Davacı, 1978-1992 ve 1999-2000 tarihleri arası prim ödediği bağ-kur hizmetinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine vermiştir.
Hükmün, davacı vekili temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı vekili, davacının hizmet süresinin 15 yıl civarında olmasına rağmen, Bağ-Kur bilgilerinde davacının hizmetinin 7 yıl 5 ay 2 gün olarak gösterildiğini, 1978-1992 ve 1999-2000 yılları arasında prim ödediğini belirterek, davacının Bağ-Kur hizmetinin süresinin tesbitine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren, 1479 sayılı Yasa"nın 24. maddesi ilk şekliyle, sigortalılığın oluşumu için, kendi ad ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun gerçekleşmesi yanında, ayrıca, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu da aramıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden, yasal karine kabul edilmiştir. 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Yasa, Bağ-Kur’lu olabilme yönünden, söz konusu 24. maddenin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu kaldırmış, sadece yasanın temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda, sigortalılığın oluşacağını yeterli görmüştür. Buna karşın, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğünü öngörmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda yine sigortalı sayılacaklarını kabul etmiştir. 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 sayılı Yasa ise, sigortalılığa karine yönünden vergi kaydının, bu kaydın bulunmaması veya vergiden muaf olunması halinde, esnaf ve sanatkar sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kayıtlarının esas alınacağını belirlemiştir. Anılan madde, 24.08.2000 tarihli ve 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmişse de, daha sonra söz konusu Kanun Hükmünde Kararname, Anayasa Mahkemesi’nin 26.10.2000 tarihli ve E: 2000/61, K: 2000/34 sayılı Kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 24.07.2003 tarih ve 4956 sayılı Yasa ile yapılan en son değişiklikte ise, bağımsız çalışanların Bağ-Kur sigortalısı sayılabilmeleri için, gelir vergisi mükellefi olmaları ile gelir vergisinden muaf olanlardan esnaf ve sanatkar sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olmaları koşulu öngörülmüştür.
Öte yandan, 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası’nın 4. maddesinin 1. fıkrası hükmü uyarınca köy ve mahalle muhtarlarından bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayanlar 1479 sayılı Yasa kapsamına alınmıştır.
Davacının şahsi sicil dosyasının incelenmesinden, 24.12.1984 tarihinde kuruma verilen giriş bildirgesine istinaden, muhtarlık nedeniyle 04.06.1978 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacının 04.06.1978-09.11.1981 ve 07.06.1987-26.03.1989 tarihleri arasında köy muhtarlığı yaptığı, Kurum tarafından 04.06.1978-09.11.1981 tarihleri arasında muhtarlıktan dolayı zorunlu Bağ-Kur sigortalısı, 01.10.1985-07.06.1987 tarihleri arasında isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı, 07.06.1987-26.03.1989 tarihleri arasında yine muhtarlıktan dolayı zorunlu Bağ-Kur sigortalısı ile 22.11.1999-30.04.2000, 01.01.2002-01.01.2002 ve 17.04.2004-17.04.2004 tarihleri arasında da isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı sayıldığı uyuşmazlık konusu değildir. Bunların dışındaki dönemlerde, davacının vergi kaydı, esnaf ve sanatkar sicil kaydı, oda kaydı ile başkaca herhangi bir kaydı bulunmamaktadır. Ancak, davacının Bağ-Kur sigortalısı sayıldığı sürelerin tümünün primini ödediği ve ayrıca “1992 affından yararlandığı” dosya içerisindeki prim ekstrelerinden ve makbuzlardan anlaşılmaktadır. Davacının 1992 affından yararlandığı açık ise de, anılan af kapsamında geçmişe yönelik olarak hangi sürelerin (dönemlerin) primlerini ödediği dosya içeriğinden anlaşılamamaktadır.
Davalı Kurum’un geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemleri de kapsar şekilde) prim tahsil etmesi ve uzun süre bu primleri kullanması ve daha sonra davacının sigortalılığını iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacaktır. Sosyal güvenlik kurumlarının anayasal görevlerini yerine getirirken, sigortalılara karşı olabildiğince yasal haklarını hatırlatması ve bu durumlarını izlemesi zorunlu görev olarak ortaya çıkar. Bağ-Kur’un bu anayasal sosyal güvenlik ödevinin gereği olarak, sigortalısını uyarmaması sonucu, primleri tahsil edilen sürelerin 1479 sayılı Yasaya tabi zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve E: 1997/10-578, K: 1997/758; 24.09.2003 gün ve 2003/10-489, 2003/490 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.
Yapılacak iş, davacı tarafından (06.03.1992 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan) 1992 yılında çıkarılan 3780 sayılı af Yasası kapsamında ödenen primlerin uyuşmazlık konusu dönemleri de kapsayıp kapsamadığının kurumdan sorularak, gerektiğinde, aktüerya uzmanı bilirkişiden bu hususta rapor alınarak sonucuna göre değerlendirme yapılmak, daha açık bir anlatımla, eğer davalı kurum geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemleri de kapsar şekilde) prim tahsil etmiş ve uzun süre bu primleri kullanmış ise, daha sonra davacının sigortalılığının iptal edilmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağından, primi ödenen sürelerin Bağ-Kur sigortalılık süresi olarak kabulüne; geçmişe yönelik prim tahsil edilmediği, edilmiş olsa dahi kurum tarafından uzun süre bu primlerin kullanılmadığının saptanması halinde ise şimdiki gibi davanın reddine karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya verilmesine, 03.05.2007 gününde oy birliği ile karar verildi.