14. Hukuk Dairesi 2014/12060 E. , 2015/3644 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 14.06.2012 gününde verilen dilekçe ile intifa hakkı şerhinin terkini istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 15.05.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, 25749 ada 2 parsel sayılı taşınmaza ait tapu kaydında davalı ... payına davalı ... lehine konulan intifa hakkı şerhinin terkini isteğine ilişkindir.
Davalı ..., davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava kabul edilmiştir.
Hükmü, davalı ... vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 794. maddesi hükmüne göre intifa hakkı, hak sahibine konusu üzerinde tam bir yararlanma yetkisi sağlar ve tescil edilmişse herkese karşı ileri sürülebilir. Yasanın 796. maddesi uyarınca da intifa hakkı, konusunun tamamen yok olması ve taşınmazlarda tescilin terkini, yasal intifa hakkı sebebinin ortadan kalkması, sürenin dolması hak sahibinin vazgeçmesi ya da ölümü gibi sebeplerle sona erer. Davacı bu sebeplerin varlığı iddiasına dayanmamıştır.
Davada intifa sözleşmesinin muvazaalı olarak kurulduğu ileri sürüldüğünden, intifa hakkının lehtarına yararlanma yetkisi sağlama vasfı itibariyle intifa ile ilgili haklarda Türk Borçlar Kanununun 19. maddesi ve muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanma yeri bulunmamaktadır.
Kaldı ki, intifa hakkının terkini istemiyle açılan davada şerhin muvazaalı olarak işlendiği kanıtlanamamış olup davanın reddi gerekirken soyut değerlendirmelerle şerhin terkinine dair hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bu sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.04.2015 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
Davada tarafların paydaş bulunduğu taşınmazın; bir kısım maliklerce kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu edilmesi ve davalı paydaş Harun"un daha fazla hak iddiasının müteahhit tarafından kabul edilmemesi üzerine işbu taşınmazdaki pay üzerine Harun tarafından eşi olan diğer davalı Ümmühan lehine intifa hakkı tesis edilerek inşaat işinin sürüncemede bırakıldığı, intifa şerhinin muvazaalı olarak gerçekleştirildiği ileri sürülerek intifa hakkının terkini istenilmiş; mahkemece iddia sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dairemizin sayın çoğunluğu tarafından, intifa hakkının sona ermesinin TMK"nın 796. maddesinde sınırlı sayıda sebeplerden oluştuğu, davacı tarafça yasada belirtilen sona erme sebeplerine dayanılmadığı ve ayrıca olayda TBK"nın 19. maddesinin intifa hakkının niteliği gereği uygulanamayacağı, kaldı ki muvazaa iddiasının da kanıtlanamadığı gerekçeleriyle yerel mahkeme kararının bozulması yönünde hüküm tesis edilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekirse; kural olarak, genel hükümlere dayanılmak suretiyle intifa da dahil tüm özel hukuk sözleşmelerinin tarafların gerçek iradesini yansıtmadığı dolayısı ile muvazaalı olarak yapıldığı iddiası ile geçersizliği ileri sürülüp iptali dava konusu edilebilir (TMK m. 5). Böyle bir iddia ya da savunma ileri sürülmüşse mahkemenin, dayanılan sözleşmedeki tarafların gerçek ve müşterek amaçlarını TMK"nın 19. maddesi kapsamında açıklığa kavuşturup sonucuna göre hüküm kurması gerekir. Bu itibarla somut uyuşmazlıkta TBK"nın 19. maddesinin "intifa hakkının niteliği gereği" uygulanamayacağı yönündeki red gerekçesi yasaya uygun değildir.
Uyuşmazlığa konu taşınmazın kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu edilmesi, tüm paydaşların müteahhitle görüşmeler yapması ve hatta bir kısım paydaşın resmen yazılı sözleşme düzenlenmesi (1 Temmuz 2011) aşamasından sonra, davalı Harun"un (taraf tanıklarnın) çoğunluğunca doğrulandığı üzere) payından fazla karşılıksız hak istemesi ve bunun kabul edilememesi üzerine kat karşılığı inşaat işini sonuçsuz bırakmak ve karşılıksız kazanım temin etmek amacıyla diger davalı eşi lehine (24 Eylül 2011 tarihinde) payı üzerine intifa hakkı kurmuştur.
Her ne kadar davalılar karı-koca olup 1999 yılında boşanmış ve 2005 yılında tekrar evlenmeleri üzerine davalı kocanın (özür mahiyetinde) işbu taşınmaz üzerinde eşi lehine intifa hakkı tesis ettiği savunulmuş ve bu husus bir kısım davalı tanıklarınca beyan edilmiş ise de davalıların boşanma (1999) ve yeniden evlenme (2005) tarihlerinden ve araya inşaat sözleşme görüşmeleri girdikten çok sonra 24.10.2011 tarihinde intifa hakkının tanınması makul karşılanabilecek bir "özür mahiyetinde" kabul edilemez. Gerçekten özür dilemek ve bunun göstergesi olarak intifa tesis etmek isteyen koca, boşanma tarihinden itibaren 6 yıl beklemez.
Kaldı ki bizzat davalının kardeşi olan tanık ..."in "... öbür taraf (müteaahit) ile anlaşamadığı için bu durum ortaya çıktı, (Ümmühan) ablamın intifa hakkı olduğu için şu anda inşaat yapılamamaktadır" şeklindeki beyanı da intifa hakkı tesisinin yasal amacına yönelik olmadığını ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan açılan bir davada; olayları izah taraflara, hukuki niteleme de bulunmak Hakim"e ait bir görevdir.
Somut uyuşmazlığın TBK"nın 19. maddesi kapsamında değil yine genel hükümlerden olan TMK"nın 2. maddesi uyarınca çözümlenmesi gerekir. (Bakınız aynı mahiyette; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 16.10.1975 gün 4844/4444 sayılı kararı).
Yukarıda açıklanan maddi vakıalar ile taraf ve tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu paylı taşınmazın kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhite verilmesi görüşmelerinden kendi lehine karşılıksız kazanım elde edemeyen davalı Harun"un bu aşamadan yaklaşık 3-4 ay sonra eşi lehine intifa hakkı tesisi iyiniyetli bir davranış değildir. Davalı taraf taşınmazın satışını zorlaştırmak, muhtemelen karı-koca olarak daha fazla hak elde etmek için bu yola başvurmuşlardır.
TMK"nın 2. maddesine göre, bir hakkın açıkca kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Böylece davalıların iyi niyetle bağdaşmayan ve hakkın kötüye kullanılması mahiyetindeki intifa tasarrufu hukuken geçersiz olup taraflarına yasal bir hak sağlamaz.
Sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanması gerekirken hükmün bozulması yönündeki sayın çoğunluk görüşü isabetli görülmemiştir.