Hukuk Genel Kurulu 2017/1399 E. , 2020/843 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkiline ait taşınmazın bahçesinde bulunan 10-15 yaşlarındaki tüm çam ve mazı ağaçlarının komşu taşınmazın sahibi olan davalının talimatı üzerine kesildiğini, birkaç ağacın da zarar görecek şekilde budanmış olduğunu, davalının Tuzla 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/322 E., 2011/579 K. sayılı kararı ile mala zarar verme eylemi sabit görülerek cezalandırıldığını ve bu kararın kesinleştiğini, ağaçlarını kesmek suretiyle müvekkiline verdiği zarar nedeniyle şimdilik 4.000TL tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Tuzla 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/322 E. sayılı dosyasındaki bilirkişi raporuna göre müvekkilinin ağaçların kendi bahçesine sarkan dallarını budamak suretiyle kesim yaptırdığını ve budamanın ağaçlara zarar vermediğini, davacı tarafın taleplerinin 2009-2010 yıllarına ait kesim işlemine dayandırılması sebebiyle zamanaşımına uğradığını, İstanbul Anadolu 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.03.2013 tarihli ve 2011/471 E., 2013/117 K. sayılı davasındaki men"i müdahale kararı gereğince müvekkilinin eyleminin hukuka uygun olduğunu, davacının zararının bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.07.2014 tarihli ve 2013/613 E., 2014/258 K. sayılı kararı ile; davacının talebi 2009 yılında ağaçlarının davalı tarafından kesilmesi sebebiyle maddi tazminata ilişkin olup, davalının bu eyleminden dolayı Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığının 25.05.2010 tarihli ve 2009/8243 soruşturma numaralı, 2010/1566 E. sayılı iddianamesi ile Tuzla 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 2010/322 E. sayılı ceza davasının açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonunda davalının kendi arazisine sarktığından bahisle davacıya ait iki adet ağacı gövdesinden, dört adet ağacı ise dallarından kestirmek suretiyle mala zarar verme eyleminden dolayı cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 06.09.2011 tarihinde kesinleştiği, dava haksız fiilden kaynaklandığından zamanaşımı süresinin olayın vuku bulduğu tarih itibari ile yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu uyarınca bir yıl olup, zamanaşımı süresinin davacının haksız fiil sonucu zararı ve failini öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı, ancak eylem aynı zamanda bir cezayı gerektiriyor ise uzayan ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, davalı hakkında eyleminden dolayı ceza davası açıldığından beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmekte ise de; ceza mahkemesince verilen kararın kesinleştiği 06.09.2011 tarihi itibari ile 818 sayılı BK yürürlükte olup, zamanaşımı bir yıl olmakla birlikte henüz zamanaşımı süresi dolmadan 01.07.2012 tarihinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği, önceki yasa döneminde başlayan zamanaşımı süreleri yeni yasanın yürürlüğe girdiği tarih itibari ile dolmadığı takdirde Türk Borçlar Kanunu’ndaki uzayan zamanaşımı süresi uygulanacağından, eldeki davanın iki yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu ve bu sürenin 06.09.2013 tarihi itibari ile sona erdiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 22.12.2014 tarihli ve 2014/14833 E., 2014/17551 K. sayılı kararı ile; “…Davaya konu eyleme yönelik ceza mahkemesi mala zarar verme suçundan hapis cezası vererek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
Dava haksız eylem nedeni ile uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkin olduğuna göre zamanaşımı süresinin belirlenmesinde olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 60/1-2 maddelerinin uygulanması gereklidir. Buna göre zamanaşımı süresi, zarar görenin, haksız eylem ve failini öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl, her halükarda zarar veren eylemin gerçekleşmesinden itibaren 10 yıldır. Eğer fiil ceza kanunları uyarınca daha uzun zamanaşımı süresi bulunan cezayı gerektiren bir eylemden doğmuş ise ceza zamanaşımı süresi uygulanır.
