Esas No: 2016/781
Karar No: 2017/373
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/781 Esas 2017/373 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 18.11.2009
Sayısı : 784-852
Tefecilik suçundan sanık ..."in 5237 sayılı TCK"nun 241 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis ve 10.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Hatay 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.11.2009 gün ve 784-852 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 24.12.2013 gün ve 12957-12515 sayı ile;
“Tefecilik suçunda suç tarihinin, kazanç elde etmek amacıyla ödünç para verilen tarih olduğu, katılanın ifadeleri ve sanığın savunması itibarıyla 2004 Mart"ta yapılan yerel seçimler döneminde faiz karşılığı para verildiğinin anlaşılması karşısında; atılı suçun, 2279 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırı itibarıyla 765 sayılı TCK"nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirtilen yedi yıl altı aylık asli ve ilave zamanaşımına tabi olduğu, 2004 Mart olan suç tarihi ile inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından, hükmün 5237 sayılı TCK"nın 7/2. maddesi ile 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK"nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 sayılı CMK"nın 223/8. maddeleri uyarınca davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.02.2014 gün ve 205946 sayı ile;
“...5237 TCK"nun "Tefecilik" başlıklı 241. maddesinde; bir kimsenin kazanç elde etmek amacıyla faiz karşılığında para verme işlemi suç olarak düzenlenmiştir. Suçun konusunu "kazanç" karşılığı verilen ödünç para oluşturmaktadır. Şüphesiz yetkili kurumların onayıyla bu işlemin yapılması suç teşkil etmeyecektir. Suçun oluşumu için öncelikle başka birine ödünç para verilmelidir. Kanun metninde paradan söz edilmişse de para yerine geçen altın ve hisse senedi gibi değerler de bu kapsamda mütalaa edilebilir.
Paranın kazanç elde etmek amacıyla verilmesi gerekir. Ancak asıl sorun, bir kimsenin kazanç elde etmek amacıyla faiz karşılığında para verme işleminin bir kez gerçekleştirmesi durumunda suçun oluşup oluşmayacağına ilişkindir. Doktrinde bu husus tartışmalı olup bir kısım yazarlarca; fail tarafından bu işin sürekli yapılmasının gerekmediği, madde metninde "başkasına" ödünç para verilmesinden bahsedildiği, söz konusu kelime çoğul anlamda kullanılmadığı gibi madde gerekçesinden de farklı bir anlam çıkartılmasının mümkün olmadığı, bu nedenle bir defa dahi faiz karşılığı ödünç para verilmesi durumunda bu suçun oluşacağını ifade edilmektedir. Yargıtay 5. Ceza Dairesi birçok kararında suçun oluşması için önceki kanunda olduğu gibi süreklilik şartının bulunmadığını belirtmiştir.
Aynı kimseye birden fazla ve kısa aralıklarla kazanç sağlamak amacıyla borç para verilirse zincirleme suç, farklı kişilere ödünç para verilmesi durumunda ise gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.
Söz konusu suç, ivaz karşılığında ödünç paranın borç alana verilmesiyle tamamlanmış olmaktadır. Diğer ifade ile suçun tamamlandığı an, ödünç sözleşmesinin yapıldığı zaman değildir. Ödünç sözleşmesi, ödünç veren bakımından akdin konusunu oluşturan misli eşyanın mülkiyetini ödünç alana geçirme borcunu doğurur. Zilyetliğin devri ile mülkiyet de ödünç alana geçmektedir. Bu nedenle tefecilik suçu, ivaz karşılığı ödünç verilen paranın mülkiyetinin borç alana geçtiği anda tamamlanmış olur. Suçun tamamlanması için ivazın, paranın vadesinde geri ödenmemesinin veya icra takibine konu olmasının bir önemi yoktur. Tarafların ödünç para verme hususunda imzaladıkları sözleşme tarihinin de suç tarihi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Suçun tamamlanma anı zamanaşımı açısından önem arz eder. Bu itibarla borç para verilmesiyle zamanaşımı da işlemeye başlayacaktır.
