Esas No: 2020/4922
Karar No: 2021/6839
Karar Tarihi: 24.05.2021
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/4922 Esas 2021/6839 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Bölge Adliye
Mahkemesi : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
...
Dava, vefat eden sigortalı babasından hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla aylık almakta olan davacının, boşandığı eşiyle birlikte yaşadığından bahisle aylıklarının kesilerek, 01.11.2008- 30.01.2014 tarihleri arası ödenen aylıklar ile yapılan tedavi giderinin borç tahakkuk ettirildiğini beyanla, ilgili Kurum işleminin iptali ile aylığın kesildiği tarihten itibaren yasal faiziyle yeniden bağlanması istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar vermiştir.
Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davalı kurumun muvazaalı boşanma nedeniyle 01/11/2008-31/01/2014 ayı ve faizinin borç çıkartılması konulu 52.456,32 TL asıl, 19.402,66 TL faizi olmak üzere 71.948,98 TL bedelli 26/08/2015 tarih, 12.418,853 sayılı borç bildirim belgesi ile ...’ na ait yersiz sağlık gideri konulu, 6.219,65 TL asıl, 2.417,91 TL faizi olmak üzere 8.637,56 TL bedelli 26.08.2015 tarih, 12.418,981 sayılı borç bildirim belgesini gönderdiğini, söz konusu borç bildirim belgesine davalı kurum nezdinde yaptıkları itirazın da 11/09/2015 tarihli yazı ile reddedildiğini, işbu kurum yazısının 28/09/2015 itibariyle kendilerine tebliğ edildiğini, işbu borç bildirimlerinin yasal dayanağı bulunmadığından iptali gerektiğini, müvekkilinin boşandığı sürede eşi ... ile kesinlikle bir arada yaşamadığını, boşanmadan sonra müvekkilinin babasından dolayı dul maaşı almaya başladığını, tekrar evlendiği 27/12/2013 tarihinde kuruma başvurarak evlendiği bilgisini verip maaşın kesilmesini istediğini, bu tarihten sonra dul maaşı çekmediğini, hiçbir sağlık harcaması yapmadığını, müvekkilinin eşiyle, eşinin kanser hastası olması ve bakıma muhtaç olmasından dolayı yeniden evlendiğini, kurum incelemesinde müvekkilinin gerçek durumu anlatan ifadesine rağmen ispatı mümkün olmayan eylemli olarak birlikte yaşama olgusunu var kabul eden kurum değerlendirmesinin tamamen hatalı ve ön yargılı olduğunu, icraen ve resen tahsilatın durdurulması için tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, dava sürecinde cebri icra yolu ile tahsil edilecek kısımlar itibariyle istirdat talebinde bulunduklarını belirterek, ilgili borç bildirimlerinin iptaline, yargılama sürecinde tahsil edilmesi halinde işbu tutarların ödeme tarihinden itibaren yasal faizleriyle birlikte davalı kurumdan istirdadına, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı kuruma yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalı Sgk vekili ;Boşanmaya rağmen fiilen birlikteliğin mevcut olduğunu, nüfus kayıt örneği, Seyhan İlçe Nüfus Müdürlüğü yazısı, alınan ifadeler, medula sistemi çıktıları, hastane yazıları ve ASKİ yazıları birlikte değerlendirildiğinde ... ve ..."nun boşandıkları dönemde birlikte yaşadıklarını, 01/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı kanunun 56. Maddesinin "Gelir ve aylık bağlanamayacak haller başlıklı maddesinde eşinden boşandığı halde boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar 96 madde hükümlerine göre geri alınır" hükmüne amir olduğunu, davacının 01/11/2008 tarihi itibariyle aylığı kesildiğini, adına 01/11/2008-31/01/2014 tarihleri arasında 52.456,32 TL borç çıkarıldığını, 6.219,65 TL tutarında sağlık harcaması tespit edildiğini, 04/06/2015 tarih ve 2015/36 sayılı Sgk Denetmen raporuna istinaden müvekkili kurumca tesis edilen işlemlerin mevzuat hükümleri gereği olduğunu, yapılan işlemlerde hukuka aykırılık olmadığını, haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın usulden ve esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Davanın Kısmen Kabulü ile Kısmen Reddine, Kurumun yersiz sağlık gideri nedeniyle asıl ve faize ilişkin borç toplamından oluşan 26/08/2015 tarih ve 12.418.981 sayılı borç bildirim belgesinin iptaline, belirtilen borç bildirim belgesine dayalı olarak davacının kuruma yersiz sağlık gideri nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, Davacının yersiz ölüm aylığı nedeniyle açmış olduğu menfi tespit (ödenmişse istirdat) davasının reddine, karar verildi.
