23. Hukuk Dairesi 2013/9119 E. , 2014/3021 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Tarsus 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/02/2013
NUMARASI : 2012/1-2013/50
Taraflar arasındaki hakem şartının geçersizliğinin tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili ile davalı taraf tarafından arasında imzalanan 27.02.1989 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin, davalı tarafından gönderilen 05.06.2012 tarihli ihtarname ile feshedildiğini, sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle doğmuş ve doğacak her türlü hakların tazmini için hukuki yollara başvurulacağı bildirilerek, sözleşmenin 24. maddesinde yer alan "anlaşmazlıkların hallinde tarafların isimlerinde karşılıklı olarak mutabık kalacakları, konusunda uzman üç kişiden müteşekkil bir hakem heyetine başvuracaklardır" düzenlemesine göre Av. R. D.."i hakem olarak tayin ettiklerini, müvekkilinin de hakemini belirlemesini talep ettiklerini, oysa davalının Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin tarafları ve konusu aynı olan 2004/697 Esas no"lu dosyasında uyuşmazlıkta, müvekkilince davanın hakemde görülmesi gerektiği yönündeki ilk itirazına karşı davalı tarafından uyuşmazlığın hakemde görüleceğinin kesin olmadığı, 30 gün içerisinde hakem heyeti oluşturulamadığı taktirde Tarsus mahkemelerinin yetkili olduğu, bu nedenlerle hakem şartının geçersiz olduğunun ileri sürüldüğünü, 2004 tarihine kadar olan taleplerinin mahkeme tarafından görülmesi talep ve dava edildikten sonra, tarafları ve konusu aynı olan uyuşmazlığın devamı mahiyetindeki uyuşmazlığın çözümünde hakem yoluna gidilmesinin doğal hakem ilkesine, yargılamanın bütünlüğü ilkesine, HMK hakem hükümlerine ve özellikle Avukatlık Meslek Kuralları"nın 10. maddesinde yer alan "avukat aynı dava için birbirine karşıt isteklerde bulunamaz" ilkesine de aykırı olduğunu ileri sürerek, hakem tayin hakkı saklı kalmak kaydı ile, hakem şartının geçersiz olacağının, uyuşmazlığın çözümünde hakeme gidilemeyeceğinin, uyuşmazlığın genel mahkemelerde çözülmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; tahkim kaydının açık ve kesin olmasının gerektiği, somut olayda taraflar arasında imzalanan sözleşmede yer alan tahkim kaydında hakem heyetinin oluşturulması, 30 günlük sürede gerçekleştirilememesi halinde adli merciilerin yetkisinin kabul edildiği, ayrıca taraflar arasında aynı sözleşmeden kaynaklanan bir kısım uyuşmazlıkların Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2004/697 Esas, 2011/673 Karar sayılı dava dosyası üzerinden görüldüğü, görülen işbu davanın davalı Vakıf tarafından açıldığı, vakıf tarafından açılan bu dava ile sözleşmede yer alan tahkim kaydının kendisi yönünden geçersiz kılındığı, daha sonra aynı sözleşmeden kaynaklanan yeni uyuşmazlıkların tahkime götürüleceğinin belirtilmesinin hukuka uygun olmadığı gibi bu durumun yargılamanın bütünlüğü ilkesine de aykırı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile taraflar arasında tanzim edilen sözleşmede yer alan tahkim kaydının geçersizliği ile uyuşmazlıkların genel mahkemelerde görülmesi gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık 27.02.1989 tarihinde imzalanan sözleşmeden kaynaklanmıştır. Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 1086 Sayılı HUMK"nın 516 vd. maddelerinde tahkime ilişkin hükümler düzenlenmiştir. 6100 Sayılı HMK 01.11.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. HMK"nın "zaman bakımından dava tarihinden önce uygulama " başlıklı 448/1. maddesiyle HMK hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı kabul edilmiştir. Eski Kanun zamanında yapılan tahkim şartı ya da sözleşmelerinin düzenlendikleri tarihte yürürlükte bulunan Kanuna göre geçerli olmaları halinde sonraki Kanun döneminde dahi geçerliliklerini muhafaza ettikleri kabul edilmelidir. Çünkü usul sözleşmelerinin kurulmaları ve geçerlilikleri bakımından maddi hukuk hükümlerine tâbi oldukları genel kabul gören bir ilkedir (Prof. Dr. Sabri Şakir Ansay – Hukuk Yargılama Usulleri, 7. Basım, 1960, s. 