Esas No: 2020/4965
Karar No: 2021/6807
Karar Tarihi: 24.05.2021
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/4965 Esas 2021/6807 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi
No : 2018/1863-2019/2271
Mahkemesi : Saray(Tekirdağ) Asliye Hukuk Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı ve fer"i müdahil vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 34.Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı ve fer"i müdahil Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi
I-İSTEM
Davacı 01.03.2004-31.05.2013 tarihleri arasında köy korucusu olarak çalıştığının tespitini talep etti.
II-CEVAP
Davalı ... vekili, davacının tespiti istenilen 01/03/2004-31/05/2013 tarihleri arasında kesintisiz olarak ... Mahallesi"nde köy koruyuculuğu yaptığı iddiasında bulunmuş ise de dosyaya delil olarak sunduğu belgelerin münferit tarihlere ait olup kesintisiz çalışmayı belgelemediğini, hak düşürücü süre itirazlarının olduğunu, davacının fiili çalışmayı ispat etmekle yükümlü olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı fer"i müdahil Kurum vekili, davacının davalı iş yerinden hiç bildiriminin olmadığını, davacının çalışmasını ispatlaması gerektiğini beyanla davanın reddini savunmuşlardır.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesi, davanın kabulüne, davacının 01/03/2004 ile 31/05/2013 tarihleri arasında ..."na bağlı işyerinde köy korucusu olarak aralıksız çalıştığının tespitine karar vermiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
... Bölge Adliye Mahkemesi, usul ve esas açısından ilk derece mahkemesi kararını yerinde bulmak suretiyle; davalı ve fer"i müdahil kurum vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLER
Davalı ..., davacının çalışmalarının kesintisiz olmadığını, hizmet tespiti davalarında, davacının çalışmasına dair belgelerin işveren tarafından verilip verilmediğinin ya da çalıştıklarının kurumca tespit edilip edilmediğinin, kanun kapsamına alınıp alınamayacağının ve çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğunun araştırılmasının gerektiğini, tanık beyanlarının gerçekçi olmadığını, davacıya 2007 ve 2012 yıllarında hiçbir ödeme yapılmadığını, bu yıllardan önce ya da sonra yapılan ödemelerde de bu 2 yıla ait bir mahsuplaşma ya da benzeri bir olguya rastlanmadığını, davacının 2007 ve 2012 yıllarında çalışmadığını ve bu sebepten dolayı herhangi bir ücret de almadığını, dava tarihine göre davacının 2007 yılı ve öncesine ait çalışmalarının tespitinin 5 yıllık zamanaşımının dolması nedeniyle mümkün olamayacağını, feri müdahil Kurum vekili ise öncelikli olarak davacının çalıştığını ispatlar herhangi bir yasal delil bulunmadığını, eksik incelemeyle, salt tanık beyanlarına dayalı olarak karar verildiğini beyanla kararın bozulmasını istemişlerdir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı yasanın 79. maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddesidir. 506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olması nedeni ile özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanması gerektiği özellikle göz önünde bulundurulmalıdır.
İnceleme konusu dosyada; davacı 01/03/2004 ile 31/05/2013 tarihleri arasında ... Köy tüzelkişiliği nezdinde köy korucusu olarak aralıksız çalıştığının tespitini talep etmiş, mahkemece talep gibi kabule karar verilmiştir.
