20. Hukuk Dairesi 2016/13256 E. , 2019/2325 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı Hazine temsilcisi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ... ili, ... sınırları dahilinde 120/14 ve 120/15 ada/parsel sayılı taşınmazların maliki olduğunu, söz konusu taşınmazları gerçek değeri karşılığında satın alarak önceki malikten resmi koşullarda uyularak tapuda kendi adına tescil ettirdiğini, müvekkili dava konusu taşınmazın tapu kaydında belirtilen yüzölçümü karşılığını önceki maliklere peşin olarak nakden ödendiğini, bölgede 2015 yılında yenileme kadastrosu çalışmaları başlatıldığını ve bu çalışmalar neticesinde Devlet tarafında tutulan tapu sicillerine güvenerek satın alınan taşınmazları bir anda toplam 10.478,69 m2 azaldığını, bölge genelinde yapılan çalışmalar neticesinde taşınmaz yüzölçümleri azalan vatandaşlar yapılan çalışmalara her ne kadar itiraz etmiş olsalar bile itirazlarının kadastro müdürlükleri tarafından hiçbir neden belirtmeksizin başvurularının red edildiklerini, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan da Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerektiğini ileri sürerek, müvekkilinin uğramış olduğu zararlarının tazmini konusunda fazlaya ilişkin talep haklarının saklı kalmak kaydıyla 100,00.-TL"nin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine temsilcisi cevap dilekçesinde; öncelikle zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davanın husumet yokluğunda reddi gerektiğini, dava konusu tazminata ilişkin iddialar tapu sicillerinin yanlış tutulmasından kaynaklı olup husumetin tapu kadastro müdürlüğü yerine hazineye yönetilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, tapu ve tapu sicillerinden kaynaklı davalarının tamamında husumet, tapu ve kadastro müdürlüklerine yönetilmesi gerektiğini, dava konusu taleplerinin idare mahkemelerine başvurulması gerektiğini, bu nedenlerle haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın kabulü ile, davacının dava konusu taşınmazları tapuda satın aldığı bedel ve tarih dikkate alındığında (3.300,78.-TL bedelden) fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 100.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren davalı Hazineden alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmiş hüküm, davacı vekili ve davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Dosya kapsamından 1968 yılında yapılan tapulama çalışmasında tazminata konu eski 345 parselin 26000 m2 yüzölçümü ile, eski 346 parselin ise 27500 m2 yüzölçümü ile tarla niteliğiyle dava dışı 3. kişi adına tescil edildiği, davacının bu taşınmazları 20/09/2011 tarihinde satın alma yoluyla edindiği, 2015 yılında yörede yapılan 3402 sayılı Kanunun 22/a maddesi uyarınca yenileme çalışması sırasında eski 35 parselin 120 ada 14 parsel olarak 20.907,55 m2 yüzölçümü ile, eski 346 parselin ise 120 ada 15 parsel olarak 22.113,76 m2 yüzölçümü ile tespit edildiği, davacı tarafından komisyona yapılan itirazın reddedildiği, askı ilan süresinde yenileme çalışmasına karşı dava açılmadığından tutanakların kesinleştirildiği anlaşılmıştır.
4721 sayılı TMK"nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ""Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur"" hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ancak 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi hükmüne göre, tazminata hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanı sıra, tapu sicilinin tutulması nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır.
Genel arazi kadastro çalışmaları sırasında tespit ve tescile tâbi tutulan çekişmeli taşınmazın, sonradan 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama ile yüzölçümü azalmış ise de; azalmanın nereden kaynaklandığı, komşu parsellere bir kayma olup olmadığı, kayma varsa kadastro işlemi yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek tapu iptali istenip istenmediği, yenileme çalışmasına genel mahkemede dava açılıp açılmadığı araştırılmadan hüküm kurulmuştur. Ayrıca mahkemece oluştuğu kabul edilen zararın ve taşınmazın niteliğine yönelik yapılan araştırma yeterli olmadığı gibi, değerlendirme tarihinin davacının taşınmazları satın aldığı tarih olarak kabulü ve satış bedeli üzerinden belirlenen değer tespiti de hatalıdır.
O halde öncelikle, taşınmazların yüzölçümündeki azalmanın hangi sebeple oluştuğunun tespit edilmesi, uygulama kadastrosu sırasında dava konusu taşınmazların çapında bir değişiklik olup olmadığının belirlenebilmesi için eski ve yeni paftaların getirtilerek, ölçekleri eşitlenmek sureti ile bilgisayar ortamında çakıştırma yapılarak her bir paftadaki sınırın farklı renklerle gösterilmek sureti ile bilirkişilerce rapor düzenlenmesi, taşınmazların çapında bir değişiklik olduğu ve komşu parsellere kayma olduğunun belirlenmesi halinde, davacının komşu parsel maliklerine tapu iptal davası açıp açmadığının, yine yenileme çalışmasına karşı genel mahkemede dava açılıp açılmadığının araştırılması, taşınmazın çapında bir değişiklik olmamasına rağmen, taşınmazın miktarında hesap hatası ya da kullanılan yöntem, ölçü tekniğinin farklılığı gibi sebeplerle azalma meydana gelmişse bu durumda davacının tazminat hakkının tapu sicilinin yanlış tutulmuş olması nedeni ile doğduğu gözetilerek, zararın doğduğu tarih (uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarih) itibari ile Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca taşınmazın niteliği arazi vasfında ise net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değerinin belirlenmesi, bu şekilde tapu sahibinin gerçek zararının saptanması, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu karar verilmiş olması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ve davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 04/04/2019 günü oy birliği ile karar verildi.