152; Prof Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, İstanbul, 2000, s. 420; Prof Dr. Abdurrahim Karslı, Medeni Usul Hukukunda Usuli İşlemler İstanbul 2001, s.239). Buna göre maddi hukuk alanında yapılan yeni kanunlar eski kanuna göre geçerli olarak yapılmış olan sözleşmeleri hükümsüz hale getirmedikleri gibi usul sözleşmelerine ilişkin yeni kanun hükümlerinin dahi eski kanun zamanında yapılmış usul sözleşmelerinin geçerliliğini etkileyemeyeceğini kabul etmek gerekir. Dairemizin uygulaması da 07.03.2014 tarih ve 2013/4664 E, 2014/1720 K. sayılı ilamında olduğu üzere bu yöndedir. YHGK"nın 18.06.2006 tarih ve 15-609 E., 2006/656 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; yargılama yetkisi kural olarak mahkemeler eliyle kulanılmakta, tahkim usulü ise yargılama hukukumuzda istisnai bir kurum olarak düzenleme alanı bulmaktadır. Bu nedenledir ki, tahkimle ilgili düzenlemelerin genel usul kuralları anlamında geniş yorumlanması ve açık bir hükme yer verilmedikçe tam anlamıyla usul hukukumuza ilişkin ilkelerin tahkim açısından da doğrudan geçerli kabul edilmesi olanaklı değildir. Eş söyleyişle; usul hükümlerinin geriye yürüme etkisinin tamamen sözleşmeyle hayat bulan ihtiyari tahkim kuralları hakkında uygulama alanı bulamayacağı açıktır. Zira, temeli sözleşme olan ve taraf iradelerini baz alan tahkim sözleşmesinde - tahkim şartının konulmasında tarafların açıkça ortaya koydukları kurallar ve belirledikleri hukuk uygulanacaktır. Yine buna ilişkin değişiklik yapılabilmesi şartları da sözleşmede belirlenen ilkeler çerçevesinde olacaktır. İstisnai bir yol olan tahkimde taraf iradeleri asıldır. Taraf iradeleri sözleşmenin akdedildiği tarihte geçerli olan (cari kanunlar) yeni Türk kanunlarının uygulanması yönünde ortaya konmuş iseler, bu kanun da 1086 sayılı HUMK"dır.
Somut olayda, mahkemece, sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan HUMK"nın 519. maddesi uyarınca, davanın ele alınıp, sonuçlandırılması gerekirken, HMK"nın 412. maddesi kapsamında değerlendirilip sonuca gidilmesi doğru olmamıştır.
Öte yandan, kural, bir uyuşmazlığın çözülmesi görevinin yetkili mahkemelere ait olmasıdır. Bunun dışında taraflar, bir tahkim mukavelesi yapmak veya yaptıkları bir sözleşmeye tahkim şartı koymak istediklerini de, başka bir deyimle sözleşmelerinden doğacak ihtilâfın tahkim yoluyla halledilmesini istediklerini de tahkim mukavelesinde veya tahkim şartında bu hususu açıkça ve kesin olarak belirtmeleri gerekir. Bu nedenle hakem yoluyla halledilemeyen uyuşmazlıkların mahkemece çözümleneceğine dair sözleşmeye konulan kayıt, hakem sözleşmesini (tahkim şartını) hükümsüz bırakır. Somut olayda taraflar, 27.02.1989 tarihli sözleşmenin anlaşmazlıkların çözümlenmesi başlıklı 24. maddesi ile " Bu sözleşmenin uygulanmasından ve yorumundan doğabilecek anlaşmazlıkların hallinde taraflar, isimlerinde karşılıklı olarak mutabık kalacakları, konularında uzman üç kişiden müteşekkil bir hakem heyetine başvuracaklardır. Hakem Heyetinin oluşturulması, (30) gün içinde gerçekleştirilemediği takdirde, Tarsus Mahkemeleri ile diğer Adli Merciilerin yetkisini, taraflar kabul edeceklerdir. " şeklinde düzenleme getirmişlerdir. Bu şart, kesin hakem şartını içermediği için sözleşmede tahkim yolunun taraflarca kabul edildiği benimsenemez.
Mahkemece, HUMK"nın 516 vd. madde hükümleri yerine, somut olayda uygulama yeri bulunmayan HMK"nın 412. madde hükmü çerçevesinde davanın ele alınması doğru olmadığı gibi, sadece yukarıda açıklanan gerekçeyle yetinilerek tahkim şartının geçersiz olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken, ayrıca taraflar arasındaki diğer uyuşmazlığın mahkemede görüldüğü ve davalının kendi yönünden tahkim kaydını geçersiz kıldığı, bu durumun yargılama bütünlüğüne aykırı olduğu gerekçesine de dayanılması da isabetsiz ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın, HUMK"nın 438/son maddesi uyarınca gerekçesi kısmen değiştirilmek suretiyle onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün gerekçesi kısmen değiştirilmek suretiyle ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.