B-BAM KARARI
Tüm taraf vekillerinin istinaf başvurusunda bulunmaları üzerine, Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK"nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine, karar verildi.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili tarafından istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler tekrarla; “ "Adana Bölge Adliye Mahkemesi"nce 2017/96 E. numaralı dosyada 14/12/2017 tarihinde 2017/76 K. sayılı kaldırma kararının gerekçesinde fiilen birlikte yaşama döneminin net olarak belirlenmesi neticesinde karar verilmesi gerektiğinin belirtilmesine rağmen işbu gerekçe göz ardı edilerek karar tesis edilmesi isabetli olmamıştır. Denetmen raporunun kabulü anlamına gelmemek üzere karara gerekçe gösterilen denetmen raporunda fiili birlikteliğin ispatı için hastaneye gidiş tarihleri gösterilmiş olup eski tarihli kayıtlar mevcut olmamasına rağmen somut delillere dayanmadan 2004 yılından beri birlikte yaşandığı fiili duruma aykırı surette değerlendirmeyle düzenlenen denetmen raporunun hükme esas alınması hukuka ve istinaf mahkemesinin kararınına açıkça aykırılık teşkil etmektedir.Dosya kapsamında mevcut belge ve tanık beyanları ile davacı müvekkilin haklılığına ilişkin tüm dayanakların sunulmuş olduğu, davadaki iddia ve sunulan kanıtların birbirini doğruladığı, çelişki ve belirsiz bir durum bulunmadığı, müteveffa eş ile davacının boşandıktan sonra kesinlikle bir arada yaşamadıkları, davacı müvekkil ve boşandığı eşin boşandıktan sonra kesinlikle bir arada yaşamadığı, tekrar resmi evliliğin ise vefat tarihinden iki ay gibi çok kısa bir süre önce babalarının ölüm döşeğindeki ricasını çocukları önünde kırmamak ve sırf duygusal olarak çocuklarını rencide etmemek amacıyla böyle bir yola başvurduğu, resmi nikahın dahi memur hastaneye getirilerek hasta yatağında iken yapılmış olduğu, başka bir amacın kesinlikle mümkün olmadığı tüm dosya kapsamı ile sabittir. Müteveffanın arada bir Adana"ya gelmiş olmasının, davacı ile birlikte yaşadığı şeklinde yorumlanması hakkaniyete ve fiili duruma aykırıdır. Müteveffanın Adana"ya geldiği zamanlar oğlunda kaldığı göz ardı edilmiş, mahkeme hatalı sonuca ulaşmıştır. Ayrıca müteveffanın gerek dağınık yaşam tarzı sebebiyle gerekse Adana"da zaman zaman oğlunda kalması sebebiyle nüfus kaydını ..."a taşımaması davacı müvekkilin iradesine bağlı olmayıp, bundan dolayı müvekkilin zarara uğraması hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Diğer yandan yerel mahkeme, ...’nun ilgili dönemde ...’da, “...” adresinde tarafların müşterek kızı olan ...’nun yanında yaşadığını ispat için sunmuş olduğumuz, ... rahatsızlığı sebebiyle Suadiye Sağlık Ocağına sık sık gittiği, aynı civardaki...Eczanesine düzenli olarak iğnelerini yaptırdığı, bu hususları ispat anlamında “... Eczanesine” ve ilgili mahalle muhtarlığına ait sunulmuş yazılı beyanları hiç dikkate almamıştır. Dava dilekçemizde ve dosya kapsamındaki beyanlarımızda müteveffa ..."nun boşanmadan sonra ..."a yerleştiğini ancak hasta olması nedeniyle ikametgahın taşımadığını belirtmiş olmamıza rağmen bu husus aleyhimize bir delilmiş gibi gösterilmektedir. Müteveffa ... gerek yaşı gerek hastalığı sebebiyle ikametgahını değiştirememiş bu sebeple yasal sıkıntılar yaşamamak sebebiyle gittiği hastanelere ikametgahının bulunduğu adresi beyan etmiştir. Davacının iradesine bağlı olmayan bir hususun faturasının davacıya çıkartılması oldukça haksız ve hatalı bir değerlendirme olmuştur. Bu hususun fiili birlikteliğe delil olarak gösterilmesi maddi gerçeklikle bağdaşmayıp, işbu gerekçelere dayalı denetmen raporunun hükme esas alınması kabul edilemez.
