11. Hukuk Dairesi 2015/15368 E. , 2016/4064 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 10/07/2014 tarih ve 2013/187-2014/341 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili banka tarafından davalılardan ..."e kredi kullandırıldığını, diğer davalıların sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, borcun ödenmediğini ileri sürerek, asıl alacak, işlemiş faiz ve ferileri ile birlikte toplam 120.270,48 TL alacağın, ana paraya 05.10.2009 tarihinden itibaren tüketici kredisi için %120,90, kredili mevduat hesabı için yıllık %153 ve artan oranlarda temerrrüt faiz oranı uygulanmak sureti ile ve BSMV"si ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar ve vekilleri davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı tarafa bilirkişi ücretini yatırmak üzere iki haftalık kesin süre verildiği, bu süre zarfında gerekli masrafların yatırılmadığı, davanın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla açılan alacak davası olup, mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle karar tarihinde yürürlükte olan HMK’nın 90. maddesinde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar
verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla, geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır.
Somut olayda, mahkemece 11.03.2014 tarihli celsede ""(1) Bilirkişinin emeğine karşılık olarak 350,00 TL ücret takdirine, bu ücretin davacı tarafın gider avansından karşılanmasına, (2) Davacı vekiline gider avansı olarak 350,00 TL yatırması için bir (1) aylık kesin süre verilmesine, kesin süre içerisinde belirtilen işlemi yapmadığı takdirde bir daha yapamayacağı hususunun anlatılmasına, (ayrıntılı anlatıldı)"" şeklinde ara karar oluşturulmuş, davacı vekilince de 1 aylık kesin süre sonrasında 09.07.2014 tarihinde 350 TL yatırılmıştır. Her ne kadar davacı vekilince kesin süre bittikten sonra gider avansı yatırılmış ise de, masrafın kesin sürenin verildiği celse ile 10.07.2014 tarihli bir sonraki celse arasında yatırılmış olması nedeniyle davacı vekilince celsenin ertelenmesine ve yargılamanın uzamasına sebebiyet verilmediğinden mahkemece, kesin süre içinde gerekli masrafların yatırılmadığı gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş, kararın temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 13/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.