10. Hukuk Dairesi 2015/11425 E. , 2017/1768 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa"nın 26. maddesi olup, davalıların sorumluluğu kusur sorumluluğu ilkesine dayanmaktadır. 506 sayılı Yasa"nın 26/1. maddesinde, kastı, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi ya da suç sayılabilir bir eyleminin varlığı halinde işverenin rücû alacağından sorumluluğu olanağı tanınmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3 üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.” hükmü getirilmiştir.
506 sayılı Yasa"nın 26. maddesindeki sorumluluğun kusur sorumluluğuna dayandığı dikkate alındığında kusur raporlarının 506 sayılı Yasa"nın 26., 4857 sayılı Yasa"nın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü"nün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Yasa"nın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar...” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını
zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Somut olayda, sigortalı davalı işverene ait işyerinde çalışırken 28.07.2005 tarihinde ayran damacasını yıkarken damacanın kırılması neticesinde sigortalının yaralandığı, tazminat dosyasında alınan 19.12.2009 tarihli bilirkişi raporunda, %65 işveren, %35 kazalıya kusur oranlarının verildiği, eldeki davada ise hükme esas alınan 28.03.2013 tarihli bilirkişi raporunda, %75 işveren, %25 kazalıya kusur oranlarının yüklendiği belirgindir. Tazminat dosyası ile hükme esas alınan bilirkişi raporlarının çelişkili olup, taraflara yüklenen kusur oranlarında oluşa uygun değildir. Mahkemece öncelikle meydana gelen iş kazası ile ilgili açılan maddi ve manevi tazminat sonucu araştırılmalı, ardından iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında uzman bilirkişilerden, (506) sayılı Kanunun (26.), 1475 sayılı Kanunun 73., 4857 sayılı Kanunun 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü"nün 2. ve devamı maddelerine uygun olarak düzenlenmiş, sigortalının iş kazasının gerçekleştiği işyerindeki görev ve sorumlulukları ile bu sorumlulukların yerine getirilmemesinin kazaya etkisini somut verilerek dayalı ayrıntılı irdeleme içeren kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Sigortalıya %16 oranında sürekli iş göremezlik oranı üzerinden gelir bağlandığı, davalı işverenin iş göremezlik oranına itiraz ettiği belirgindir. Davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Kanunun 109. ve 5510 sayılı Kanunu 95. maddeleridir.
Bu yönde, sürekli iş göremezlik ve malullük halinin belirlenmesinde izlenecek yolun ne olduğu 506 sayılı Kanunun 109. maddesi ile 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun “Sağlık Raporlarının Usul ve Esasları”na dair 95. maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre, kurum sağlık tesisleri tarafından raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı ilgililerin S.S.Yüksek Sağlık Kuruluna itiraz hakları mevcuttur. Söz konusu kurulun raporlarının Kurumu bağlayacağı diğer ilgililer yönünden bağlayıcı olmayıp, Adli Tıp Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili ana bilim dalı konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılmasını isteyebilecekleri 28.06.1976 tarih ve 6/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının gereğidir. Öte yandan; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi raporu arasında çelişki ortaya çıkması durumunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2010 gün ve 10-390 / 449 sayılı kararında da belirtildiği şekilde, çelişkinin Adli Tıp Kanunu"nun 15. maddesi gereği Adli Tıp Genel Kurulunca giderilmesi gereklidir.
Hâl böyle olunca; 506 sayılı Kanunun 109. (5510 sayılı Kanun 95. madde) maddesinde öngörülen prosedür çerçevesinde, sigortalıda iş kazası sonucu meydana gelen yaralanmanın hangi oranda sigortalıyı sürekli iş göremez hale getirdiği, tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmeli ve varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
3-Kabule göre de, 6100 sayılı HMK’nun “yargılama giderlerinin kapsamı” başlığını taşıyan 323. maddesinde yargılama giderlerinin hangi kalemleri kapsadığı
.tek tek sayılmış, “yargılama giderlerinden sorumluluk” başlığını taşıyan 326. maddede “kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği,” “yargılama giderlerine hükmedilmesi” başlığını taşıyan 332. maddesinde ise “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği, yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümün hüküm altında gösterileceği,” hüküm altına alınmıştır. Mahkemece, yargılama giderlerinin hangi kalemlerden olduğu ve miktarı açıkca yazılması gerekirken, yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına dair yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekili ve davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmünün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 06.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.