10. Hukuk Dairesi 2016/16186 E. , 2017/1186 K.
"İçtihat Metni"... adına Av. ... ile ... Başkanlığı adına Av. ... arasındaki dava hakkında Adana 2. İş Mahkemesinden verilen 05.02.2015 gün 2009/622-2015/29 sayılı hükmün, Dairemizin 15.02.2016 gün 2015/8421-2016/1841 sayılı ilamı ile BOZULMASINA karar verilmiştir. Bozma sonrası, Mahkemenin verdiği 14.06.2016 gün ve 2016/102-2016/258 sayılı karar ile önceki kararında 6100 sayılı HMK’nın 373/(5). maddesi uyarınca direndiği anlaşılmış olmakla ve Direnme üzerine yapılacak işlemlerin neler olduğu 6100 sayılı HMK’nın 373’ncü maddesinin (5). fıkrasında; “İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır. (6) fıkrasında da; “(6) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.” şeklinde ifade edilmiş olmakla birlikte 5 Temmuz 2012 gün ve 28344 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 40. maddesi ile 5521 sayılı Kanuna eklenen Geçici 2’nci Maddedeki;“ Bölge adliye mahkemelerinin, 5235 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, Yargıtayın bozma kararlarına karşı verilen direnme kararının temyizi halinde dava dosyası, önce kararı veren daireye gönderilir. Direnme kararları daireler tarafından öncelikle incelenir. Kararı veren daire, direnmeyi yerinde görürse kararı düzeltir; yerinde görmezse talebi on gün içinde Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna iletir.” şeklindeki düzenleme karşısında, direnme kararının süresi içinde temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından talep edilmesi üzerine Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Dava, davacının Kurumun borç tahakkuku işleminin iptali ile yaşlılık aylığından yapılan kesintilerin iadesi istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, hükmün Dairemizce, “1992 yılından itibaren 1479 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı alan davacıya 1996 yılından itibaren kocasının sigortalılığından aynı Kanun kapsamında ölüm aylığı bağlandığı, her iki tahsis dosyasından sosyal yardım zammı ve sosyal destek ödemesi yapılamayacağının belirlenmesi üzerine, yersiz ödenen ödemelerin borç kaydedilerek aylıklarından kesinti yapılması sonucu, eldeki davanın açıldığı anlaşılmakla davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun Ek 7. maddesi ile 4784 sayılı Kanunun 1. maddesi ve bu maddeye dayalı çıkarılan Bakanlar Kurulunun 2003/5145 sayılı kararının 3. maddesidir.
1479 sayılı Kanunun Ek 7. maddesinde sigortalılara ödenecek sosyal yardım zammı düzenlenerek, üçüncü fıkra hükmü ile sosyal güvenlik kanunlarına göre bağlanan iki ayrı aylığı birlikte alanlara, 1479 sayılı Kanuna göre ayrı ayrı bağlanan iki aylığı birlikte alanlara veya iki sigortalıdan da ayrı ayrı ölüm aylığı alan hak sahiplerine yalnız bir aylık üzerinden sosyal yardım zammı ödeneceği belirtilmiştir.
4784 sayılı Kanunun 1. maddesine dayalı olarak çıkarılan 15.01.2003 tarihli ve 2003/5145 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında da, yaşlılık, malullük ve ölüm aylığı alanlara ödenecek sosyal destek ödemesi düzenlendikten sonra, aynı kararın 3. Maddesinde 1479 ve2926 sayılı Kanunlara göre iki aylığı birlikte alanlara bu aylıklardan birisi için sosyal destek ödemesi yapılacağı belirtilmiştir.
Yukarıda geçen yasal düzenlemeler çerçevesinde eldeki davaya konu uyuşmazlık irdelendiğinde, 1479 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık ve ölüm aylığı alan davacının, her iki aylık üzerinden sosyal yardım zammı ve sosyal destek ödemesi alması mümkün olmadığından Kurumun borç tahakkuku işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren (Değişik ibare:13.02.2011-6111 S.K./44.mad) yirmi dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, (Değişik ibare:13.02.2011 - 6111 S.K./44.mad) yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermektedir. 5510 sayılı Yasanın geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır.
Belirtilen nedenlerle; 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir.
Hal böyle olunca, davacının iki ayrı tahsis dosyası üzerinden sosyal yardım zammı ve sosyal destek ödemesi alması konusunda Kurumu yanıltıcı bir eyleminin bulunmadığının anlaşılması karşısında, davacıya yapılan yersiz ödemelerin Kurumun hatalı işlemine dayandığı ve bu halde 5510 sayılı Kanunun 96. Maddesinin 1. Fıkrasının (b) bendinin davacı hakkında uygulanması gerektiği gözetilerek, davacıya bu çerçevede yersiz ödenen ve istirdadı gereken sosyal yardım zammı ve sosyal destek ödemesi tutarı belirlenerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” gerekçesi ile bozulduğu, Mahkemece, “…Dosyada mevcut tüm delillerin değerlendirilmesi neticesinde, davalı Kurum tarafından davacıya fazla
sosyal yardım zammı ve sosyal destek ödemesi yapıldığı, fazla ödemenin kurumun hatasından kaynaklandığı, davacının bunda hileli veya kusurlu bir davranışının bulunmadığı, davacının iyiniyetli olduğu, 818 sayılı Borçlar Kanunun 63/1 maddesine göre elinde bulunan kısım için sorumlu olduğu, ancak davacının yapılan ödemeleri zati ihtiyaçları için kullandığı, ödemesi gereken bir kısmın bulunmadığı, davacının aylığından kesinti yapılmasının usulsüz olduğu, hukuken kanunların yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanacağı, 5510 sayılı Yasada aksine bir hükmün bulunmadığı, bu nedenle yürürlük tarihinden önceki ödemelere 5510 sayılı Yasa"nın 96/1-b maddesinin uygulanamayacağı, davacının sonradan çıkan kanuna göre sorumlu tutulmasının usuli kazanılmış hak ilkesine aykırı olduğu ve bu bakımdan bozma ilamına direnilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile direnme kararı verildiği anlaşılmakla, bozma ilamı gerekçesindeki açıklamalar karşısında, Mahkemenin direnme kararı yerinde görülmediğinden talebin on gün içinde Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna iletilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı sebepten ötürü Yargıtay incelemesine konu olan karar, eski hükümde direnmeye ilişkin olup direnme Dairemizce yerinde görülmediğinden ve bu durumda kararın inceleme yeri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu olduğundan dava dosyasının Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna sunulmak üzere Yargıtay Birinci Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 20.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.