1. Hukuk Dairesi 2014/4347 E. , 2015/12148 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : MERSİN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/11/2013
NUMARASI : 2010/421-2013/469
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.10.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı E.. V.. vekili Avukat M. B., davalı D.. K.. vekili Avukat O. C. İ. geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı A.. D.., temyiz edilen davacı A.. D.. vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .........tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 1937 doğumlu olduğunu, son eşinden 17.05.2007 tarihinde boşandığını, davalı oğlu A.. D.."ın boşanma kararı kesinleşince eşinin dava açıp taşınmazların yarısını alabileceği, bu nedenle taşınmazları kendisine devretmesi, bir yıl geçince geri devredeceği telkini üzerine ona inanarak bu durumu kabul ettiğini, satış aşamasında akraba oldukları için satışın iptal edilebileceğini beyan etmesi üzerine de kayden maliki olduğu 645 parsel sayılı taşınmazı ile 732 ada 124 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını, 02.08.2007 tarihinde oğlunun arkadaşı olan davalı D.. K.."a satış göstermek suretiyle temlik ettiğini, ancak ne oğlundan ne de Durdu"dan herhangi bir para almadığını, taşınmazları kullanmaya devam ettiğini, daha sonra avukatından eşinin taşınmazları alamayacağını öğrenince durumu oğluna anlatıp taşınmazları istediğini, ancak herhangi bir işlem yapılmaması üzerine yaptığı araştırmada Durdu"nun taşınmazları yine oğlunun arkadaşı olan davalı E.. V.."a aktardığını öğrendiğini, davalıların samimi arkadaş olup, işbirliği içerisinde kendisini hileye düşürdüklerini, kandırıldığını 01.07.2010 tarihinde tapuda yaptığı araştırma ile öğrendiğini ileri sürerek, hile ve müzayaka sebebi ile tapu kayıtlarının iptali ile adına tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı A.. D.., davacının yeni bir evlilik yapmak için dava konusu taşınmazları kendi rızası ile sattığını, iddiaların doğru olmadığını, diğer davalıları tanımadığını, davacının kandırıldığı iddiasıyla yapmış olduğu şikayeti ile ilgili takipsizlik kararı verildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı D.. K.., iddiaların doğru olmadığını, davacının oğlu Recep ile aynı firmada çalıştıklarını ve onun aracılığı ile satıştan haberdar olduğunu, taşınmazları görerek 20.000.-TL ödemek suretiyle satın aldığını, ancak davacının taşınmazları sattığı halde mahsulleri topladığından bahisle şikayetçi olması sebebi ile bu hareketlerinden rahatsız olarak geri alabileceğini söylediğini, davacının icra sorunlarının olduğunu söyleyip kabul etmediğini, paraya ihtiyacı olunca da taşınmazları emlakçı aracılığı ile davalı E."a sattığını, davalı A."ı tanımadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı E.. V.., İstanbul"da tekstil işi yaptığını ve Mersin İli ile de bağlantılarının olduğunu, bir arkadaşının taşınmazların satışını haber verdiğini, yatırım yapmak ve ileride yerleşmek amacıyla çekişmeye konu yerleri aldığını, işyerinden ayrılamadığı için vekili aracılığı ile işlemi gerçekleştirdiğini, diğer davalıları tanımadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın hile hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkin olup yasal 1 yıllık süre içerisinde açıldığı, davacının, oğlu Aydın tarafından hileye düşürülerek taşınmazların devrinin sağlandığı, davalı Ercan"ın ise 2007 yılından beri taşınmazların davacı tarafından kullanımına ses çıkarmamasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği, yatırım yapan birinin satın aldığı yerlerin bir an önce boşaltılmasını sağlaması gerektiği, değerler arasında fark olduğu, hile ile davacının taşınmazlarının elinden alındığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, çekişmeye konu 124 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını 02.08.2007 tarihinde saat 11.51"de, çekişmeye konu 645 parsel sayılı taşınmazını ise yine aynı tarihte saat 16.00"da davalı Durdu"ya satış suretiyle temlik ettiği, Durdu"nun da 124 parseldeki payı 12.05.2010 tarihinde, 645 nolu parseli ise 26.04.2010 tarihinde davalı Ercan"a yine satış suretiyle aktardığı, davacının davalılar A.. D.., D.. K.. ile çocukları olduğunu beyan ettiği dava dışı R. D., A. D., M. Ş. ve İ. Ş. hakkında 17.08.2009 tarihinde şikayette bulunduğu, soruşturma neticesinde Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca 24.08.2009 tarihinde atılı mala zarar verme, kişilerin malları üzerinde usûlsüz tasarruf etme ve tehdit suçlarından kovuşturmaya yerolmadığına dair karar verildiği, anılan karara karşı davacının yaptığı itirazının Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi"nin 16.11.2009 tarihli kararı ile reddedilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince; davacı her ne kadar hileye düşürülmek suretiyle taşınmazlarını devrettiğini iddia etmiş ise de, davacının, davalılar A. ile D."nun da aralarında bulunduğu şahıslar hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu 17.08.2009 tarihli şikayet dilekçesinde özetle; borçlarının olması sebebi ile taşınmazlarını formaliteden, hiçbir bedel almadan, çocuklarının gösterdiği Durdu"ya devrettiğini beyan etmiş olması karşısında davacının iradesinin fesada uğratıldığının kabulüne olanak yoktur. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden davalı E.. V.. vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 20.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.