Köy Kanunun 13’üncü maddesinde, köye korucu tutma, köylünün zorunlu işleri arasında sayılmış; 16’ncı maddesinde, köy gelirleri, köy işlerini gören köyün aylıklı adamlarının aylık ve yıllıklarını karşılamaya yetmediği takdirde herkesin hal ve vaktine göre köy ihtiyar meclisi kararıyla köyde oturanlara ve köyde maddi ilgisi bulunanlara salma salınacağı belirtilmiş; 17’nci maddesinde, geliri yetişmeyen köylerde korucu gibi köy adamlarının aylıkları için salınacak para veya ürünlerin “köy parası” içinde yer aldığı açıklanmış; 19’uncu maddesinde, köylünün isteğine bağlı olmayarak harcanacak paralar sayılırken köy işine bakacak adamların aylığına yer verilmiştir. Kanunun “Köy Korucuları Ve Göreceği İşler” başlığını taşıyan sekizinci faslı ise 68 – 82.(dahil) maddelerini içermektedir. 68’inci maddede, köy sınırı içinde herkesin ırzını, canını ve malını korumak için köy korucuları bulundurulacağı; 69’uncu maddede, her köyde en az bir tane korucu bulunacağı; 70’inci maddede, korucuların ihtiyar meclisi tarafından tutulacağı ve köy muhtarının vereceği haber üzerine kaymakamın emri ile işe başlayacakları; 72’nci maddede, korucuların köy muhtarının emri altında olduğu ve resmi işlerde onun emirlerine uymak zorunda bulundukları; 73’üncü maddede, korucuların silahlı oldukları ve kendilerine karşı gelenlerin jandarmaya karşı gelmiş gibi cezalandırılacakları; 75’inci maddede, koruculara verilecek silah ve cephanelerin Hükümet tarafından ihtiyar meclisine mazbata karşılığında demirbaş olarak teslim edileceği; 78’inci maddede, korucuların kıyafet ve silahlarının şeklinin İçişleri Bakanlığı tarafından belirleneceği, elbise paralarının köy gelirinden yılda bir kez karşılanacağı, kendilerine teslim edilen koruculuk cüzdanını sürekli üzerlerinde bulunduracakları; 80’inci maddede, görevinde kayıtsızlığı ve tembelliği görülen veya 81’inci maddede yazılı yasak işleri yapan koruculara ihtiyar meclisince önce uyarma, ikincisinde kınama cezası verileceği, üçüncüsünde ise işten çıkarılacakları; 82’nci maddede, silahını ve cephanesini kayıtsızlığı yüzünden kaybeden veya isteğiyle bir başkasının eline geçmesine sebep olan korucunun da işten çıkarılacağı açıklanmıştır.
Kanun koyucu, anılan maddelerle “köy korucusu” kavramını benimseyip buna ilişkin düzenleme yaptıktan sonra 74’üncü maddede, bu kez belirli durum ve koşullarda, bunlara yardım ve destek amacıyla “gönüllü korucu” adı altında bazı kişilerin görev yapabileceğini belirtmiştir. Maddede; ürün zamanlarında eşkıya ve çapulcuların türemesi durumunda, köy halkını yağmadan korumak için, köy muhtarı ve ihtiyar meclisince, eli silah tutan köylüler arasından gerektiği kadarının “gönüllü korucu” olarak ayrılıp, bu kişilerin adlarının kaymakama bildirileceği, kaymakamın izin vermesi durumunda bunların asıl korucularla birlikte eşkıya ve yağmacılara karşı köyü ve köylüyü koruyacakları hüküm altına alınmıştır.
