10. Hukuk Dairesi 2016/11618 E. , 2017/1706 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, borçlu olunmadığının tespiti ile ödeme emri iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili ve davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- 6183 sayılı Kanunun “Ödeme emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme emrine itiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Davanın yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanunun 58.maddesine göre; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur.
Diğer taraftan 6183 sayılı Kanunun 54. maddesi hükmü uyarınca da süresinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktarda mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi de maddede belirtilen cebren tahsil şekillerinden birisidir. Bu bağlamda, borçtan dolayı cebren tahsile geçmeden önce anılan Kanunun 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödemeye çağrı yazısının “ödeme emri” nin tebliğ edilmesi yasal
zorunluluktur. Bir başka ifade ile kamu alacağı için “ödeme emri” çıkarılmadan ve icra takibi kesinleştirilmeden haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırıdır.
Somut olayda; dava dışı ... Dokuma San.ve Tic. A.Ş hakkında (2004/8-2005/2) ve (2006/8-2007/7) dönemlerine ilişkin prim borcu nedeniyle 2007/18337 ve 2010/11841 takip no’lu dosyalardan icra takibine girişilip, ilgili ödeme emirlerinin 27.11.2013 tarihinde davacıya tebliğ edilmiştir. 6183 sayılı Yasanın 55. maddesi kapsamında davacı adına düzenlenmiş ve anılan yasanın 58. maddesi uyarınca tebliğ edilmiş bir ödeme emrinin ya da başlatılmış bir icra takibinin bulunmaması, yapılan bu tebliğatın ödeme emri niteliğinde olmayıp borç bildirim yazısından ibaret bulunması karşısında, davanın menfi tespit davası olarak kabul edilip esastan karara bağlanması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hata olup bozma nedenidir.
2-Anonim şirket niteliğindeki tüzel kişi işverenlerin üst düzey yönetici ve yetkililerinin kamu alacaklarından sorumluluğu 5510 sayılı Kanun’un geçici 7’nci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan ve uyuşmazlığa konu dönemde yürürlükte bulunan mülga 506 sayılı Kanunun 80 ve 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35’inci maddelerinde düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanun"un 80’inci maddesi; "İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi Ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur." düzenlemesi ile birlikte bir müteselsil sorumluluk hükmü getirmiştir. Söz konusu hükme göre; sigorta primlerini (fer"ileri ile) yasal süresi içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen tüzel kişiliği haiz işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri; işbu prim borcundan dolayı Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmuşlardır.
Davaya konu somut olayda; davacı ..."in temsile yetkili olarak 3 yıllık sürelerle yönetim kurulu başkan yardımcılığına seçildiği, 26.12.2003 ve 6.9.2006 tarihli sicil gazetelerinde tescil edildiği, ... 4. Asliye Tic. Mahkemesinin 2010/19 esas sayılı kararı ile şirketin 20.10.2010 tarihinden geçerli olmak üzere iflasın açıldığı, Mahkemece, iflasın açılmasından sonraki dönemde temsile yetkili üst düzey yönetici olan davacının gecikme zamlarından sorumlu olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. 506 sayılı Yasanın 80. maddesinde, temsile yetkili üst düzey yöneticiler şirket ile birlikte müşterek sorumlu tutulmuş olmakla birlikte 3. kişi olan temsile yetkili üst düzey yöneticilerin sorumluluğunu şirketten ayrı bir sorumluluk söz konusu olup, iflasın şirkete yönelik olup 3. kişi olan davacı ile ilgisinin bulunmaması sebebiyle davacının tahakkuk ettirilen gecikme zammının tümünden sorumlu olması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılıkların giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Hüküm fıkrasının silinerek yerine;
1-Davanın Reddine
2-Takibe konu asıl alacak üzerinden hesap edilecek %10 tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4- Davalı Kurum vekille temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 1.800,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, sözcüklerinin yazılmasına, hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davacıdan alınmasına, 02.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.