Dosya kapsamından davaya konu olayın bir bütün olarak değerlendirilmesi hâlinde; davalının eylemi aynı zamanda suç teşkil etmekte olup, eylemin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 151. maddesine göre mala zarar verme suçunu oluşturmaktadır. Aynı Yasa’nın zamanaşımını düzenleyen 66. maddesine göre de zamanaşımı süresi 8 yıldır. Eylem tarihi 25/10/2009 olup dava 26/11/2013 tarihinde açıldığına göre davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken zamanaşımı nedeni ile ret kararı verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.04.2015 tarihli ve 2015/60 E., 2015/155 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler yanında “…Yüksek Yargıtay"ın 4. Dairesi ile mahkememiz arasındaki uyuşmazlık; ceza mahkemesinden verilen kararın kesinleşmesinden sonra halen hukuk mahkemesinde uzayan ceza davası açma zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı noktasındadır. Eylemin aynı zamanda cezayı gerektirmesi sebebiyle ceza yargılamasının zamanaşımı süresinin uygulanması yasa gereğidir. Ancak ceza mahkemesince karar verildikten ve kesinleştikten sonra, ortada uygulanması gereken ceza davası açma zamanaşımı süresi kalmamıştır. Hükmün kesinleşmesinden sonra, ceza dosyasında uygulanacak olan, hükmün infaz zamanaşımı süresidir. Ceza dosyasında dahi uygulanma imkânı kalmayan ceza davası açma zamanaşımı süresinin, hukuk mahkemesinde açılacak tazminat davasında devam etmesi düşünülemez. Hukuk Genel Kurulunun 22/02/2012 tarih ve 2011/4-640 ve 2012/89 Esas ve Karar sayılı kararı da bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Ceza Mahkemesince karar verildikten sonra hüküm kesinleşmiş ise, ceza davasının devamı süresince işlemeyen ve hüküm verilmekle kesilen Borçlar Kanunundaki zamanaşımı süresi hukuk mahkemesindeki tazminat davası yönünden yeniden işlemeye başlayarak BK"da sayılmış sebepler ortaya çıkarak kesintiye uğramadığı takdirde, sürenin sona ermesi hâlinde talep zamanaşımına uğrayacaktır. Davacı tarafça ceza mahkemesinin kararının kesinleştiği, 06/09/2011 tarihinden sonra BK"da sayılan zamanaşımının kesilme sebeplerinin varlığı, iddia ve ispat edilmediğinden, kararın kesinleştiği tarihte yürürlükte olan BK"daki 1 yıllık süre dolmadan TBK’nın 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girerek zamanaşımı 2 yıla uzadığından bu süre de 06/09/2013 tarihi itibariyle sona erdiğinden, mahkememize 26/11/2013 tarihinde süresinden sonra açılan davada eski hükümde ısrar edilerek zamanaşımı itirazının kabulü ile davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız eylem nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesine ilişkin eldeki davada, davalının gerçekleştirdiği eylemin aynı zamanda suç teşkil etmesi nedeniyle ceza mahkemesince verilen kararın kesinleşmesinden sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 66. maddesinde düzenlenen ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı, burada varılacak sonuca göre davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Eldeki dava haksız fiil hukuksal nedenine dayalı maddi tazminat istemine ilişkin olup; bilindiği üzere, kanunun zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hâllerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 60. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin zarar görenin zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir.
13. 818 sayılı BK’nın 60. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur” hükmüne yer verilmiştir.
14. Görüldüğü üzere, 818 sayılı BK’nın 60. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, eylemin aynı zamanda ceza kanununda suç sayılması hâlinde, daha uzun ise olayda ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda Borçlar Kanunu’ndaki daha kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır.
15. Söz konusu hüküm, ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması koşulu aranmamaktadır.
16. Haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza davası zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.02.2020 tarihli ve 2017/3-1518 E., 2020/139 K.; 10.04.2013 tarihli ve 2012/4-1161 E., 2013/498 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
17. 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesi;
“ Madde 66- (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi beş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda on beş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer…”
Hükmünü içermektedir.
18. Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde; davacı taraf müvekkilinin bahçesindeki 10-15 yaşlarındaki tüm çam ve mazı ağaçlarının davalının talimatı üzerine kesildiğini ve birkaç ağacın da zarar görecek şekilde budanmış olduğundan bu durumun 5237 sayılı TCK’nın 151. maddesinde belirtilen mala zarar verme suçunu oluşturduğunu ileri sürmüş olup, gerçekten de davalı taraf hakkında Tuzla 2. Asliye Ceza Mahkemesince bu suç isnadı nedeniyle mahkûmiyet kararı verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı anlaşılmıştır.
19. O hâlde davalı hakkında mülga 818 sayılı BK’nın 60/2. maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmekte olup, eldeki davanın da ceza davası zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı hususu aşikârdır.
20. Zira, 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinin “e” bendi gereğince uygulanması gereken dava zamanaşımı süresi sekiz yıl olup, olay tarihi 25.10.2009 ile eldeki davanın açıldığı tarih arasında ceza davası zamanaşımı süresi dolmamıştır.
21. Mahkemece yapılacak iş, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı gözetilerek işin esasının incelenmesi, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde hukuken geçerli tüm delilleri sorulup toplanarak, ortaya çıkacak uygun hukuksal sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinden ibarettir.
22. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.