Bu konudaki diğer düzenleme; 442 sayılı Kanuna dayanılarak İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve amacı, sözü edilen Kanunun 70’inci maddesine göre ihtiyar meclisince tutulan köy korucularının işe alınması, görev alanlarının belirlenmesi, görevleri, sorumlulukları, eğitimleri ve işten çıkarılmaları ve diğer özlük hakları ile ilgili esas ve yöntemleri düzenlemek olan Köy Korucuları Yönetmeliği’dir. Yönetmeliğin 6’ncı maddesinde, ihtiyar meclisince belirlenen korucuların adlarının muhtar tarafından kaymakama bildirileceği ve kaymakam onayı ile işe alınma işleminin tamamlanacağı, işe alınan koruculara kaymakamlıkça düzenlenen kimlik cüzdanı verileceği; 7’nci maddesinde, işe alınma işlemi tamamlanan köy korucusuna, ihtiyar meclisince silah, mühimmat ve teçhizat, elbise, araç, gereç ve diğer eşyaların zimmetle teslim edilerek göreve başlatılacakları; 8’inci maddesinde, köy korucularının görevli oldukları köyün sınırları içinde kalan bölgede görev alanına sahip oldukları, gerektiğinde mülki amir tarafından, bu sınır dışında da, görev alanlarının genişletilebileceği; 11’inci maddesinde, köy korucularının idari bakımdan köy muhtarına bağlı olup, onun gözetim ve denetimine tabi oldukları, mesleki yönden ise görev yaptıkları köyün bağlı olduğu Jandarma Komutanının emir ve komutası altında bulundukları, İlçe Jandarma Komutanının köy korucuları teşkilatının eğitim ve özlük haklarını yürütmek, görevlerini etkin bir biçimde yapmalarını sağlamak ve denetlemekle mülki amir adına sorumlu olduğu; 12’nci maddesinde, köy korucularının taşıyacakları silah, mühimmat ve teçhizatın temin giderlerinin İçişleri Bakanlığı bütçesinden, bu silahların bakım ve onarım giderlerinin ise köy bütçesinden karşılanacağı; 13’üncü maddesinde, köy korucularına, hizmetin devamı süresince ödenecek ücretin, o köy ihtiyar meclisince belirlenip köy bütçesinden karşılanacağı, görevde bulundukları süre içinde yaralanmaları, sakatlanmaları veya ölümleri durumunda 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı; 14’üncü maddesinde, köy korucularının kıyafet ve silahlarının şeklinin İçişleri Bakanlığınca belirleneceği, elbise paralarının köy gelirinden yılda bir kez verileceği, ellerine verilen koruculuk kimlik kartını sürekli üzerlerinde bulunduracakları; 15’inci maddesinde, köy korucularına otuz gün yıllık izin dışında, mazeretleri nedeniyle yılda toplam on beş günü geçmemek üzere ilgili köy muhtarının onayı ile izin verileceği; 17’inci maddesinde, görevinde kayıtsızlığı ve tembelliği görülen veya yönetmeliğin 16’ncı maddesinde sayılan yasak işleri yapan koruculara, ihtiyar meclisi tarafından önce uyarma, ikincisinde kınama cezası verilip, üçüncü defasında işten çıkarılacakları, ayrıca izinsiz veya özürsüz olarak görev yerine iki günden fazla gelmeyen veya görev yerini terk edenlerin, silahını ve cephanesini kayıtsızlığı yüzünden kaybeden veya isteğiyle başkasının eline geçmesine neden olanların da işten çıkarılacakları belirtilmiştir.
Şu durumda açıklanan düzenlemeler karşısında; 442 sayılı Köy Kanunu ve ilgili Yönetmeliğin yukarıda ayrıntıları ile belirtilen maddelerine dayanılarak çalıştırılan köy korucularının işvereninin, görev yaptıkları köy tüzel kişiliği olduğu, taraflar arasında hizmet akdi ilişkisinin kurulduğu ve giderek köy korucularının hukuki statülerinin “506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı” olarak tanımlanması gerektiği, dolayısıyla, köy korucuları tarafından yetkili iş mahkemelerine, 506 sayılı Kanunun 79’uncu madde hükmü gereğince, işveren konumundaki ilgili köy tüzel kişiliği ve hak alanını ilgilendirdiğinden Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (devredilen Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı) aleyhine husumet yöneltilerek, sigortalı hizmetlerin saptanmasına yönelik dava açılabileceği sonucuna varılmaktadır.
Bununla birlikte “köy korucuları”na ilişkin yapılan bu saptama ve varılan sonucun yanında, söz konusu yasal düzenlemelerde karşımıza bir başka kavram daha çıkmaktadır ve bunun da kuşkusuz irdelenmesi zorunludur.