Niteliği gereği böyle bir davada tarafların bir arada yaşayıp yaşamadığını bilebilecek kişiler tanık olarak gösterilmiştir. Tarafları tanımayan kimselerin bu konuda bilgisi ve görgüsü olması zaten imkansızdır. Bu durumda mahkemece de müfettiş raporu benimsenmiş olmakta olup dava somut delillere ve taraflar hakkında bilgisi görgüsü olan tanık beyanlarına dayandığı halde hiçbir delile dayanmayan, belirsizlik üzerine düzenlenmiş Müfettiş raporunun esas alınması kabul edilemez. Yerel mahkemenin, "davacı denetmen raporunun aksini ispatlayamamıştır" şeklindeki gerekçesi haksız, usul ve yasaya, hakkaniyete tamamen aykırıdır. Denetmen raporlarının aksinin tanık beyanları ile ispatlanabileceği kabul edilmesine, dosya kapsamında tüm tanık beyanlarının tarafların kesinlikle bir arada yaşamadığını ifade etmesine rağmen mahkemenin böyle bir sonuca gitmesini anlamak mümkün olmamıştır. Davacı müvekkilin amacı Devletten haksız kazanç elde etmek olmuş olsa, kendisini resmi olarak ifşa edeceğini bile bile tekrar resmi evlilik yapmayacağı aşikardır. Bu yönüyle mahkemenin gerekçesi yaşamın olağan akışına da ters düşmektedir. Kaldı ki tarafların boşanmasının şiddetli geçimsizlik nedenine dayandığı, müteveffanın öfke kontrolü sorunu bulunduğu, kesinlikle bir araya gelmedikleri, ..."nun ölmeden 1 ay önce pişmanlık duyup, vasiyet etmesi üzerine hastanede nikah kıyıldığı tanık beyanlarında açıkça ifade edilmiştir (Tanık ...-..."nın gelini ve ... -..."nun kızkardeşinin beyanı). Fiili olarak bitmiş olan evliliğin evrak üzerinde de bitmesi adına taraflar anlaşmalı olarak boşanmış iseler de boşanma kararının altında yatan gerçek nedenler tanık beyanları ile açıklığa kavuşmuştur.Dava dilekçemiz ekindeki delil listesi 9.maddede belirtilen ".../... muhtarlığına ait yazılı beyan" dikkate alınmamıştır. Söz konusu yazılı beyanda ...nun "..." adresine 09.02.2000 tarihinde geldiği ve 25.02.2014 ölüm tarihine kadar bu adreste oturduğu açıkça beyan edilmiştir. Bu resmi bir beyan olup dikkate alınmaması haksız ve hatalı olmuştur, hükmü dayandığı gerekçeler yönünden sakat kılmaktadır. Yerel mahkeme karar gerekçesinde denetmen raporunun aksinin her türlü delille ispat edilebileceği belirtildiği halde dosyadaki hiçbir delil dikkate alınmamıştır." hususları belirtilerek temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
IV-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Davanın, yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56"ncı maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5510 sayılı Yasanın 56. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi"ne yapılan 2009/86 Esas numaralı başvurunun, 28.04.2011 tarihinde verilen karar ile reddedilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 56"ncı maddesinin ikinci fıkrası, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir-aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli olarak birlikte yaşama, aynı zamanda gelir-aylık bağlama engeli olarak da benimsenmiştir. Burada, eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun/durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve çerçevesinin çizilip ortaya konulması önem arz etmektedir. Taraflar arasında hangi hukuki sebep ve maddi vakıaya dayanmış olursa olsun sona ermiş evlilik birliğinin hak ve yükümlülüklerinin sürdürüldüğü beraberlikler veya kesinleşmiş yargı kararına bağlı olarak gerçekleşmiş boşanmanın var olan-olası sonuçlarını ortadan kaldırıcı/giderici nitelikteki birliktelikler madde kapsamında değerlendirilmeli, ortak çocuk-çocuklar yönünden, boşanma kararına bağlanan veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak, eşlerin belirli aralıklarda ve günlerde zorunlu şekilde bir araya gelmeleri durumunda ise kanun koyucunun bu türden ilişkinin varlığının gelir-aylık bağlanmaması veya kesilmesi nedeni olarak öngörmediği kabul edilmeli, boşanılan eşle kurulan-yürütülen ilişkinin, eylemli olarak birlikte yaşama kavramı kapsamında yer alıp almadığı dikkatlice irdelenerek saptama yapılmalıdır.
Anılan 56"ncı maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına-saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin-samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma-irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek-samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin-aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Gelirin-aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme-başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir-aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun-yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56"ncı maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.
Sonuç olarak; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56"ncı maddesinin ikinci fıkrasına dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa"nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi-özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanan eşler 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta iseler adlarına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge-bölgeler yönünden kapsamlı Emniyet Müdürlüğü-Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahalle-köy muhtar ve azalarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu edilen aylıklar yönünden davacı ile boşandığı eşinin fiilen birlikte yaşama olgusunun varlığına ilişkin Mahkeme kabulü isabetlidir. Ne var ki, dava konusu edilen tedavi giderleri yönünden ise; konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2019 tarih 2015/10-2743 E. - 2019/275 K. sayılı kararında; Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eşin, 4721 sayılı Kanun’un 2"nci maddesi kapsamında hakkını kötüye kullandığı, 5510 sayılı Kanun’un Geçici 45. maddesinden yararlandırılmasının mümkün bulunmadığı belirtilerek, Kurumun bu kişilerden sağlık yardımını talep edebileceği belirtilmiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre birlikte yaşamanın kabulü gözetilerek yukarıda belirtilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı dikkate alınarak, eldeki davaya konu tedavi giderleri yönünden de ret kararı verilmesi gerekir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu verilen karar usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi kararının HMK"nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 24/05/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
...
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.