8. Hukuk Dairesi 2016/1609 E. , 2019/1188 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, dava dilekçesine ekli haritada A harfi ile gösterilen yerlerin kadastro sırasında tescil harici olarak bırakıldığını, vekil edeninin bu yeri 35 yıldır malik sıfatıyla kullandığını, dava konusu yere bitişik Hazine adına kayıtlı 18 parsel sayılı taşınmazda da vekil edenine ait ev, kümes ve bahçe bulunduğunu, bir bütün halinde bu yerleri Sille Belediyesinden satın aldığını, ancak satışa ilişkin belgelerin vekil edeninin ruhsal rahatsızlığı bulunan kızı tarafından yakılarak yok edildiğini, 18 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak dava açma süresi geçirildiğinden 18 parseldeki yerleri Hazine"den tekrar satın almayı düşündüğünü açıklayarak, dava dilekçesine ekli haritada A harfi ile gösterilen yaklaşık 450-500 m2 alanın vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiş, 27.7.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile, bilirkişi incelemesi neticesinde, vekil edeninin zilyetliğinde bulunan alanların, 18 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kalan A ile gösterilen 348,27 m2 alan ve tescil harici alanda kalan ve C ile gösterilen 450,85 m2 alan olmak üzere toplam 799,12 m2"lik alan olarak tespit edildiğini beyanla, toplam 799,12 m2"lik alanın vekil edeni adına tescilini talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu alanın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu ve zilyetlik ile kazanılabilecek yerlerden olmadığını, ev yapmak, duvar inşa etmek ve benzeri faaliyetlerin imar ve ihya sayılamayacağını, davalı tarafça Hazine"ye ecrimisil ödenmekte olduğundan iyiniyetli zilyet sayılamayacağını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının eşinin yaklaşık 30 - 35 sene öncesinde davaya konu ev yerini satın aldığı, bahçe olarak kullanırken daha sonra üzerine ev yaptırdığı, 2003 yılında davacının eşinin vefat ettiği, taşınmazın arsa olarak satın alındığı 1980"li yılların başından dava tarihine kadar eklemeli olarak nizasız fasılasız ve malik sıfatıyla taşınmazı kullanageldiği, zilliyetlikle tescil koşullarının oluştuğu gerekçesi ile “18 parsel sayılı taşınmazın ıslah da dikkate alınarak 28/05/2015 tarihli bilirkişi raporunun ekinde yer alan krokide A harfi ile gösterilen 348,27 m2 yüzölçümündeki arazinin tapusunun iptali ile A ve C harfleriyle gösterilen
799,12 m2 alanlı taşınmazın davacı adına tapuya tesciline” karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
1. Davalı Hazine vekilinin 18 parsel sayılı taşınmaza yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava, başlangıçta, kadastro çalışmalarında tespit dışı bırakıldığı iddia edilen taşınmazın, zilyetlik ile kazanma koşullarının gerçekleştiği iddiası ile davacı adına tapuya tescili isteğine ilişkin olarak açılmış, 27.7.2015 tarihli dilekçe ile ise, Hazine adına kayıtlı 18 parsel sayılı taşınmazın 348,27 m2"lik kısmının da tapusunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmiştir.
Bilindiği üzere; ıslah müessesesi, 6100 sayılı HMK"nin 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Davanın taraflarından her biri, tahkikatın sona ermesine kadar, yapmış olduğu usulü işlemleri bir kereliğine, kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
Kural olarak; dava açıldıktan sonra sebebinde, konusunda, delillerde ve diğer hususlarda usulüne ilişkin işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün olduğu gibi davanın konusunda da ıslah mümkündür. Ne var ki, ıslahla kastedilen dava konusu edilen hususların genişletilmesi veya değiştirilmesidir. Dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda, 18 parsel sayılı taşınmaz başlangıçta dava konusu edilmemişken, ıslah dilekçesi ile talebe eklenmiştir. Ayrı bir dava konusu olan 18 parsel sayılı taşınmazın ıslah yolu ile davaya dahil edilmesi mümkün olmayacağından, ıslah talebinin reddi gerekirken, bu parsele ilişkin olarak da esastan kabul kararı verilmesi doğru olmamıştır.
