Davacı, 20.04.1982-31.07.1997 tarihleri arası Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine, 01.09.1999-31.03.2003 tarihleri arası sigortalılık ile çakışan Bağ-Kurluluk süresinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ile davalılardan SSK. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı SSK. çalışmaları ile çakışan dönemlerdeki Bağ-Kur sigortalılıklarının iptali ile Bağ-Kur sigortalılığının 31.07.1997 tarihi itibariyle sona erdiğinin tesbitini istemiştir.
Mahkemece, davacının 20.04.1982-31.03.2003 tarihleri arasındaki Bağ-Kur sigortalı olduğunun tesbiti ile 01.09.1999-31.03.2001 tarihleri arasındaki SSK sigortalılığının iptaline karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının 30.01.1976-21.10.1976, 01.01.1977-31.03.2003 tarihleri arasında vergi kaydının, 15.09.1969-01.10.2004 tarihleri arasında oda kaydının ve 09.11.1984-15.10.2004 tarihleri arasında Esnaf sicil kaydının bulunduğu görülmektedir. Davacının 20.04.1982 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalı olarak tescilinin yapıldığı ve 20.04.1982-15.10.2004 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olarak kabul edidiği, prim ödemelerinin ise 30.01.1985 ile 05.05.1988 tarihleri arasında olup prim borcunun bulunduğu ayrıca çakışan SSK. sigortalılık sürelerinin ise, 01.09.1999-30.06.2004 tarihleri arasında olduğu ve Sosyal Sigortalar Kurumunun davacının Bağ-Kur sigortalılığını nazara alarak çakışan döneme ait SSK. sigortalılığını iptal ettiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, her iki sigortalılığın çakışması halinde hangi sigortalılığa öncelik verileceği noktasında toplanmaktadır.
Gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu gerekse 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu birbirine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Yasa sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında sigortalı olabilmesi için hizmet ektine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında da bulunmaması gerekir. 506 sayılı Yasa’nın 3.maddesinin I/f bendinde “kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” K bendinde ise “ herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Yasa’nın 24.maddesinin I ve II. Fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşuluda getirilmiştir.
Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün bulunmayıp önceden başlayıp devam eden sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2001/21-627 Esas, 2001/659 Karar ve 3.10.2001 günlü kararında önceden başlayan sigortalılığın asıl sigortalılık olduğu özellikle belirtilmiştir.
1479 sayılı Yasa’nın 22.2.2006 gün ve 5458 sayılı Yasa’nın 13.maddesi ile değişik 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren Ek 19.maddesinde bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, 5 yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödenmesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu madde kapsamına giren sigortalılar hakkında zaman aşımının kesilmesi ve zaman aşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 103 üncü maddesinin 1.fıkrasının (6),(8) ve (10) numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kanunun 104 üncü maddesi hükümlerinin uygulanacağı , yine 5458 sayılı Yasa’nın 14.maddesi ile eklenen ve 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren Geçici 26.maddesine göre bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde 31.3.2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar ve hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında ek 19.madde hükmü uygulanacağı bildirilmiştir.
Kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyeceklerdir. Ancak devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bu gibi durumlarda kanunların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur. Sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur. Bu açıklamalar karşısında 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasanın değişik Ek 19.maddesi ile Geçici 26.maddesinin tamamlanmamış hukuki durumlara uygulanacağının kabulü gerekir.
Davacının prim borcunu ödeme isteği olmadığı gözetildiğinde uyuşmazlığa hüküm tarihinden önce 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa"nın değişik Ek 19 ve Geçici 26. maddesinin uygulanacağının kabulü gerekir. Hukuk Genel Kurulu"nun 21.6.2006 gün ve 2006/21-363 E. 2006/ 466 K., 28.6.2006 gün ve 2006/21-485 E., 2006/483 K. no lu kararları da bu yöndedir.
Somut olayda, 20.04.1982 tarihinde Bağ-Kur"a kayıt ve tescili yapılan davacının sigortalılığı’nın esnaf sicil kaydının sona erdiği 31.03.2003 tarihine kadar da aralıksız devam ettiği görülmektedir. Bu durumda davacının 01.09.1999 tarihinde başlayarak devam eden SSK. sigortalılığına Bağ-Kur sigortalılığının sona erdiği 31.03.2003 tarihine kadar geçerlik tanınamayacağı sonucuna varılarak , çakışan SSK sigortalılığının iptaline karar verilmiş ise de; davacının istemi dikkate alındığında son prim ödeme tarihi olan 05.05.1988 tarihi sonrasında prim borcunu ödemediği gibi talebine göre de, uyuşmazlığa 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa"nın değişik Ek 19 maddelerinin uygulanacağının kabulü gerekir.
Yapılacak iş, davacının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunup bulunmadığını araştırmak 5 yıldan daha fazla borcu var ise primlerin tam olarak karşıladığı ay sonu itibariyle zorunlu Bağ-Kur sigortalılığını durdurmak ve prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmeyerek, sigortalılığın durdurulduğu tarihten sonraki 506 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalılığa geçerlik tanımak, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcunun olmadığının anlaşılması halinde ise şimdiki gibi zorunlu Bağ-Kur sigortalılığını geçerli saymaktan ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalı SSK vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 04.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.