Yasama organı, ülkemizde terör eylemlerinin yoğunluk kazanması üzerine özellikle güvenlik güçlerinden ve jandarma karakollarından uzak yerleşim birimlerinde yaşamını sürdüren bireylerin mal ve can güvenliğinin korunmasında güvenlik güçlerine destek ve yardımcı olmak ve anında müdahaleyi gerçekleştirmek amacıyla 26.03.1985 gün ve 3175 sayılı Kanunu kabul ederek 442 sayılı Köy Kanununun 74’üncü maddesine iki fıkra eklemiştir. Buna göre eklenen ilk fıkra (ki maddenin yeni şekline göre teselsül nedeniyle ikinci fıkraya karşılık gelmektedir), “Bakanlar Kurulunca tespit edilecek illerde; olağanüstü hal ilanını gerektiren sebeplere ve şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin köyde veya çevrede ortaya çıkması veya her ne sebeple olursa olsun köylünün canına ve malına tecavüz hareketlerinin artması hallerinde de, valinin teklifi ve İçişleri Bakanlığının onayı ile yeteri kadar Geçici Köy Korucusu görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilen geçici köy korucularına görevleri süresince ödenecek ücret ile hizmetin bitiminde verilecek tazminat miktarı ile giyim bedelleri İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca tespit edilir ve Maliye ve Gümrük Bakanlığı bütçesine ilgili transfer harcamaları bölümünden İçişleri Bakanlığı bütçesine aktarılacak ödenekten bu Bakanlıkça karşılanır.” hükmünü taşımakta, ikinci fıkrada (maddenin yeni şekline göre teselsül nedeniyle üçüncü fıkraya karşılık gelmektedir) ise “Köy Korucuları ve Geçici Köy Korucularının görevde bulundukları süre içinde yaralanmaları, sakatlanmaları veya ölümleri halinde "2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun" hükümleri uygulanır.” yönünde düzenleme yer almaktadır. Anlaşılacağı üzere kanun koyucu “köy korucusu” ve “gönüllü korucu” kavramlarından farklı olarak, anılan kişileri kapsamına almayan, değişik amaçla “geçici köy koruculuğu” kurumunu ihdas ederek hukuk düzeninde yaşama geçirmiş, yürütme organı olan Bakanlar Kurulu’nca da 27.06.1985 gün ve 9632 sayılı kararla geçici köy korucularının çalıştırılacağı iller saptanarak ilk olarak on üç ilde eylemli olarak uygulamaya geçilmiştir. Belirtilmelidir ki amacı; barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle görevli olanların bu görevlerinden dolayı veya görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları durumunda ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerinin düzenlenmesi olan 2330 sayılı Kanunda ilgililere ödenecek “nakdi tazminat” ile bağlanacak “görev malûllüğü aylığı” konusunda hükümler yer almaktadır.
Yine 442 sayılı Köy Kanunun ek 16, ek 17, ve ek 18. maddeleri, geçici köy korucularının haklarında uygulanacak diğer yasal düzenlemeleri içermektedir.
Yine, 5673 sayılı Kanunla 442 sayılı Köy Kanunun 74. maddesine yapılan değişiklik ile “Geçici köy korucusu olarak çalıştırılanlar, bu çalışmalarından dolayı 31.05.2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun uygulanmasında kısa ve uzun vadeli sigorta kolları açısından sigortalı sayılmazlar.” hükmü ile geçici köy korucularının bu statü dışında bırakıldıkları açıkça ifade edilmiştir.
