Davacı, davalı işveren nezdinde 01.01.1978-01.01.2001 tarihleri arası çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava davacının 01.01.1978-01.01.2001 tarihleri arasında davalı köy tüzel kişiliğinde geçen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Bu tür hizmet tesbitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği, Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş İçtihadı gereğidir. Yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10 maddesi olan bu tür davalarda, öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren, tarafından verilip verilmediği ya da çalıştıklarının kurumca tesbit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Kanunun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve postabaşı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlenmelidir. Bu davalarda işverenin kabulünün tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı göz önünde tutulmalıdır.
Yukarıda açıklanan hususlar, yeterli ve gerekli bir araştırmayla ve deliller hep birlikte değerlendirilerek aydınlığa kavuşturulduktan sonra o çalışmanın sigortalı çalışma niteliğinde olup olmadığı ya da ne zaman bu niteliğe kavuştuğu yönü üzerinde durulmalı ve çalışmayı kapsama alan yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönem için hizmetin tespitine karar verilmelidir.
Dosyadaki kayıt ve belgelere göre; davacının hizmet cetvelinde 27.09.1979-10.04.1980, 10.04.1980-12.04.1980, 25.08.1980-1980/3 dönem, 08.09.1987-15.11.1987, 1997/2 dönem-28.05.1997 tarihleri arasında başka işyerlerinden Kurum’a bildirilen çalışmalarının bulunduğu, davacının davalı Köy karar defterinin 18.07.1989 tarihli kararı ile aylık 100.000 TL. ücretle, 01.09.1994 tarihli kararıyla 800.000 TL. ücretle, 22.03.1999 tarihli kararıyla da miktar belirtmeksizin aylık ücret karşılığı bekçi olarak çalışacağı belirtilmiştir.
Somut olayda davacının uyuşmazlık döneminde başka işyerlerinde kesintili çalışmalarının Kuruma bildirildiği, en son bildirilen 20 günlük sigortalı çalışmasının giriş tarihi kayıtlarda yer almamakla birlikte 28.05.1997 tarihinde çıkışının bulunduğu anlaşıldığına göre bu tarihten önceki uyumazlık dönemleri hak düşürücü süre nedeniyle reddine dair verilen karar doğrudur. 28.05.1997-01.01.2001 tarihleri arasındaki dönem yönünden ise dinlenen tanıklar ve köy karar defterinde yer alan kararlara göre sigortalı çalışmalar doğrulandığı halde davacının tespitine karar verilmesi gerekirken davalı köy tüzel kişiliğinin 506 sayılı Yasa kapsamına alınmadığı gerekçesiyle uyuşmazlık döneminin tümünün reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Söz konusu fiili ve hukuki gerçekler ve özellikle 506 sayılı kanunun m:79/8,2-10 hükümleri dikkate alınmadan, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı olup bozam nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.