Davacılar murisinin davalı işveren nezdinde 13.07.1986-30.11.1986 tarihleri arası çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, davacıların murisi S.G.’ın 13.07.1986-30.11.1986 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kurum’a kayıt ve tescil edilmeyen çalışmalarının tesbiti ile ölüm aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece istek, tanık sözlerine dayanılarak kabul edilmiş ve davacıların murisi S. G.’ın 13.07.1986-30.11.1986 tarihleri arasında toplam 137 gün davalı K. Un Sanayi A.Ş.’de çalıştığına ilişkin hizmet süresinin ve 600 günlük askerlik borçlanması prim borcu ödendiğinden emekli aylığına hak kazandığının tesbitine karar verilmiştir.
Oysa, ifadesi hükme dayanak alınan tanıklar davacıların murisi ile birlikte çalışan ve kayıtlara geçmiş kişiler olmadığı gibi, aynı çevrede benzer işi yapan başka işverenlerin çalıştırdığı ve bordrolara geçmiş kimseler de değildir. Bu bakımdan tanık sözleri çalışma olgusu yönünden somut olgulara dayanmamakta soyut düzeyde kalmaktadır. Giderek, tanık sözlerinin inandırıcı güç ve nitelikte olduğu söylenemez. Öte yandan, tesbiti istenilen süreler çok öncelere ilişkin bulunduğundan tanıkların bu sürelerle ilgili bilgileri bu güne değin eksiksiz olarak hafızalarında korumaları da hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmez.
Yasal dayanağı 506 sayılı Yasa’nın 79/10. maddesi olan bu tür hizmet tespitine yönelik davaların, kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Dairemizin giderek Yargıtay’ın içtihadı gereğidir.
Yapılacak iş, davanın nitelikçe kişilerin sosyal güvenliğine ilişkin olması nedeniyle mahkemece, doğrudan soruşturma genişletilmek sureti ile, davacıların murisi ile aynı tarihte birlikte çalışan ve Sosyal Sigortalar Kurumu’na verilen dönem bordrolarında kayıtlı tanıklar belirlenerek, bu tanıkların bilgilerine başvurmak ve gerektiğinde, davacıların tesbitini istedikleri 13.07.1986-30.11.1986 tarihleri arasında murislerinin çalıştığını iddia ettiği işyerine komşu olan işyerlerini belediye, emniyet veya jandarma vasıtasıyla saptamak, saptanan bu işyerlerinin kayıtlarına geçmiş kişileri, başka bir anlatımla, Bağ-Kur’da, Sosyal Sigortalar Kurumu’nda veya diğer sosyal güvenlik kuruluşlarında kayıtları olan komşu işyeri veya benzer işi yapan işyeri sahiplerinin veya çalışanlarının bilgilerine başvurulmak ve olabildiğince delilleri toplayıp, bunları birlikte değerlendirerek sonucuna göre karar vermektir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Kabule göre de, dava konusu iki isteme dayalıdır. Davacılar, murislerinin işvereni tarafından Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirilmeyen 13.07.1986-30.11.1986 tarihleri arasındaki 137 günlük hizmet sürenin tesbiti ile birlikte kendilerine ölüm aylığı bağlanmasını da talep etmişlerdir. Dava tarihinde ölüm aylığı koşullarının oluşup oluşmadığı henüz belli değildir. Ölüm sigortasından aylık bağlanmasına ilişkin koşulları düzenleyen 506 sayılı Yasa"nın 66. maddesinin (c) bendi gereğince toplam olarak 1800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş durumda ölen sigortalının hak sahibi kimselerine ölüm aylığı bağlanır. Somut olayda, 1800 günlük prim ödeme koşulu henüz yerine getirilmemiştir. Hizmet tesbiti davasının kesinleşmesi sonucu tespit edilen eski sürelerin kesinleşip, primleri ödendikten sonra ancak ölüm aylığı koşulları oluşacaktır. Mahkemece, henüz primleri ödenmeyen 137 günlük sürenin dahi primleri ödenmiş gibi kabul edilmesi isabetsizdir.
O halde, davalılardan Sosyal Sigortalar Kurumu’nun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 24.05.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.