Dava konusu olayımızda ise, Yüksek Daire suç tarihini 2004 yılının Mart ayı olarak kabul etmişse de; katılan ... 17.06.2008 tarihli şikâyet dilekçesinde, borç para aldığı tarih konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Ancak 20.06.2008 tarihinde Cumhuriyet savcılığındaki ifadesinde iki yıl önce şüpheliden 3.000 Avro borç para aldığını söylemiştir. Dosya arasında bulunan 08.07.2008 tarihli polis tutanağı ile şüphelinin iş yerinde ele geçirilen ve kapağında "Yevmiye" yazılı defter üzerinde yapılan incelemede; defterin on dokuzuncu sayfasında katılana 25.03.2006 tarihinde 3.000 Avro verildiği yazılı olup katılanın yaptığı ödemeler de görülmektedir. Bu durum suç tarihinin 2006 yılı olduğunu doğrulamaktadır. Diğer yandan sanık tarafından icraya konulan senedin üzerinde düzenleme tarihi 25.03.2004 olarak belirtilmesine karşın ödeme tarihinin 31.08.2007 olarak gösterilmesinin, hayatın olağan akışına aykırı olması nedeniyle bu tarihlerin sonradan düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla sanığa isnat edilen suçun dava zamanaşımına uğramadığı gözetilerek hükmün esasının incelenmesi gerektiği...” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 18.04.2016 gün ve 2669-4002 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı tefecilik suçunun suç tarihinin belirlenmesi ve buna bağlı olarak dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan ..."ın, suç tarihine ilişkin bir açıklamada bulunmaksızın Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 17.06.2008 tarihli şikâyet dilekçesi ile sanıktan faizle borç para aldığını belirtmesi üzerine sanığın evinde yapılan arama sonucunda el konulan defterde, aralarında katılanın da bulunduğu bazı kişilerin isimleri ile bunların karşısında para miktarları ve tarihlerin yazılı olduğu, katılanın adının yazılı olduğu bölümlerde el yazısı ile "25.03.2006", "2004" ve "2005" tarihleri ile "3.000 x 5 +150 ödendi" ibaresinin yazılı olduğu,
Sanığın katılan aleyhine başlattığı icra takibine ilişkin dosyadaki bononun incelenmesinde; borçlunun katılan, alacaklının sanık, düzenleme tarihinin 25.03.2004, ödeme tarihinin 31.08.2007, miktarın ise 3.500 Avro olduğu tespitlerine yer verildiği,
Katılan ..."ın savcılıkta 20.06.2008 tarihinde; iki yıl önce sanıktan 3.000 Avro borç alıp karşılığında aynı bedelli bono verdiğini, her ay sanığa 200 Avro ödeme yaptığını, ayrıca değişik tarihlerde 2.500 Lira ile 600 Avro verdiği halde sanığın kendisinden faiz istediğini beyan ettiği,
Mahkemede 13.05.2009 tarihinde; yaklaşık beş sene önce sanıktan borç para alıp faizini ödediğini, geri kalan kısmı ödeyemeyince sanık tarafından aleyhine icra takibi başlatıldığını, 29.06.2009 tarihinde ise; Cumhuriyet savcılığında ifade verdiği zaman borç aldığı tarihi kesin olarak hatırlamadığını, ancak senedi görünce 2004 yılında borç aldığını hatırladığını dile getirdiği,
Hükümden sonra mahkemeye verdiği 22.03.2010 havale tarihli dilekçesinde; 2004 yılı yerel seçimlerinden önce sanıkla birlikte yürüttükleri siyasi faaliyet kapsamındaki ihtiyacından dolayı 2004 yılında sanıktan borç aldığını ve şikâyetinden vazgeçtiğini belirttiği,
Sanık ..."in aşamalarda; daha önceki yerel seçimlerde aynı siyasi partinin faaliyetleri kapsamında çalıştıklarından katılana 3.500 Avro borç verip, karşılığında aynı bedelli senet aldığını, katılan borcunu ödemediği için icra takibi başlattığını, evinde ele geçirilen defterdeki miktarların ise katılanla aralarındaki alışveriş ilişkisinden kaynaklandığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından; "tefecilik suçu" üzerinde durulması gerekmektedir.
Tefecilik suçu, 5237 sayılı TCK"nun "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının "Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar" başlıklı dokuzuncu bölümününde yer alan 241. maddesinde; "Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır" biçiminde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinde; "Faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluşturur. Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, "senet kırdırma" denen usulle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur. Çünkü, bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. İfade yerinde ise, bu durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.
İzlenen suç politikası gereğince, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi cezalandırılmaktadır. Buna karşılık, ödünç para alan kişi cezalandırılmamaktadır" şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK öncesinde tefecilik suçu mülga 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanununda ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede düzenlenmiş, 765 sayılı TCK"da tefecilik suçuna yer verilmemiştir.
5237 sayılı TCK içerisine 241. maddeyle tefecilik suçu dahil edilmiş ise de, tanımı yapılmamıştır. Buna karşılık mülga 90 sayılı KHK ve 2279 sayılı Kanunda "tefeci" ve "tefeciliğin" tanımları yapılmıştır. Buna göre, 2279 sayılı Kanunun 14. maddesinde; "1 inci maddeye göre izin almaya mecbur olan hakiki veya hükmi şahıslardan bu mecburiyete riayet etmeyenlere veya 9 uncu madde hükümlerine göre Bakanlar Kurulunca ittihaz edilecek kararlara aykırı hareket eyleyenlere ve beyannamelerindeki şartları ve faiz hadlerini muvazaa ile gizleyenlere tefeci denir”, 90 sayılı KHK"nın 9. (Değişik madde: 21/06/1994-KHK-545/9. md.) maddesinde ise; “Bu Kanun Hükmünde Kararname uyarınca ikrazatçılık yapmak üzere izin alınmadan, faiz veya her ne ad altında olursa olsun, bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işlemlerinin yapılması veya bu işlerin meslek ittihaz edilmesi ve Kanun Hükmünde Kararname uyarınca alınan ikrazatçılık izni iptal edildiği halde ödünç para verme işlerine devam edilmesi, tefecilik sayılır” şeklinde tanımlara yer verilmiştir.
