14. Hukuk Dairesi 2014/11867 E. , 2015/3268 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 09.06.2010 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tapu iptali ve tescil isteminin kısmen kabulüne dair verilen 09.05.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, 7320 ada 23 parsel (eski 94 parsel) sayılı taşınmazın 1/2 payının ileride kendisine devredilmek üzere davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek bu payın tapu kaydının tapu iptali ile adına tescilini, ikinci kademede dava konusu payın bedelinin tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının taşınmazda 1/5 payının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaline, 1/5 payın davacı adına tesciline, bakiye 4/5 payın davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı, taşınmazın 1/2 payının kendisine ait olduğuna ve ileride mülkiyetin kendisine devredileceğine dair açıklamaları içerir davalı imzasını taşıyan 03.07.2000 tarihli "Sözleşme" başlıklı belgeye dayanmıştır. Davalı ise, belge altındaki imzanın kendisine ait olmadığını savunmuştur.
Mahkemece, ... ... Laboratuvar Amirliğinin “...03.07.2000 tarihli belge altındaki imzanın ... eli ürünü olup olmadığı hususunda müspet ya da menfi bir kanaat bildirmek mümkün olamamıştır…” kanaatini içeren 19.02.2014 tarihli raporuna itibar edilerek ve davalının kısmi kabulü nazara alınarak hüküm kurulmuştur.
2659 sayılı ... Kurumu Kanununun 21. maddesinde Fizik İhtisas Dairesinin görevleri sayılmıştır. Davacının dayanağı 03.07.2000 tarihli “Sözleşme” başlıklı belgedeki kullanılan imzanın sahte olduğu iddiası, başka bir ifadeyle imzanın davalının eli ürünü olup olmadığı hususunun anılan yasa hükmü gereğince ... Kurumu Fizik İhtisas Dairesince saptanması gerekir.
Hal böyle olunca, yöntemine uygun biçimde ... Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınarak, 03.07.2000 tarihli belgedeki imzanın davalıya ait olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken ... ... Laboratuvar Amirliği imza incelemesi yönünden yetkili tek mercii olmadığı gibi verdiği raporların mahkemeyi kesin olarak bağlayıcılığı da söz konusu olmadığı halde mahkemece, belirtilen hususlar gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.03.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.