2. Davalı Hazine vekilinin, kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakıldığı iddia edilen alana ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
a) Dava konusu taşınmazın davacının eşinden kaldığı davacı tarafça bildirildiğine ve davacının eşinin 4.10.2003 tarihinde öldüğü anlaşıldığına göre, miras bırakanın terekesi TMK’nin 701 ve 702 maddeleri gereğince elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Bu durumda, öncelikle, dava konusu taşınmazın, davacıya murisinden satış, bağış, taksim v.s şeklinde intikal edip etmediğinin üzerinde durulması, bu şekilde muristen davacıya intikal ettiğinin anlaşılması halinde, davacı açısından taraf teşkilinin sağlandığının kabulü ile davaya devam edilmesi, muristen tüm mirasçılara kaldığının ve satış, bağış, taksim gibi bir olgu sonucu davacıya tek başına kalmadığının belirlenmesi durumunda ise, TMK"nin 701, 702 maddeleri uyarınca böyle bir dava dinlenemeyeceğinden ve TMK 640. maddesi gereğince de diğer mirasçılar bu suretle açılmış bir davaya dahil edilemeyeceğinden aktif dava yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin düşünülmesi gerekirken, aktif dava ehliyeti kesin olarak belirlenmeden davaya devamla hükmün esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.
b) Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapusuz olan taşınmazın Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tescili istemine ilişkin olmakla yapılan inceleme ve araştırma hüküm vermeye yeterli değildir.
Şöyle ki;
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce orman kadastrosu /mera sınırlandırması yapılıp yapılmadığı, dava konusu taşınmazın niteliğinin ne olduğu araştırılmamış, taşınmazın davacının eşinden kaldığı iddia edildiğine göre, davacı ve eşi adına senetsiz araştırması yapılmamış, komşu parsel kayıtları getirtilip uygulanmamış, arazi kadastrosu sırasında taşınmazın ne sebeple tapulama harici bırakıldığı sorulmamış, taşınmazın öncesinin ne şekilde nitelendirildiği belirlenmemiş, taşınmazın, toprak yapısı, eğimi, bitki örtüsü ve çevresi incelenmemiş, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, krokili
bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmamış, imar-ihyanın ne şekilde ve ne zaman tamamlandığı araştırılmamıştır.
O halde; dava konusu taşınmazın orman ya da mera sayılmayan ve zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, dava konusu taşınmaz ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile taşınmaza bitişik ya da yakın komşu parsellerin, kadastro tespit tutanak örnekleri ve bu parsellere uygulanan tapu ve vergi kayıtları ilk oluşturulduğu günden itibaren tüm gittileri ile yine en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafları bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir harita-kadastro (Jeodezi ve Fotogrametri) mühendisi ile bir orman yüksek mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu eliyle, dava konusu taşınmaz ile çevresine uygulanıp bu belgelerde dava konusu yer belirlendikten sonra, hava fotoğrafları ve dayanağı haritalar incelettirilip taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, imar-ihya ve zilyetliğin hangi tarihte başlanılıp tamamlandığı belirlenmeli, bu belgeler ile kadastro paftası, pafta düzenlenmemişse dava konusu taşınmazın 23/06/2005 tarihli ve 9070 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan BÖHHBÜY (Büyük Ölçekli Haritalar ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliği) hükümlerine göre koordinatlı olarak düzenlenecek haritası hem 1/5000 ve hem de 1/25000 ölçeklerinde eşitlenerek kadastro paftası ile düzenlenen harita, komşu ve yakın komşu taşınmazları da içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazların konumu, hava fotoğrafları ile orijinal renkli memleket haritaları üzerinde gösterir biçimde bilirkişi kurulundan ayrıntılı ve bilimsel verileri içerir, topografik ve memleket haritalarından yararlanılarak taşınmazların gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalıdır. Yapılacak keşifte, taşınmazın öncesinin ne olduğu, imar-ihya yapılmışsa hangi tarihte başlanılıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığı, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin doğruluğu yukarıda belirtilen ve gerçeğin kendisi olan belgelere dayalı olarak düzenlenecek bilirkişi kurulu raporuyla denetlenmeli, komşu parsel kayıtları getirtilerek uygulamalı, dava konusu taşınmaz yönünü ne olarak okuduğu saptanmalı, bundan sonra toplanan delillerin tümü birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece bu hususlar gözardı edilerek eksik inceleme ve araştırma ile hüküm tesis edilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,
7.2.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.