1. Hukuk Dairesi 2017/3192 E. , 2017/6357 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVALILAR : ... ... V.D.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı ... 8. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 14.05.2014 gün ve 2006/144 Esas 2014/213 Karar sayılı hükmün Onanmasına ilişkin 15.03.2016 gün ve 2014/14693 Esas, 2016/3052 Karar sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
- KARAR -
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkin olup mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar 15.03.2016 tarihinde onanmış, davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, borçlusu davacı ..., alacaklısı davalı ... olan, 20.01.2004 tanzim, 30.04.2004 ödeme tarihli 30.000 USD"lik bononun takibe konularak , 04.04.2005 tarihinde 16.500 TL bedelle dava konusu taşınmazın alacağına mahsuben davalı ... adına ihale edildiği, ihalenin kesinleşmesi neticesinde 31.05.2005 tarihinde adına tescilin yapıldığı, daha sonra taşınmazın sırasıyla, 31.05.2005 tarihinde Recep Karakaş, 29.06.2005 tarihinde ..., 05.10.2005 tarihinde ise davalı ... adına temlik edildiği, davacının ... 1. İcra Hukuk Mahkemesinde açtığı 2006/1156 Esas sayılı dava sonucunda ihalenin dayanağını teşkil eden ... 2. İcra Dairesinin 2004/11027 Esas sayılı dosyasında bononun sahte olarak düzenlenmesi nedeni ile usülsüz icra takibinin iptaline karar verildiği, bu kararın 23.10.2015 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davalı ... adına oluşan tescilin yolsuz olduğu kuşkusuzdur ve davalı ... ilk el durumunda olduğu için iyiniyetli olduğundan da söz edilemez. Ancak sırasıyla yapılan temlikler neticesinde taşınmazı en son edinen Meyse’nin iyin"yetli olması durumunda ediniminin korunacağı açıktır.
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Ne var ki mahkemece bu doğrultuda bir araştırma yapılmış değildir.
Hal böyle olunca; yerinde keşif yapılarak davalı ..."ten sonraki el değiştirme tarihleri itibari ile taşınmazın gerçek bedelinin saptanması, taşınmazın kısa aralıklarla el değiştirdiğinin gözetilmesi, daha önce dinlenen tanıklar yeniden dinlenerek yukarıdaki ilkeler uyarınca son malik Meyse’nin iyiniyetinin açıklığa kavuşturulması, iyiniyetli olmadığı saptanırsa tapu iptal tescil isteğinin kabul edilmesi, aksi halde ilk el Şerif’in bedelden sorumlu tutulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın tümden reddi doğru değildir.
Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine yeniden yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK"un 440. maddesi gereğince KABULÜNE,
Dairenin 15.03.2016 gün ve 2014/14693 Esas. 2016/3052 Karar. sayılı onama kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkemenin 14.05.2014 tarih ve 2006/144 Esas, 2014/213 Karar sayılı hükmünün BOZULMASINA,peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, 09.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.