11. Hukuk Dairesi 2015/9501 E. , 2016/4633 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 19/12/2014 tarih ve 2014/50-2014/469 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin davalılardan ... ve dava dışı ...."nin alacaklısı olduğunu, davalı ..."in adına kayıtlı “...” markaları ile “...” markasını toplam 150.000,00 TL bedel ile davalı şirkete satıp devrettiğini, markaların piyasa değerinin 10 milyon dolar civarında olduğunu, davalıların müvekkilinin alacaklarının tahsilini engellemek ve mal kaçırmak amacıyla hareket ettiklerini, davalıların gerçek iradelerinin marka satışı olmadığını, davalıların tacir olmalarına karşın satış bedelinin banka aracılığıyla ödenmediğini, ileri sürerek muvazaalı yapılan devir işlemlerinin iptali ile markaların davalı ... adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı .... vekili, davacı tarafından yapılan takiplerin müvekkili ve müvekkili şirketin temsilcisi ... ile alakasının bulunmadığını, dava konusu satış işlemlerinin muvazaadan ari ve gerçek satış olduklarını, satış bedelinin marka sahibine ödendiğini, devralınan markaların değerinin iddia edildiği oranlarda olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı ... davaya cevap vermemiş duruşmalara iştirak etmemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre; dava konusu markaların devir işlemlerinin usule uygun yapıldığı, devir bedelinin satıcıya ödendiği, davacı tarafından muvazaa iddialarının ispatlanamadığı, piyasa değerinin altında satış olsa dahi bunun tek başına işlemin muvazaalı olduğunu göstermeyeceği, markayı devralan şirketin faaliyet alanının markaların tescilli olduğu ürünlere uygun olduğu, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 3 adet markanın sahibi ve aynı zamanda davacının borçlusu olan davalı ..."in borcu ödememek amacıyla diğer bir deyişle alacaklıdan mal kaçırmak kaydıyla mallarını düşük bedelle diğer davalı şirkete devrettiği, davalı şirketin, ..."in davacıya olan borcunu bildiği halde kötüniyetli olarak markayı devraldığını görünürdeki devir işleminin muvazaalı olduğunu, bedelin düşük olması yanında ödemeninde gerçek olmadığını, tasarrufun taraflarının şirket ortaklığına dayalı bağlarının bulunduğunu ileri sürerek marka devir işleminin iptalini istemiştir.
Eldeki davanın amacı davacının alacağının marka haczi yoluyla tahsiline yöneliktir. Bu hali ile İİK"nın 277 ve devam eden maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali benzeri bir iptal niteliğindedir. Ancak somut olarak BK 18. maddesinde düzenlenen muvazaa olgusuna dayanıldığından uyuşmazlığında bu hukuki niteleme üzerinden çözümlenmesi zorunludur.
Mahkemecede; BK 18. maddesinde düzenlenen muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de; böyle bir sonuç mevcut delil durumu ve hükme esas alınan bilirkişi raporu ile uyuşmamaktadır. Zira hükme esas alınan raporların bilirkişiler marka değeri belirlemede uzmanlıkları olmadığını açıkca belirttikleri gibi; marka bedelinin ödendiğine ilişkin kayıtların yer aldığı davalının ticari defterlerinin de usulüne uygun kapanış onayının bulunmadığını açıklamışlardır. Bilirkişi raporu bu niteliği itibariyle hükme eses alınabilir nitelikte değildir.
O halde mahkemece; marka bedeli konusunda uzmanlığı olan bilirkişi(ler) den yeniden rapor alınarak, devir tarihindeki marka bedellerinin tespiti ile ödendiği iddia edilen bedel arasında fahiş bir fark olup olmadığı saptanıp, fahiş bedel farkı tespit edildiği takdirde, dosyada mevcut ticaret sicil kayıtları da gözönünde bulundurularak davalılar arasında muvazaalı bir devir işleminin varlığı yönündeki iddiaların incelenip, sonuçta muvazaanın varlığı saptandığı takdirde ise, davanın alacağın tahsilini sağlama amacı da gözetilerek İİK"nın 283 maddesi kapsamında bir karar verilmesi gerekmekte olup, yazılı gerekçeyle eksik incelemeye dayanılarak karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 25/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.