatindeyim.
Kanaatimin gerekçesi şöyledir;
Dosya kapsamına göre olayın oluş şekline ilişkin yerel mahkeme, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Yargıtay CGK arasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Sübut her üç yargı mercii tarafından da aynı şekilde kabul olunmuş olup bu kabul Yargıtay Ceza Genel Kurulunun gerekçesinin 14. sayfasında aynen şöyle anlatılmıştır.
Özü itibariyle meşru müdafaa, kendisi veya başkasının bir hakkına yönelmiş olan ve devam eden bir saldırının derhal def edilebilmesi için, failin gerçekleştirdiği fiillerden ötürü cezalandırılmamasını ifade eder. Meşru müdafaa halinde, mutlaka bir saldırı bulunması ve bu saldırının da kişinin hukuken korunmaya değer bir hakkına yönelmesi gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, meşru müdafaa müessesesinin, "haksız tahrik" halini de kapsadığı ileri sürülebilir. Başka bir deyişle, haksız tahrikte yer alan "haksızlık unsuru" meşru müdafaanın şartlarından olan "saldırı"da da vardır.
Buna karşılık, meşru müdafaada bulunan kişinin eylemi, saldırgan açısından haksız tahrik olarak değerlendirilemez. Zira hukuk düzenini ilk ihlal eden saldırganın kendisidir. Meşru müdafaanın şartları kalktıktan sonra işlenen bir fiil söz konusu olduğunda ise; örneğin, saldırganın elindeki silahı atıp olay yerinden uzaklaştığı sırada, failin saldırganı yaralaması halinde, ortada devam eden bir saldırı söz konusu olmadığı için meşru müdafaa sözkonusu olmaz; bu halde sonlandırılmış olan ilk saldırıda bulunan kişinin bu hareketi nedeniyle ancak haksız tahrik hükümleri uygulanabilir. Böyle bir durumda fail, kendisini korumak için değil, sona ermiş olan saldırıdan duyduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle hareket etmiş ve bir tepki neticesinde suçu işlemiştir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.1984 gün ve 305-61 sayılı kararında bu husus; "yasal savunma koşulları kalktıktan sonra suç işleyen sanık hakkında TCY"nın 50 değil, 51/1. maddesinin uygulanması gerekir" şeklinde vurgulanmıştır. Bu durumda hâkim, sona ermiş bulunan saldırının niteliğini değerlendirerek olayda haksız tahrik indirimi yapabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Daha önce yaşadıkları kavgaların etkisi ile maktulün gece vakti elindeki döner bıçağı ile saldırarak bir süre sanığı kovaladığı, maktulün ayağının takılarak yere düşmesi üzerine sanığın bundan yararlanarak durup ruhsatsız tabancasını çıkararak korkutmak için bir kez havaya bir kez de duvara doğru ateş ettiği, maktulün gizlendiği duvarın arkasından çıkarak tekrar sanığın üzerine gelmeye devam ettiği, bu kez sanığın 1-2 metre mesafeden tabanca ile bir kez ateş etmesi üzerine maktulün sol kaşı üzerinden isabet aldığı, bu aşamadan sonra sanığın bir kez de yakın mesafeden ateş ederek maktulün sırt bölgesinden yaralanmasına neden olduğu olayda;
Maktulün başına isabet eden atışın uzak atış olup karşı istikametten yapılmış olması, diğer atışın ise yakın atış mesafesinden sırtına doğru yapılması gözönüne alındığında sanığın üçüncü ve dördüncü atışları peş peşe yapmadığı, oluşa uygun bulunan bir kısım tanıkların da beyanlarında belirttiği üzere sanığın son atışını, maktul sağ kolu üzerine yere düştükten sonra yakın mesafeden sırtına doğru yaptığı kabul edilmelidir.
Buna göre, meşru savunma ya da meşru savunma sınırının aşılması düşünülebilir ise de, maktulün başına isabet eden atışla yere düştüğü ve etkisiz hale geldiği, döner bıçağının da elinden düşmesi nedeni ile saldırıyı etkisiz hale getirmiş olan sanığın gerekmediği halde yerde yatmakta olan maktulün hayati bölgesi olan sırtına yakın mesafeden bir el daha ateş ederek onu sırtından da vurması ve eylemin ölümle sonuçlanması dikkate alındığında sanığın saldırının etkisiyle değil, saldırıdan kaynaklanmış olsa da daha önceki ve olay esnasındaki saldırılara karşı duyduğu öfke ve gazap nedeniyle hareket ettiği, başka bir ifadeyle sanığın niyetinin kin duygusunu tatmine yönelik olduğu anlaşıldığından eylemin haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Yargıtay CGK"nin kararının gerekçesi bu şekilde olup, dosyada bulunan ve her üç yargı merciinin de kabul ettiği sübuta göre sanık kendisine elinde döner bıçağı ile saldıran, uyuşturucu kullandığı bilinen kendisini ölümle tehdit eden ve bu nedenle maktulün korkusundan 20 gün kadar iş yerini açamayan ve iş yerini devretmek zorunda kalan 26 yaşındaki uyuşturucu kullandığı dosya kapsamına yansıyan maktulün elinde 70 cm"lik döner bıçağı ile gece 03:00 sularında kendisini tanıkların yanında kovalaması üzerine kaçmış, yaklaşık 20-25 metre kadar sanığı kovalayan maktulün ayağının takılıp tökezlemesi üzerine sanık fırsatını bularak belindeki silahını çektiği üzerime gelme benim başımı belaya sokma diyerek havaya ve yere doğru iki el uyarı araçlı ateş ettiği halde maktul tehditlerine devam ederek beni kurusıkı tabancayla mı korkutuyorsun deyip 51 yaşındaki sanığa elinde döner bıçağı ile yeniden saldırmaya devam etmiş, aralarında 1-2 metre mesafe kaldığında başka bir kurtulma imkanı kalmadığını düşünen sanık maktulün kafasına doğru bir el sıkmıştır. Maktul kafasına aldığı darbe ile yere düşmüş ve yerde iken bu kez sanık yerdeki maktulün sırt kısmına bir kez daha ateş etmiştir. Bu sübutta tereddüt yoktur. Ancak dosyadaki Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi raporuna göre maktul kafasından aldığı ateşli silah yarasına bağlı kafatası kırıkları ve beyin kanaması sonucu ölmüştür. Maktul kafasından vurulup düştükten sonra sanığın maktulü sırt kısmından silahla bir kez daha sıkmıştır. Morg İhtisas Dairesinin raporuna göre maktul yerde iken sanık tarafından sırtından ateşli silah ile oluşturulan yara öldürücü nitelikte değildir. Yani maktul ayakta ve elinde döner bıçağı ile sanığa saldırırken kafasına isabet eden öldürücü yaradan hayatını kaybetmiş olup sırtından aldığı yaranın öldürücü olmadığı ATK raporu ile belirlenmiştir. ATK raporunda her iki yaralanmanın da ölüme neden olduğuna dair tespit yoktur. Ancak Ceza Genel Kurulu kararında (14. sayfanın son paragrafı) ölüm sanki kafaya sıkılan ve meşru müdafaa kapsamında kalan ilk atıştan değil de yere düşüp artık saldırı tehdidi bulunmayan yerdeki mağduru sırtından vurarak bu nedenle ölümüne neden olunduğu yönündeki sübut kabul. Ne olayın oluşuna ne de dosyadaki Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin raporuna uygun olmadığından sanığın TCK"nin 27/2, 25 ve CMK"nin 223/2-d maddeleri gereği beraatine karar verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Üye ...