1. Hukuk Dairesi 2015/4018 E. , 2017/6468 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ELATMANIN ÖNLENMESİ-YIKIM
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım istemine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 1 parsel sayılı taşınmaza, komşu 2 parsel sayılı taşınmaz maliki olan davalının taşkın yapı yapmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek davalının el atmasının önlenmesine ve taşkın kısmın yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, elatmanın keşfen belirlendiği gerekçesiyle elatmanın önlenmesine ve binadaki taşkın kısmın yıkılmasına karar verilmiştir.
Davacıya ait olan 1 parsel sayılı taşınmaza komşu 2 parsel sayılı taşınmazdaki yapının taşkın olduğu ve dava konusu parselin imar uygulanması ile oluştuğu sabittir.
Bilindiği üzere; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) “Mülkiyet Hakkının İçeriği” başlıklı 683. maddesi; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” hükmünü içermektedir.
Yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Somut olaya gelince mahkemece, imar öncesi kayıt ve belgeler getirtilerek davacı parseli içindeki ve tecavüzlü durumdaki yapının imar uygulamasından önce yapılıp yapılmadığı ve 3194 Sayılı İmar Yasanın 18. maddesi gereğince davalının iradesi dışında idari işleme dayalı olarak taşkınlığın oluşup oluşmadığı saptanmamıştır.
Hal böyle olunca; imar öncesi tapu kayıtlarının getirtilmesi, yerinde yeniden keşif yapılarak taşkınlığın imar uygulaması ile oluşup oluşmadığının saptanması, anılan tecavüzün imar uygulaması sonucu oluştuğu saptanırsa inşaat bilirkişisisinin 15.04.2014 tarihli raporunda davalıya ait 2 nolu parsel üzerindeki 3 katlı betonarme binanın 2,58 m2’lik kısmının lokal olarak kesilerek yıkılması halinde, binanın statik sistemi bozularak taşıma gücünü kaybedip, binanın bütünü zarar göreceğinden, binanın tamamının yıkılması gerekeceğine ilişkin görüşü de gözetilmek suretiyle yapının tamamının kaim bedeli belirlenerek davalıya ödenmek üzere depo ettirilmesi ve davanın kabul edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.