Davacı, Bağ-Kur il müdürlüğünün 09.02.2005 tarih 62846 sayılı işlemin iptaline 506 sayılı yasaya göre 01.01.2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün .davacı ile davalılardan SSK Başkanlığı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, Bağ-Kur sigortalılığının 18.05.1993 tarihinde sona erdiğinin ve 01.01.2005 tarihinden itibaren SSK"dan yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbitini talep etmiştir.
Mahkemece istemin reddine karar verilmiştir.
Yapılan incelemede,davacının 26.11.1983 tarihli giriş bildirgesine istinaden 01.06.1984 tarihi itibariyle tescil edildiği,daha sonra SSK’lı süre dikkate alınarak sigortalılık başlangıcı 02.09.1984 olarak düzeltildiği,1.06.1984-29.03.1993 tarihleri arasında vergi kaydının ,1984-08.06.1993 tarihleri arasında oda kaydının,20.06.1984-18.05.1993 tarihleri arsında da sicil kaydının bulunduğu,18.05.1993 tarihinde Bağ-kur sigortalılığına son verildiği,ancak 2002 yılında davacının 26.01.1993 tarihinden itibaren Limited Şirket ortağı olduğu tesbit edildiğinden 18.05.1993 tarihli terk işlemi iptal edilerek, Bağ-kur sigortalısı sayıldığı .1977-01.04.1984 ve 01.07.1993-30.12.4004 tarihleri arasında da 5717 gün 506 Sayılı Yasaya tabi sigortalı çalışmasının olduğu ve30.12.2004 tarihli tahsis talebi ile sadece SSK’lı süreler dikkate alınarak yaşlılık aylığı bağlanmasını talep ettiği.Bağ-kur tarafından 01.06.1984 tarihinden itibaren Bağ-kur sigortalısı olduğu bildirildiğinden.01.09.1984 tarihinden sonraki SSK’lı çalışmalar dikkate alınmamış ,bu tarihten önceki süre yaşlılık aylığı için yeterli olmadığından talebin reddine karar verildiği anlaşılmıştır. .
Uyuşmazlık, her iki sigortalılığın çakışması halinde hangi sigortalılığa öncelik verileceği noktasında toplanmaktadır.
Gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu gerekse 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu birbirine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Yasa sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında sigortalı olabilmesi için hizmet aktine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması gerekir. 506 sayılı Yasa’nın 3.maddesinin I/f bendinde “kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” K bendinde ise “ herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Yasa’nın 24.maddesinin I ve II. Fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşuluda getirilmiştir. Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün bulunmayıp önceden başlayıp devam eden sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2001/21-627 Esas, 2001/659 Karar nolu 3.10.2001 günlü kararıda bu yöndedir.
Somut olayda önceden başlayıp devam eden sigortalılık 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalılık olduğundan davacının 01.07.1993-30.12.2004 tarihleri arasındaki sayılı 506 Yasa"ya tabi sigortalığına geçerlilik tanınması mümkün değildir.Ancak 1479 sayılı Yasa’nın 22.2.2006 gün ve 5458 sayılı Yasa’nın 13.maddesi ile değişik 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren Ek 19.maddesinde bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, 5 yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödenmesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu madde kapsamına giren sigortalılar hakkında zaman aşımının kesilmesi ve zaman aşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 103 üncü maddesinin 1. fıkrasının (6), (8) ve (10) numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kanunun 104 üncü maddesi hükümlerinin uygulanacağı , yine 5458 sayılı Yasa’nın 14.maddesi ile eklenen ve 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren Geçici 26.maddesine göre bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde 31.3.2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar ve hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında ek 19.madde hükmü uygulanacağı bildirilmiştir.
Yapılacak iş; davacının 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalı olduğu dönem yönünden 1993 ve 2001 yılında ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunup bulunmadığını tesbit etmek var ise primlerin tam olarak karşılandığı ayın sonu itibariyle Bağ-Kur zorunlu sigortalılığını durdurmak ve prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmeyerek sigortalılığın durdurulduğu tarihten sonraki süreler yönünden 506 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalılığa değer vermek, beş yıl şartı oluşmuyor ise zorunlu Bağ-Kur sigortalılığına geçerlik tanımak ve şimdiki gibi karar vermek gerekmektedir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular ve hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa"nın Ek 19. maddesinin somut olaya uygulanacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.