Ceza Genel Kurulu 2017/150 E. , 2017/409 K.
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
5607 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sanık ..."in beraatine ilişkin İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2012 gün ve 367-1493 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 22.05.2014 gün ve 19300-10698 sayı ile;
"...Sanığa ait işyerinde yapılan denetimde, yapılan bilirkişi incelemesinde kaçak olduğu tespit edilen 37 paket baharat karışımının raflarda satışa sunulmak üzere hazır ele geçmesi karşısında; sanığın ele geçen baharat karışımlarını ticari amaçla bulundurduğu gözetilmeden mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde hüküm kurulması"" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 08.10.2014 gün ve 999-1120 sayı ile ilk hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.01.2015 gün ve 406642 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 29-508 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 09.02.2017 gün ve 43-1156 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği ve direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık adına çıkarılan duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin tebliğ edildiği, tebliğe rağmen sanığın duruşmaya katılmaması üzerine müdafiin dinlenilmesi ile yetinilip sanıktan aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan ve direnme nedenleri ile bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, ilk hükümdeki gerekçenin tekrarlanması suretiyle direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK"nun 307/2. maddesinde de yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı, sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK"nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Öte yandan, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı sanığın beyanının alınması gerektiği gözetilmeden yargılamaya devam olunarak direnme kararı verilmesi, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine aykırıdır.
Diğer taraftan; yerel mahkemece, Özel Dairenin bozma kararı ile tamamen ortadan kalkan ilk hükümde direnilirken, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozma kararına niçin uyulmadığı açıklanmadan, önceki hükmün gerekçesinin tekrarı ile yetinilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, saptanan bu usulü nedenlerden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.10.2014 gün ve 999-1120 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanının alınmaması, ayrıca usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.