1. Hukuk Dairesi 2020/685 E. , 2021/1244 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesi ...’un 1370 parsel sayılı taşınmazının ½ payını satış suretiyle, daha sonra kalan ½ payını da ölünceye kadar bakma akdi ile davalı oğlu ...’e devrettiğini, ...’in de taşınmazı diğer davalı ...’in eşi olan davalı ..."e devrettiğini, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca murisin temyiz kudretinin de bulunmadığını ileri sürerek davalı adına olan kaydın iptali ile terekeye iade ve miras hisseleri oranında tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, dava konusu devirlerin muvazaalı olmadığını, murisin bakıma muhtaç olduğunu ve ölene kadar kendisine davalı ..."in baktığını, ...’in satış bedelini ...’e ödediğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı ..."in bakım borcunu yerine getirdiği gerekçesiyle ölünceye kadar bakma akdi ile devredilen ½ pay bakımından davanın reddine, satış suretiyle devredilen ½ pay yönünden ise muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin verilen karar Dairece; “Somut olayda; ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında bir araştırma yapılmamış ve Adli Tıp Kurumu 4. ihtisas Kurulundan rapor alınmamıştır.
Hâl böyle olunca; hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16. maddeleri hükümleri gereğince Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde raporunun alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muris
muvazaası hukuksal nedeni üzerinde durularak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Kabule göre de, 4721 sayılı TMK’nın 28. maddesi hükmü uyarınca ölümle kişilik son bulduğu halde muris ... adına tescil kararı verilmiş olması da isabetsizdir..” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda satış suretiyle devredilen ½ pay yönünden muvazaa iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalı ... yönününden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan ...’un 09/05/2005 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı oğlu ... ile davalı oğulları ... ve ...’in kaldıkları, mirasbırakanın 1370 parsel sayılı (417,00 m2 bahçeli kargir ev) taşınmazının ½ payını 13.08.1987 tarihinde satış suretiyle, kalan ½ payını ise 21.03.2005 tarihinde ölünceye kadar bakma akdiyle davalı oğlu ...’a temlik ettiği, ...’in de taşınmazı 14.02.2008 tarihinde kardeşi ...’in eşi olan diğer davalı ...’a satış suretiyle devrettiği, bozma kararı sonrası Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ile mirasbırakanın 21.03.2005 tarihinde fiil ehliyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, mahkemece, mirasbırakan tarafından 21.03.2005 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen ½ pay yönünden davalı ...’in bakım borcunu yerine getirdiği, temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen karar davacı tarafça temyiz edilmediğinden, ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen ½ pay yönünden hüküm kesinleştiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK"nun 190. maddesi ile 4721 sayılı TMK"nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya yukarıda belirtilen ilkeler ışığında bakıldığında,muvazaa iddiasına dayalı eldeki davada miras bırakanın 13.08.1987 tarihinde taşınmazdaki ½ paya yönelik satış yolu ile yaptığı temlikindeki kastının belirlenmesi yönünden hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, yukarıdaki ilkeler gözetilmek ve tarafların iddia ile savunmaları dikkate alınmak suretiyle, daha önce dinlenilen usulünce gösterilen tanıkların yeniden çağrılarak dinlenilmeleri, murisin davacı oğlundan mal kaçırmasını gerektirir bir husus olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, murisin başka mal varlığı bulunup bulunmadığının belirlenmesi, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek mirasbırakanın 13.08.1987 tarihinde taşınmazdaki ½ paya yönelik satış yolu ile yaptığı temlikindeki gerçek iradesinin açık ve tereddüte yer bırakmayacak şekilde saptanması ve ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de, önceki bozma ilamında da işaret edildiği üzere, 4721 sayılı TMK’nın 28.maddesi hükmü uyarınca ölümle kişilik son bulduğu halde mirasbırakan ... adına tescil kararı verilmiş olması da isabetsizdir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davalılara geri verilmesine, 08.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.