Bu belirlemeler ışığında geçici köy koruyuculuğu sistemine bakıldığında, bu sistemin 1985 yılında kabul edilip yürürlüğe giren 3175 sayılı Kanunla ihdas edilmiş bulunduğu, geçici köy korucularının, kanun koyucu tarafından bilinçli bir seçimle, ülkemizde örgütlenmiş sosyal güvenlik kurumları ve kabul edilmiş sosyal güvenlik kanunları kapsamı dışında bırakıldığı, anılan kişilere farklı ve özel statü tanınarak özlük ve benzeri haklarının 442 sayılı Köy Kanunu ile bu Kanunun yollamada bulunduğu Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında 2330 sayılı Kanun ve Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında 3816 sayılı Kanun hükümlerinde düzenlenmiş olup, buna göre, valinin önerisi ve İçişleri Bakanının onayı ile görevlendirilerek, bir anlamda ataması yapılan geçici köy korucularının sigortalılık için aranan koşulları taşımamaları karşısında 506 ve 5510 sayılı Kanunlar kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edilemeyecekleri, istihdam edildikleri İçişleri Bakanlığı ile aralarında hizmet akdi ilişkisinin kurulmadığı belirgindir.
6100 sayılı HMK 119/1-e maddesi gereğince davacının, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini bildirmek, 194 maddesi gereğince de taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü vardır. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.
Bir davada soyut veya genel hatlarıyla bir iddiayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. En azından iddianın araştırılabilmesine yönelik somut bilgi ve açıklamaların sunulması gerekir. İddia somutlaştırıldıktan sonra hâkim ve karşı taraf, bunun üzerinden savunma ve yargılama yapabilecektir. Soyut iddialar ve vakıalar üzerinden değerlendirme yapılması mümkün değildir.
Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve layihalar teatisi aşamasındaki tezahür şeklidir. Somutlaştırma yükü, basit yargılama ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda da geçerlidir.
HMK 31 maddesi gereğince, hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir. Davaya konu talebin somutlaştırılmaması halinde önce hâkim, HMK 31 maddesi ve 119/1-e maddesi gereğince davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği, somut olmayan hususların belirlenmesini davacıdan istemeli, gerekirse tarafa açıklattırma yaptırmalı, bu eksiklik giderildikten sonra yargılamaya devam etmelidir.
Yukarıda izah edildiği üzere, geçici köy korucusu veya köy bekçisi olarak yapılan çalışmalar mevzuatımızda farklı düzenlemelere tabidir. Bu itibarla davacının hangi statüde çalıştığının tespiti önem arzetmektedir. Öncelikle davacının geçici köy korucusu mu yoksa köy bekçisi mi olarak çalıştığı hususunda beyanı alınarak davacının çalışmasının mahiyeti belirlenmeli, bu şekilde çalışmanın hangi statüde yerine getirildiği açıklıkla tespit edilmelidir. Köy bekçisi olarak çalıştığının tespit edilmesi halinde; niza konusu dönemde görev yapan muhtar ve azalar tespit edilerek beyanları alınmalı, köy gelir gider defterleri ile davacıya yapılan ödemelere ilişkin bilgi ve belgeler celp edilmeli, davacıya silah verilmiş ise buna ilişkin bilgi ve belgeler istenilmeli, elde edilecek sonuç değerlendirilmek suretiyle karar verilmelidir.
Davacının çalışmasının geçici köy koruculuğu kapsamında olduğunun tespit edilmesi ve talebin sosyal güvenlik mevzuatı kapsamında hizmet tespitine ilişkin olduğunun anlaşılması halinde, geçici köy korucularının çalışmalarında hizmet akdinin unsurlarının olmaması ve kanun koyucunun açık olarak 506 ve 5510 sayılı Kanunlar kapsamında saymaması nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Ancak dava, davacının idari anlamda görev yaptığının tespitine ilişkin bir istem olarak değerlendirilirse bu sefer davanın idari yargının görev alanına girdiği gözetilerek karar verilmesi gerektiği gözetilmelidir.
Mahkemece yukarıda belirtilen hukuki ve maddi olgular göz önünde bulundurulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı ve fer"i müdahil Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi kararının HMK"nın 373/1. maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 24.05.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.