Tefecilik kavramı, ikrazatçılık kavramı ile de yakından ilgili olup 90 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (Değişik: 21.6.1994-KHK - 545/3 md.) 3/a bendinde ikrazatçı; "Devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişiler" olarak tanımlanmıştır.
Tefecilik suçuyla korunan hukuksal değer serbest rekabet mekanizması ve ekonomik yaşamın güvenilirliğidir. Bu nedenle suç TCK"nun "Topluma Karşı Suçlar" kısmının "Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar" bölümünde düzenlenmiştir. Suçun konusunu kazanç karşılığı başkasına verilen ödünç para oluşturur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ödünç; "İleride geri verilmek veya alınmak şartıyla alınan veya verilen şey" olarak ifade edilmiştir. Ancak burada ödünç olarak verilen her şey bu suçun konusunu oluşturmayacak, madde metninde de açık şekilde ifade edildiği gibi yalnızca "para" bu suçun konusunu oluşturacaktır. Öte yandan paranın Türk parası ya da yabancı para olması suçun oluşması bakımından önem taşımamaktadır. Gerek Türk parası gerekse de yabancı para tefecilik suçunun maddi konusu olabilir.
Tefecilik suçunun hareket unsuru, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme işlemidir. Bu suçun oluşması için öncelikle ikrazatçılık yapmak üzere yetkili organlardan izin alınmamış olmalı ya da verilen iznin iptal edilmiş olması gerekir. İzin alınarak faiz karşılığında ödünç para verilmesi eylemi suç olmayacaktır.
Tefecilik suçunun oluşması için, fail tarafından başka birisine ödünç olarak para verilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca verilen bu paranın da kazanç elde etmek amacıyla verilmiş olması gerekir. Bir kimsenin paraya ihtiyacı olan kişiye yardımcı olmak amacıyla para verip bir süre sonra geri alması suç oluşturmayacaktır.
5237 sayılı TCK yürürlüğe girmeden önceki dönemde tefecilik suçunun oluşması için Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 gün ve 207-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bir kimsenin birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendisine çıkar sağlaması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK"nun 241. maddesindeki düzenlemeye göre ise, kişinin yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi suçun oluşması için yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecektir.
Tefecilik suçu, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemiyle tamamlanır. Kasten işlenen bir suç olup suçun tamamlanması için fiilen kazanç elde edilip edilmediğinin ve ödünç verilen paranın geri ödenip ödenmediğinin bir önemi bulunmamaktadır. Suç tarihi ise kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarihtir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Şikâyet dilekçesinde sanıktan borç para aldığı tarihi belirtmeyen katılan, Cumhuriyet savcılığındaki 20.06.2008 tarihli ifadesinde, anılan tarihten iki yıl önce borç para aldığını beyan etmiş ise de, icra takip dosyasındaki senedin düzenleme tarihinin 25.03.2004 olması, sanığın evinde yapılan aramada ele geçirilen defterde ödemelerin 2004 yılında başladığı bilgisine yer verilmesi, katılanın mahkemedeki 13.05.2009 günlü beyanında, sanıktan yaklaşık beş yıl önce borç para aldığını ve icra takibine konu senedi gördüğünde, 2004 yılında borç para aldığını hatırladığını ifade etmesi, 22.03.2010 havale tarihli dilekçesinde ise 2004 yılı yerel seçimlerinin yapıldığı dönemde sanıktan borç para aldığını belirtmesi ve sanığın da aynı tarihlerde katılana borç para verdiğini savunması karşısında; suç tarihinin senedin düzenleme tarihi olan 25.03.2004 olduğu kabul edilmelidir.
Bu aşamada dava zamanaşımı yönünden değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Sanığa atılı tefecilik suçu, suç tarihi itibarıyla 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanununda ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede düzenlenmiş, 765 sayılı TCK"da bu suça yer verilmemiştir. 2279 sayılı Kanunun 17. maddesinde tefecilik suçunun yaptırımı bir aydan bir seneye kadar hapis ve beş yüz Liradan on bin Liraya kadar ağır para cezası olarak öngörülmüş, ayrıca iki seneden beş seneye kadar âmme hizmetlerinden memnuiyetlerine karar verilebileceği düzenlenmiş olup, 765 sayılı TCK"nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 7 yıl 6 aydır.
Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nun 241/1. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun yaptırımı ise 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası olarak öngörülmüş olup, aynı Kanunun 66/1-e maddesi gereğince asli dava zamanaşımı 8 yıl, 67/4. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 12 yıldır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi halinde, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 25.03.2004 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, suç tarihinden itibaren dava zamanaşımını durduran bir sebebin gerçekleşmediği de gözetildiğinde, 765 sayılı TCK"nun 102/4 ve 104/2. maddelerindeki yedi yıl altı aylık kesintili dava zamanaşımı süresinin, Yargıtay 5. Ceza Dairesince kamu davasının düşmesine ilişkin kararın verildiği 24.12.2013 tarihinden önce 25.09.2011 tarihinde dolduğu anlaşıldığından, Özel Dairenin kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.