13. Hukuk Dairesi 2016/13497 E. , 2019/8585 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
K A R A R
Davacı, idrar yolları enfeksiyonu için 03/12/2011 tarihinde davalı ... Hastanesi"ne gittiğini, hastanede diğer davalı olan kadın doğum uzmanı jinekolog doktor ... ... tarafından muayene edildiğini, sıkıntının rahminden kaynaklandığını ve acilen ameliyat olması gerektiğini söylediğini, alınmaması halinde en fazla 1 yıl içinde rahim kanserine yakalanma riskinin olduğunu beyan ettiğini, davalı doktorun psikolojik olarak baskı yaparak gerekli olmayan ameliyata kendisini ikna ettiğini, hatalı teşhis üzerine davalı hastanede 07/12/2011 tarihinde davalı doktor ... ... tarafından ameliyat edildiğini, rahmin alındığını, 12/12/2011 tarihinde hastaneden çıkacağı gün sol kasık bölgesinde dayanılmaz ağrılara maruz kaldığını, davalı doktor tarafından basit ağrı kesicilerle tedavi edilmeye çalışıldığını, 12/12/2011 tarihinde bu ağrılara rağmen taburcu edildiğini, dayanılmaz ağrılar nedeniyle ertesi gün 13/12/2011 tarihinde yine davalı hastaneye yatmak zorunda kaldığını, sol böbrek sancısı çektiğini, doktor ..."ın muayene etmesi sonucu böbrek daralması teşhisi konulduğunu, böbreğini kaybedebileceğini söylediğini, aynı bölgede yeniden ameliyat yapıldığını, böbrek ile mesane arasına double j stent takıldığını, bu ameliyattan sonra sancılarının daha da arttığını, 2 ay boyuna altına kaçırdığını, ... Şehir Hastanesi doktorlarının verdikleri raporda ameliyatların hatalı olduğunu, stent takılmasının gereksiz ve yanlış olduğunu belirttiğini, problemin idrar ile kanal arasındaki kistten kaynaklandığı anlaşılmakla 20/03/2012 tarihinde ... Şehir Hastanesinde tekrar acil olarak ameliyata alınarak takılan stentin çıkarıldığını ve yeniden idrar kanalı açıldığını, hatalı operasyon sonucu ağır yaralandığını, iş gücü kaybına maruz kaldığını, manen zarar gördüğünü belirterek maddi tazminat yönünden fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı olmak üzere 1.000,00-TL maddi, 100.000,00-TL manevi tazminatın 07/12/2011 olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ..., davanın reddini dilemiştir.
Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, doktor hatasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup, davacı, Dr. ... ...’un gerek olmadığı halde gerekli olduğu yönünde psikolojik baskı kurarak rahminin alınması şeklinde ameliyat ettiğini, dayanılmaz ağrılar çekmek zorunda kaldığını, bu olaydan dolayı psikolojisinin bozulduğunu belirterek maddi ve manevi zararların tazminini istemiş, davalı Dr. ... ... ise, kusur yada ihmalleri olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, Adli Tıp 2. İhtisas Kurulu’ndan alınan rapor hükme esas alınarak maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. O nedenle ... memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özelliklerinin göz önünde tutulması,onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılması ve en emin yolun seçilmesi gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, (doktordan) tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Dosya içerisinde olayla ilgili mahkeme kanalıyla alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, yapılan teşhis ve tetkiklerin usulüne uygun olması nedeniyle doktora atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir. Davacı, alınan rapora itiraz etmiş, mahkemeden konu ile ilgili yeniden bir rapor alınmasını istemiş, davacı tarafın bu talebi karşılanmadan yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm tesis edilmiştir. O halde mahkemece, davacının davalılara idrar yolları enfeksiyonu için gittiğinde yapılan muayenede rahmin alınması şeklinde gerçekleşen 07.12.2011 tarihli Dr. ... ... tarafından gerçekleştirilen ameliyatın gerekli olup olmadığı, duruşmada dinlenen Dr. ...’nun beyanı da değerlendirilerek meydana gelen durumun doktor hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, davacının iddiaları ve özellikle davacının bilirkişi raporlarına yaptığı itirazlar da değerlendirilip tartışılmak üzere üniversite öğretim üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip yeni bir bilirkişi kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/09/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.